Mührü Hümayun Nedir Ne Demektir Anlamı

Mühr-i Hümâyûn

"Mührü Hümayun" Osmanlı İmparatorluğu'nda kullanılan bir terimdir ve "Kutsal Mühür" anlamına gelir. Osmanlı'da "Mühr-ü Hümayun", padişahın resmi buyruklarının ve emirlerinin üzerine basılan resmi mühürdür. Bu mühür, padişahın iradesini ve yetkisini belgelemek için kullanılırdı. Genellikle padişahın adının ve unvanlarının bulunduğu bir yazı veya sembol, mührün üzerinde yer alırdı. "Mührü Hümayun" aynı zamanda padişahın verdiği önemli kararların, fermanların ve resmi belgelerin üzerine basılan mühür olarak da bilinirdi. Bu mühürler, Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetiminde kullanılan önemli sembollerden biriydi ve imparatorluğun resmi belgelerinin güvenilirliğini sağlamak amacıyla kullanılırdı.


"Mührü Hümayun" Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahın resmi mührüdür. Ayrıca "Mühr-i sadâret" veya "Mühr-i vekâlet" olarak da adlandırılırdı. Her Osmanlı padişahının zümrüt ve üç altın mührü vardı. Bu mühürlerde padişahın kendi adı ve babasının adı yer alırdı. Zümrüt mühür padişahın parmağında, altın mühürlerden biri sadrazamda, biri Hasodabaşı'nda ve üçüncüsü de Harem Hazinedarı olan kadında bulunurdu.

Sadrazamdan mührün geri alınması, onun azledildiği anlamına gelirdi.

Osmanlı padişahlarının her birinin, isimleriyle babalarının isimlerini taşıyan biri zümrüt ve diğer üçü altından olmak üzere dört mührü bulunurdu. Bu mühürlerden biri murabba (dörtgen), diğer üçü beyzi (oval) şeklindeydi. Zümrüt mühür padişahın kişisel mührüydü ve parmağındaydı.

Murabba şeklindeki mühür padişaha özeldi ve kendisinde kalırdı. Beyzi mühürlerden biri vezir-i azam (başvezir) olduğunu göstermek için kullanılırdı. Vezir-i azam, bu mührü boynunda küçük bir kese içinde taşırdı. Diğer iki mühr-i hümayun ise Hasodabaşı ve harem hazinedarı olan bir kadına verilirdi.

Bazen, vezir-i azamın mührünün kaybolması veya sadrazamın mührü saklaması, yeni sadrazamın atanmasını geciktirebilir. Bu durumda, hasodabaşıdaki mührü alınarak yeni sadrazama verilirdi. Çünkü yeni sadrazamın mührü olmadan padişahın vekili olması mümkün değildi.

Osmanlı padişahlarının mührü, en eskisi İkinci Bayezit ile Yavuz Sultan Selim'e ait olanlardır. Sadrazamlar, mührü görevlerinden ayrılmakla eşdeğer gördükleri için geceleri bile yanlarında taşırlardı. Özellikle Ali Paşa'nın hamama bile mührüyle girdiği bilinmektedir. Mühr-i hümayun, Osmanlı saltanatının sonuna kadar kullanılmış olup, son zamanlarda azledilen sadrazamdan alınıp yeni sadrazama verilirdi.

Yorum ekle...

Konu hakkında yorum ya da düşüncelerini paylaş...

Daha yeni Daha eski