Bâznâme, Avcı kuşların yetiştirilmesi, hastalıkları ve bunların tedavi usullerinden bahseden eserlere verilen genel ad.
Kelime Farsça bâz (doğan) ve nâmeden (yazılmış şey) meydana gelmiştir. İnsanlık tarihi kadar eski olan avcılık, tarihin akışı içinde gerek geçim kaynağı gerekse bir spor ve eğlence olarak daima insanların ilgisini çekmiş, bu mesleğin ilkelerine dair çeşitli eserler kaleme alınmıştır. Özellikle bazı hükümdarların dinlenme ve eğlence vesilesi olarak kabul ettikleri av için kullanılan avcı kuşlarına dair yazılan eserler bâznâme adıyla bir tür oluşturmuştur. İslâm devletleriyle İslâmî Türk devletlerinde ise bir savaş sporu olarak kabul edilen avcılığın ayrı bir yeri vardır. Nitekim Arapça’da beyzere denilen bu sporla ilgili olarak “saydnâ-me”, “şikârnâme” veya “kitâbü’l-beyzere. kitâbü menâfi’i’t-tayr, kitâbü’l-büzât ve’s-sayd, kitâbü’s-sayd ve’l-cârih, kitâbü’l-mesâyid, kitâbü’s-sayd ve’z-zebâih\ fakat daha çok “bâznâme” adı altında eserler kaleme alınmış, avcılık âdeta bir ilim dalı gibi gelişmiştir.
Bâznâmelerde yalnızca avcı kuşlardan bahsedilmez; bu eserler genellikle, başta köpek olmak üzere pars, arslan ve kaplan gibi avcılıkta kullanılan diğer bazı hayvanlardan da söz ettiğinden, bu konuda bazan “parsnâme” adıyla da eserler yazılmıştır.
Avlanmak için uygun vakitleri, avların şer’î hükümlerini ihtiva eden bâznâmelerde av kuşları da tanıtılmaktadır. Nesir veya nazım olarak yazılabilen bir bâz-nâmede genellikle avlanmanın tarihçesi, bâzdârlığın şartları, alıcı kuşların türleri ve hangi kuşların hangi av kuşlarını avlamada mahir oldukları, avcı kuşların hastalıklarının hangi ilâçlarla tedavi edilebileceği, hatta hangi ilâcın kim tarafından terkip edilmiş olduğundan söz edilir.
Rivayete göre ilk bâznâme Cemşîd zamanında kaleme alınmıştır. Bu efsanevî İran hükümdarının alıcı kuşları, av köpeklerini ve yırtıcı hayvanları kendi emri ve iradesi doğrultusunda hareket ettirme gücüne sahip olduğuna inanılırdı. İşte Cemşîd bu hayvanları terbiye etmek için ilk defa bir bâznâme yazdırmış, sonraki hükümdarlar da aynı türden eserlerin kaleme alınmasını teşvik etmişlerdir.
Bâznâmelerin en önemlisi ve diğerlerine yüzyıllarca örnek olanı, Sâsânî Hükümdarı Nûşirevân-ı Âdil adına yazılmış olandır. Bu eser Sâmânîler’den Ebü’l-Fevâris Abdülmelik b. Nûh b. Mansûr tarafından Pehlevf dilinden Farsça’ya tercüme ettirilmiştir. Ebü’l-Buhturî ise yine devrin Sâmânî hükümdarı Abdülmelik için Cevârihnâme-i Şâhinşâhî adlı bâznâmeyi kaleme almıştır. Ali b. Mansûr-ı HâfTnin Şikârnâme-i îîhânî’si de bu türün en güzel örneklerindendir. Bu eserde daha önce yazılmış bâznâmeler-den de söz edilmiştir. Ebû Tâhir-i Hâtûnl, avcılığa pek meraklı olan Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah adına Şikârnâme adlı bir eser yazmıştır. Yine sultanın isteği üzerine veziri Nizâmülmülk. ülkesinin ve civar ülkelerin en ünlü avcılarını saraya davet etmiş ve büyük bir bölümü bu sahada herkesin üstat kabul ettiği Ebü’l-Cevârih Ali b. Muhammed en-Nisâbûrî’ye ait olan Saydnâme-i Meîik-şâhî’yi hazırlatmıştır. Sultan Sencer, Hârûnürreşîd ve Halife Mehdî adına da bâz-nâmeler kaleme alınmıştır.
Türkiye’de ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde bâznâme türünde Türkçe, Arapça ve Farsça olarak kaleme alınmış pek cok eser vardır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi