Riba (ar. i.)
Ribâ, lûgatta, artmak, çoğalmak manâlarına gelir. İslâm fıkhında, konusu malın mal ile değişimi olan bir sözleşmede karşılığı bulunmayan fazlalık, kısacası faiz için kullanılan bir terimdir, Ribâ bir de geîiiş anlamda kullanılmaktadır ki, buna göre, haram olan sözleşme konularına gene! olarak “ribâ” adı verilir.
Tarihin çok eski devirlerinden beri faiz, fikir ve tatbikat adamlarını meşgul etmiş bir problemdir. İslâmiyet, özel mülkiyeti, sermayeyi ve sermayenin üretimdeki rolünü reddetmekle beraber, bunun karşılığının önceden tayin edilmiş sabit bir yüzde olmasına karşı çıkmış, sermayenin payını “kâr” şeklinde kabul etmiştir, Kur’ân-ı Kerîm’deki ribâ ile ilgili âyetler, İslâm’ın bu konudaki kesin tavrını açıkça göstermektedir. “Ribâ yiyenler (haşir günü) tıpkı şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı şekilde kalkarlar. Bu, onların alım-satım da tıpkı ribâ gibidir demeleri sebebiyledir; oysa Allah, ahm-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Kim Rabbinden bir öğüt gelir (ve Rabbinin öğüdinü dinler) de faizden geri durursa, geçmişi kendisinedir ve onun işi Allah’a kalmıştır. (Faizciliğe) dönenlere gelince işte onlar Cehennemliktir. Onlar orada temelli kalacaklardır. Allah faizi eksiltir, sadakaları ise bereketlendirir. Allah hiçbir nankör günahkârı sevmez.” “Ey İman Edenler! Allah’tan sakının. İman ettiyseniz ribâ dan artakalan hesaptan vazgeçin. Böyle yapmadığınız takdirde, bunun Allah’a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeniz sîzindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.” (Bakara suresi/ 275-276,278-279). Bu ve benzeri âyet ve hadîsler karşısında, İslâm hukukçuları ribânın haram ve büyük günâh olduğunda birleşmişlerdir. İslâm bilginlerinin ribâ ile ilgili ihtilafları, onun hükmü üzerinde değil, ribânın kapsamı, ribâ çerçevesine giren muamelelerin neler olduğu üzerindedir.
İslâm’ın ilk tebliğ edildiği dönemde ve toplumda faiz, daha çok veresiye satışlardan doğan borçlar üzerinde cereyan ettiği için, hadîsler de bey’ (alım-satım) sözleşmesi zikredilmiştir. Mal mübadelesi sırasında (ribaya tâbi mallardan) aynı cinsler arasındaki değişimde miktar bakımından fazlalık bulunursa buna “ribâ’i-fadl”, bir tarafın veresiye ödemesi sözkonusu ise buna “ribâ’n-nesîe” (tehir faizi) denmektedir. İkinci tür faiz, bütün İslâm müctehidleri he göre, birinci tür fâiz ise İslâm müctehidlerinin büyük çoğunluğuna göre haramdır. Ribâya tâbi malların ne olduğu konusunda mezhebten mezhebe değişen görüşler vardır. Hanefî mezhebinde, cinsin tayininde ölçü ve tartı ile mübadele edilme özelliği esastır. Buna göre, ölçülen mal ile tartılan malın değişimi halinde gerek eşitlik gerekse peşin olma şartı yoktur; farklı cinsten mallar karşılıklı rızâ ile eşit veya farklı miktarlarda, peşin veya veresiye değişebilir, Fâiz ile ilgili hükümler, daha çok alım-satım sözleşmesine göre düzenlenmişse de, karz (ödünç) sözleşmesinde ödünç verenin bundan bir menfaat elde etmemesi gereği de açıkça belirtilmiştir.