Sarık
Kavuk, külah fes ve benzeri başlıklar üzerine sarılan tülbent, abanî veya şala verilen isimdir. Bunun yerine Arabça “amame” de kullanılırdı. Sarıklar, sarılış şekline göre de isimler alırlardı. Dardağan, sarık, silme sarık, burma sarık gibi. Osmanlıların son zamanlarına kadar kıyafetler farklı idi. Her sınıfın ayrı bir kıyafeti vardı. Buna göre sarıklar da farklı olurdu. Ulemâdan olanlar beyaz; tarikat mensupları beyaz, kırmızı, siyah, yeşil, halk da abanî sarık sarardı. Sarığın, sarkık olarak bırakılan ucuna “Taylesen” denirdi. Ulemâ sınıfından olup rütbesi olanlar resmî, Halevtî şeyhleri ise sahir günlerde de taylesan bırakırlardı. Sarık satanlara sarıkçı denirdi. Ayrıca sanatkârane bir şekilde sarık bağlayanlara da sarıkçı denirdi.
Osmanlı saray teşkilatında sarıkçıbaşı adı verilen bir mansıb vardı. II.Mahmud tarafından kıyafetler değiştirilince sarıkçılık vazifesi lağvolundu. Cumhuriyet döneminde çıkarılan bir kanunla sarık da sınırlandırıldı. Dinî görevde bulunanlardan başkasının giymesi yasaklandı. Dinî vazifesi bulunanlardan, Diyanet İşleri Başkanı hariç diğerleri de ancak câmide giyebilirler.