Sadaka-i Fıtır
Arabça olan “fitır” kelimesi, orucu açmak, Ramazan ayını tamamlamak demektir, Bu manâ ile de bağlantılı olarak sadaka-i fıtır, Ramazan ayına erişip onu yaşama, Ramazanın ecir ve bereketinden faydalanmanın şükranı olmak üzere verilen can-baş sadakasının adıdır; Türkçede “fitre” diye bilinir.
Sadaka-i fıtır, Ramazan orucunun farz kılındığı sene olan Hicret’in ikinci yılında emredilmiştir. Mâliki, Şâfiî ve Hanbef? mezheplerince sadaka-i fıtırın hükmü “tarz” şeklinde, Hanefî mezhebince ise farz kadar kesin delile dayanmayan “vâcib” şeklinde belirlenmiştir. Her ikisi de mâlî bir ibadet olmakla birlikte, zekâttan farklı olarak sadaka-i fitır, malın değil canın sadakasıdır ve başkaları için de mükellef olma (meunet) özelliğini de taşır.
Prensib olarak, kadın-erkek, büyük-küçük bütün müslümaniar için sadaka-i fıtır mükellefiyeti mevcuttur. Çocuğun kendi malı varsa bu maldan verilir, yoksa onun nafakasını temin ile mükellef olan kimse verir. Hanefîlerden İmâm Muhammed’e göre, çocuğun fıtır sadakası babaya gereklidir, babası yoksa mükellefiyet de sözkonusu değildir, üç mezhebe göre, evli kadının fıtır sadakasını kocası ödeyecektir; İmâm Ebû Hanife’ye göre ise, kocası değil, kendisi ödemekle mükelleftir.
Sadaka-i fıtırda zenginlik ölçüsü de zekâttakınden farklılık taşımaktadır. Fakihlerin çoğunluğuna göre, sadaka-i fıtır mükellefiyeti için zekâttaki nisâb miktarına ulaşmak gerekmez; mesken için gerekli eşya ve temel ihtiyaç maddelerinden başka, bayram günü ve gecesi yetecek kadar yiyecekten fazla imkâna sahih olan müsiüman sadaka-i fıtır ile mükelleftir. Hanefîlere göre ise, sadaka-i fıtır mükellefiyeti için, zekâttaki nisab miktarı şarttır; fakat zekâttakinden farklı olarak, bu malların gelir getirici, artış sağlayan mal olması ve üzerinden bir yıl geçmesi gerekmez.
Sadaka-i fıtır Ramazan ayının sona ermesiyle müsiüman üzerine dinî bîr borç haline gelir. Şu var ki fakirlerin bayram ihtiyaçlarını bir ölçüde karşılayabilmeleri gayesine yönelik bir ibadet olduğu için, fitrenin belirtilen bu zamandan önce ve sonra verilebilmesi caiz görülmüştür. Tabiî ki, bir zaruret olmadıkça bu borcu bayram gününden sonraya bırakmamak gerekir.
Fitre vermekle yükümlü olan kimselere, ana-babaya, dede ve ninelere (usule), çocuklara, torunlara (furu’a) ve karı yahut kocaya fitre verilemez. Fitrenin miktarı, hadislerde sayılan ve Hz.Peygamber zamanının başlıca gıda maddeleri olan yiyeceklerden 3 kg.’a yakın bir miktardır. Normal olarak bir insanın İki öğünde yiyeceği ekmek ve orta bir katık miktarı hesab edilerek verilirse, bu ibadetin gayesine daha uygun davranılmış olur.