Avize Nedir, Ne Demek, Tarihçesi, Anlamı

Farsça “asılan şey” anlamına gelen âvîze, asma kandillik’lerin zenginleştiril­miş şekline verilen isimdir. Başlangıç­ta Doğu ve Batı medeniyetlerinde farklı özelliklere sahip olarak gelişmişken za­manla ortak bir şekil ve yapı özelliği ka­zanmıştır. Avize, aydınlatma maksadıy­la daha çok mum kullanılan dönemler­de, günümüzdeki genel özellikleriyle Ba­tı dünyasında gelişmiştir. Aynı çağlar­da İslâm ülkelerinde ise daha çok asma kandiller kullanılmaktaydı. Geniş ve gölgesiz aydınlatma elde etmek amacıyla tavana asılan bu kandiller yerine daha sonraları bilhassa Osmanlı cami ve kub­beli binalarında, üzerlerinde birçok kan­dil bulunan daire şeklinde asma kandil­liklerin kullanıldığı görülmektedir. Çap­ları kubbe büyüklüğüyle veya asıldıkla­rı mekânın hacmiyle orantılı olan daire şeklindeki bu asma kandillikler tek mer­kezden yayılan kuvvetli bir ışık temin et­mek maksadıyla geliştirilmişlerdir. Ön­celeri bir tek çemberden ibaret olan as­ma kandilliklere, sonradan alt ve üste gittikçe küçülen birkaç çemberin kade­meli biçimde tesbit edilmesiyle daha faz­la kandil taşıyabilen top kandiller orta­ya çıkarılmıştır. Batı’da ise aydınlatma­da asma kandilden ziyade mum kulla­nıldığından bu durum avize şekillerini etkilemiştir.

Ahşap veya dövme demirden yapılan ve üzerlerinde mumların oturtulduğu çivi­ler bulunan ilk mum avizelerinin XI. yüz­yılda Anglosakson kiliselerinde kullanıl­dığı bilinmektedir. Mumların üst üste gelmesi halinde birbirlerini eritecekleri göz önüne alınarak daha sonra avizeler birkaç kat çemberliden ziyade çok kol­lu modellerde geliştirilmişlerdir. Bunlar çaprazlama bir merkezde birleşen kollu şamdanlar gibi olup kolların tutturulduğu göbek kısmından zincirle asılmak­taydılar. Avizelerde elektrik kullanılma­ya başlandığında da ampuller mum ve mum alevi şeklinde yapılarak günümü­ze kadar bu ilk örneklere olan benzer­lik devam ettirilmiştir. Sade görünüm­lü bu avizeler genellikle demirden yapıl­mış ve bitki motifleriyle süslenmişlerdir. Ortaçağ sonlarında ise kiliselerde pirinç avize kullanımına başlanmış ve özellikle Hollanda pirinç avizeleri ün kazanmıştır. XVIII. yüzyıldan itibaren bütün Avrupa ülkelerinde tunç, pirinç, gümüş gibi ma­denlerle cam, kristal ve neceften yapı­lan, altın veya gümüşle kaplanan, her biri bir sanat eseri kabul edilebilecek güzellik ve kıymette avizeler yapılması yaygınlaşmıştır. Osmanlı saray ve ko­naklarına da Avrupa’nın etkisiyle XVIII. yüzyıldan sonra girmeye başlayan avize modası, camileri pek fazla etkilememek­le birlikte, XIX. asrın sonu ile XX. asrın başlarında klasik mimariden ayrılan ba­zı yeni camilerde de yerini almıştır. Bu devrede bilhassa Venedik ile Bohemya’­dan gelen cam ve kristal avizeler çok tu­tulmuştur. Bu avizeler yontulmuş küçük kristal veya kaliteli cam parçalarının avize çatısı üzerine muhtelif şekillerde di-zilmeleriyle meydana getirilmiştir. Işığın kırılma ve yansımalarıyla göz alıcı bo­yutlara ulaşan ve ağırlıkları birkaç tonu bulan kristal avizelerin en değerlileri, Dolmabahçe ve Beylerbeyi sarayları ile Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunmak­tadır.

İstanbul Lâleli’deki Râgıb Paşa Kütüp­hanesi’nin altışar kollu ve her kolunda âyetlerle çeşitli Arapça ibarelerin yer al­dığı ahşap askılar bazı yayınlarda avize olarak tanıtılmakta ise de (krş. Kalyon­cu, s. 31-33) bunlar süs olarak kullanıl­mak üzere hazırlanmışlardır ve kendi türlerinin en güzel örnekleridir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski