Hicret. Sözlük anlamı “terketmek, ayrılmak, bir yerden başka bir yere göç etmek” demek olan hicret, İslâm terminolojisinde Hz. Muhammed‘in Mekke’den Medine’ye hicreti ve hicrî tarihin başlangıcıdır.
Müşriklerin Müslümanlara hakaret, zulüm ve işkenceye devam ediyorlar hatta canlarına kast ediyorlardı. Mekke’de İslam dini, hem istenen ölçüde tebliğ edilemiyor, hem de mevcut müslümanlar İslamın gereklerini rahat ve huzur içinde yerine getiremiyorlardı.
Bu nedenle Mekkeli Müslümanlar, daha önce Hz. Muhammed’le yaptıkları Birinci ve İkinci Akabe biatlerinde Müslüman olmuş bulunan Medineliler’in davetine uyarak, Hz. Muhammed‘in Medine’ye hicrete (göçe) karar verdiler. Herkes birer ikişer gizlice Mekke’den ayrılarak Medine’nin yolunu tuttu. Hz. Muhammed, Ebu Bekir ve Ali bin Ebu Talib en son hicret ettiler.
Müslümanların hicret ettiğini öğrenen müşrikler, Ebu Cehil’in başkanlığında toplanarak, Hz. Muhammed‘i de ellerinden kaçırmadan öldürmeye karar verdiler. Buna göre her kabileden gözüpek birer genç adam seçilecek, bunlar hep birlikte Muhammed’in üzerine atılıp, o anda öldüreceklerdi. Böylece Hz. Muhammed kim vurduya gidecek, olayın faili belli olmayacaktı. Dolayısıyla Muhammed yanlısı kimse de kan davasına kalkışamayacaktı. Bu korkunç plandan vahiyle (Enfal Suresi 30. Ayet) haberdar olan Hz. Muhammed, Ebu Bekir ile birlikte hicret etmeye karar verdi. Hicret edeceği gece evinde Ali’yi bıraktı. O’na kendi yatağında yatmasını tembih etti (Bu olaya işaret olarak Bakara Suresi 207. Ayet nazil oldu). Kendisinde bulunan bazı emanetleri Ali’ye teslim ederek sahiplerine vermeyi emretti. Bundan sonra müşrikler planlarını uygulamak üzere evi kuşatmış haldeyken Yâsin süresinin ilk on ayetini okuyarak onların arasından yürüdü ve uzaklaştı. Müşrikler kendisini göremedi. Doğru Ebu Bekir’in evine gitti. Hemen hazırlanmasını Medine’ye gideceklerini söyledi. Birlikte gizlice evden çıkıp Mekke’den ayrıldılar. Müşriklerin takibinden kurtulmak için üç gün üç gece Sevr Dağı’nda bir mağarada gizlendiler. Müşrikler bütün gece Hz. Muhammed‘i çıkacak diye beklediler. Bekledikleri olmayınca eve girdiler. Peygamberin yatağında yatanın Ali olduğunu anlayınca şaşırıp kaldılar.
Öfkelenen müşrik reisleri hemen Muhammed’in aranmasını, bulana yüz deve ödül verileceğini ilan ettiler. Onlan her tarafta aramaya koyuldular. Bu arada peygamber ve Ebu Bekir‘in gizlendiği mağaranın bulunduğu mağaranın girişine kadar geldiler. İçerden ayak sesleri duyuluyordu. Ebu Bekir kendilerini bulacaklarından endişe ediyordu. Hz. Muhammed “Korkma ey Ebubekir Allah bizimle beraberdir” diye onu teselli etti. Müşrikler mağaranın girişinin örümcek ağıyla kapatılmış olduğunu görünce içerde kimse olamaz düşüncesiyle oradan uzaklaştılar.
Hz. Muhammed ve Ebu Bekir mağarada bulundukları sırada Ebu Bekir‘in oğlu ve kızı onlara hem yiyecek içecek götürüyor, hem de müşriklerin durumundan onları haberdar ediyordu. Üç günün sonunda Hz. Muhammed ve Ebu Bekir mağaradan ayrılıp Medine yoluna koyuldular. Bu yolculuk sırasında kendilerine mihmandarlık edecek olanların getirdiği iki deveye ikişer kişi binerek gece gündüz yol aldılar. 12 günlük yolu 8 günde katederek Medine’ye ulaştılar.
Müşriklerin ortaya koyduğu yüiz develik ödülü almak isteyen Süraka, Hz. Muhammed ve kafilesinin Medine yolunda olduğunu öğrenmiş peşlerine düşmüştü. Maksadı Muhammed’i haklayıp yüz deveye konmaktı. İddialı ve hırslıydı. Gerçekten yokla kafileye yetişti. Kılıcını çekip Hz. Muhammed üzerine hamle yapacağı sırada atının ayağı sürçtü ve kuma saplandı. Kendi de yere yuvarlandı. Kalktı, yeniden atına bindi ve hızla Hz. Muhammed’in üzerine süreyim derken atı yine dizlerine kadar kuma saplandı. Peygamberin vücudunu ortadan kaldırmanın sandığı kadar kolay olmadığını görünmeyen bir gücün onu koruduğunu anlayarak özür diledi ve geri döndü. Aynı amaçla Peygamberin peşine düşmüş olanları da “Bu tarafta yok boşuna gitmeyin” diye geri çevirdi.
23 Eylül 622 tarihinde Medine’ye 1 saatlik mesafedeki Kuba köyüne ulaşan Peygamber ve kafilesi günlerden beri beklendikleri Medine’de coşkun sevgi gösterileriyle karşılandı. Hz. Muhammed ve kafilesi burada 14 gün kaldı. Peygamberden üç gün sonrada Ali, Kuba’ya gelerek kafileye yetişti.
13 yıla yakın süren, bir çok acılı olaylara sahne olan Müslümanlığın tarihindeki Mekke devri böylece kapanmış, 10 yıl sürecek ve daha değişik olaylara sahne olacak olan Medine devri başlamıştı.
Hicrette Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlara “Muhacir” (çoğulu muhacirûn), Medine’de onları karşılayan misafir edip ağırlayanlara da “Ensar” (Yardımcıları) dendi. İslamın bundan sonraki tarihinde önemli yerleri olan bu iki zümreden Kur’an, çeşitli vesilelerle defalarca bahsetmektedir.
Hicretin Önemi
622 yılında Müslümanların Mekke’den Medine’ye yaptığı tarihi göçün çeşitli bakımlardan önemi büyüktür. Göçten sonra İslâm daha hızlı bir tempoyla yayılmıştır. İslamın gerçek manada yaşanacağı devletleşme sürecine girilmiştir. Müslümanlar bir süre de olsa rahat etmişler, güven içinde yaşamışlardır. Hicret sonradan Müslümanlıkta tarih başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Kuşkusuz Müslümanların göçü tarihte yapılmış ne ilk, ne de son göçtür. Daha önce de sonra da göçler yapılmıştır. Ancak bu göçler, ya kuraklık, sel gibi doğal afetler, ya da savaş, düşman korkusu gibi askeri sebeplerle yapılmıştır. Fazla olarak bu göçlerin hiçbirinde ailelerin parçalanması olayı görülmez. Müslümanlar ise sadece inançları uğruna göç etmişlerdir. Müşrik yakınlarını, sevdikleri evleri, bağ ve bahçeleri, iş ve ticaretlerini de yine bu uğurda terketmişlerdir. Bunlar o zaman için çok kimsenin kolay göze alamayacağı fedakârlıklardır ve Müslümanlar bunu yapabilmişlerdir. Bundan dolayı Muhacirlerin Allah katın da dereceleri çok yüksektir.