19. yüzyıl başı ve ortalarında doğduktan sonra resim kültürünün belli iki eğilimi olarak yaygınlaşan kübizm ve konstrüktivizm (inşacılık) aslında, birbirine yakın tekniklerle belirir. 1900 yıllarında Pablo Picasso ve Georges Braque’in ilk denemelerini yaptıkları kübizm, empresyonizm (izlenimcilik) akımına bir tepki olarak nitelendirilebilir. Güneşin doğa üstündeki ışık oyunlarını yansıtmayı kendine kaygı edinen izlenimciliğe karşılık kübizm, renksel düzen yerine çizgisel düzeni getirmek istemiş, geometrik bir disiplin altına alınmış çizgiler, doğal nesnelerin normal görüntülerini saptamak yerine onları parçalamak, her yanlarını değerlendirmek amacını gütmüştür. Picasso, Braque. Juan Gris, Roger de la Fresnaye, André Lhote ve Fernand Léger gibi ressamlar kübizmin önemli temsilcileri oldular.
Konstrüktivizm (inşacılık) ise, kübizmden kopmuş olmakla beraber, geometrik ve çizgisel düzeni daha yapıcı bir şekilde kullanmış, dış görünümleri, nesne ve figürleri biçimsel anıtsallıklan. ağırlıkları üslüplaştırılmış bir teknikle dile getirmiştir. Fransa’da Gromaire, Almanya’da Oscar Schlemmer ve Lionei Feinninger gibi ressamlar inşacılığın temsilcilerindendir.
Türkiye’de, söz konusu bu iki akımı, kübizm ve konstrüktivizmi, üç-beş ressam, ancak belli bir süre içinde yaşatabildi. 1928’de Müstakil Ressamlar Birliği’nin sergilerinde Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Refik Epikman çizgisel düzene verdikleri önemle bir çeşit konstrüktivizme sapmış göründüler. Özellikle Zeki Kocamemi ve Ali Çelebi, alman konstrüktivizminin etkisi altında kalmış, hocaları Hans Hoffman’ın çizgi sistemine uygun bir teknikle büyük düzenlemeler meydana getirmişlerdi. Refik Epikman Caz, Çamlar, Mamak’ta yatan kadın gibi resimlerinde hem kübizmin, hem konstrüktivizmin ilkelerine uyuyordu.
1928 ve 1933 yıllarında genç Türk sanatçılarının çizgi yapısına, desene, geometrik inşaya verdikleri önem 1914 kuşağının izlenimciliğine bir tepki olarak nitelendirilebiiir. İbrahim Çallı, Nazmi Ziya, Hikmet Onat gibi ressamlar tam anlamıyle izlenimci sayılmamakla birlikte açıkhavaya, güneşli görünme tutkuları, resim tekniğinde de özellikle renge verdikleri önemle Fransız izlenimciliğine yakın bir tutum içindeydiler. 1914’ten beri yaygınlaşan bu eğilime karşı gelen genç kuşak hem teknik bakımdan daha inşacı bir türün temelini atmak, hem de sanatın fikirsel yönünü değerlendirmek istiyordu. Kübizme gelince, onun ilk ve geçici belirtilerini 1933’te D Grubu‘nun kurulmasıyle görüyoruz. Bu grubun sanatçılarında batı etkileri kuşkusuz hayli güçlüydü. Marcel Gromaire, André Lhote ve Fernand Léger gibi kübizm ve konstrüktivizm temsilcilerinin atelyelerinde çalışmış olan yeni ressamların bir yandan hocalarının etkisi, bir yandan da 1914 izlenimciliğine katılmamak istekleriyle ayrı bir yola sapmaları normaldi. Abidin Dino‘nun desenleri, Cemal Tollu’nun çizgisel araştırmaları ve gravürleri, Nurullah Berk’in Liman ve İskambil kâğıtlı natürmortu gibi denemeleri kübizm tekniğini tam anlamıyle uygulamamakla beraber Türk resminde değişik bir anlayışın başladığını gösterir nitelikteydi.
Daha sonraları Hakkı Anlı, Salih Urallı ve Eren Eyüboğlu ile Ercüment Kalmık’da kübizme ve konstrüktivizme yatkın yapıtlar verdiler.