Hz. Muhammed’in peygamberliğinin on üçüncü yılı başlarında (M. 622) hac mevsiminde, Mus’ab bin Ümeyr, İslâm olan Evs ve Hazrec kabilelerinden 73 erkek ve 2 kadın ile birlikte Mekke’ye hareket etti. Kafilede, Halid bin Zeyd (Eba Eyyubi’l-Ensari) de bulunuyordu. Hz. Muhammed, Yesribliler (Medineliler) ile geceleyin Akabe mevkiinde buluştu. Bu, bir tedbir idi. Hz. Muhammed’in yanında, henüz müşrik olmasına rağmen O’nu himayesi altına alan amcası Abbas bin Abdülmuttalib de bulunuyordu Bu buluşmada ilk olarak Hz.Muhammed’in amcası Abbas konuşarak, Yesriblilere:
“Ey ehl-i Yesrib, siz Muhammed’in bizce olan kıymet ve derecesini bilirsiniz. Kavmi içinde aziz ve muhteremdir. Biz O’nu şimdiye kadar düşmanlarından koruduk. Yine de koruruz. Ancak, kendisi bizden ayrılıp memleketinize gitmek istiyor. Eğer O’nu, düşman şerrinden koruyacağınıza söz verirseniz, gitsin. Kendinize güvenemezseniz, bırakınız kavmi içinde kalsın” dedi. Bunun üzerine Yesribliler:
“Ey Abbas, sözünü işittik. Malımız, canımız telef olsa da, biz, O’na sadık kalacağız”
dedikten sonra. Hz.Muhammed’e hitaben: “Ey Muhammed, her ne şart koşacaksan söyle” dediler. Hz.Muhammed önce Kur’ân’dan bir miktar okudu. Sonra da :“Gerek sevinç ve gerekse keder halinde dininin vecibelerini yerine getirmekte kusur etmeyeceğinize, iyiyi yapmaya, kötü şeylerden kaçınacağınıza, doğrunun yapılması hususunda kimseden çekinmeyeceğinize ve yanınıza vardığımda beni, nefsiniz ve evlâdınız gibi koruyacağınıza söz vermelisiniz”
dedi. Bunun Üzerine Es’ad bin Zürare söz alıp:“Ey Allah’ın Resûlü, dinimizi terkedip İslâm dinini kabul ettik. İslâm olmayan akraba ve dostlarımızla alakamızı kestik. Kavmimiz içinde kimse, reislik sevdasında değildir. Biz, kendi rızamız ve vicdanî arzumuzla, kavmi tarafından terkedilmiş ve amcalarının husumetini kazanmış bir zatı kendimize reis yaptık. Ve ona hürmeti, gerekli gördük. Allah’ın lütûf ve inayeti olmasa, bir zat bu kadar büyük başarılara nail olamazdı. Bu hali, kalblerimiz tasdik etmiştir. Hepimiz, bu hususta müttefikiz. Onun için seninle biat etmeye geldik. Allah’ın kudretinin bizim kudretimiz üstünde olduğunu biliriz. Seninle ahdederiz ki, nefsimiz nefsinizin bekçisi; cesedimiz cesedinizin siperi olacaktır. Evlâd ve ailemizi nasıl korursak, seni daha fazla koruruz. Ve iyi insanlar zümresine dahil oluruz. Allah etmesin, bu ahdîmizi bozacak olursak, Allah’ın ahdini bozmuş olalım. Biz, sözümüzde sadıkız, yardım Allah’ındır” dedi. Bundan sonra, Yesr¡blilerden büyük bir kısmı “Ey Rasulullah, biz senin uğrunda ölürsek bize ne var?”
diye sordular. O da: “Cennet var” dedi. Bunun üzerine “Öyle ise ver elini” dediler ve biat ettiler. İlk önce biat eden Bera bin Ma’rur oldu. İslâm tarihinde bu biata, İkinci Akabe Biati adı verilir.Biat merasiminden sonra, Hz.Muhammed, ne zaman isterse yeni ashabının memleketine gitmekte serbest idi. Ayrıca Hz.Muhammed, Yesriblilerin arasından on iki kişi seçerek, burada alınan kararları ve İslâm dinini Yesrib kabilelerine duyurmakla görevlendirdi.
Hz.Muhammed, Yesrib’e hicreti, bu ikinci Akabe biatında kararlaştırdı. Fakat, Kureyşliler bunu ancak iş işten geçtikten sonra duydular.
İkinci Akabe biatında, harp zikredildiği için bu biatin önemi İslâmın yayılması ve gelişmesi bakımından büyük önem taşır. Ayrıca, Yesribliler, Hz.Muhammed’in hicretini kabul ettiklerinden, O’nu karşılamak için Yesrib’de gereken tedbirleri de almakta gecikmediler. Bu tedbirler, Yesrib’e hicret edecek diğer müslümanları da kapsıyordu.
İslâm Devleti’nin kurulmasında önemli bir dönüm noktası olan İkinci Akabe biatına, Hz.Muhammed’in savaş ve barışta korunacağına dair prensiplerin tesbit edildiği ve kararların alındığı bir biat olmasından dolayı, “Bey’atü’l-Harb” adı verilir. İkinci Akabe biat’ının gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o gün İslâm Devleti’nin temeli atılmış oluyordu.
Birinci Akabe Biatı Nedir, I. Akabe Biatı Tarihi, Önemi