Bedî’, Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.
“Örneği ve benzeri bulunmayan bir şeyi icat etmek, iş yapmak-, ilk olmak, eşsiz ve benzersiz olmak” anlamındaki bed’ kökünden türeyen bedî’, “bir şeyi yoktan var eden, bir işi ilk defa yapan; benzeri bulunmayan ilk varlık ve yaratılan şey” mânalarına gelir. Yaratılan şeylere bedî’ denmesi, geçmiş bir örneği bulunmaması itibariyle olup izafîdir. “Dinde sonradan icat edilen her şey” anlamındaki bid’at kelimesi de aynı kökten gelir. Bedîin, “örneksiz olarak yaratmak” anlamındaki ibda’ kökünden türeyen mübdi’ yerine kullanıldığı kabul edilirse de bedV kelimesinde mübdiin ihtiva etmediği devam ve sübût mânası da mevcuttur. Bedîin ibtidâ’ kökünden türeyen mübtedi’ ile eş anlamlı olduğunu kabul edenler de vardır. Bununla birlikte “dinde bulunmayan bir hususu sonradan ihdas eden (bid’atçı)” mânasını taşıyan müb-tediin Allah’ın isimlerinden olan bedı” ile eş anlamlı kabul edilmesi uygun görülmemektedir.
Bedî’ Kur’ân-ı Kerîm’in iki âyetinde “göklerin ve yerin yaratıcısı” anlamında Allah’a nisbet edilmekte ve her ikisinde de yüce yaratıcıya oğul veya kız izafe eden yahudi, hıristiyan ve Arap müşriklerinin inancı reddedilerek Allah ile kâinat arasındaki münasebetin baba-evlât münasebeti değil yaratan-yaratılan ilgisinden ibaret olduğu vurgulanmaktadır.(Bakara 2/116-117; En’âm 6/100-101) Hadislerde ise Allah’ın güzel isimleri sayılırken ve kabul edilmesi umulan dualar sırasında söylenmesi gereken isimlerden bahsedilirken bedî’ de zikredilmektedir.
İslâm âlimleri bedr ismini, bütün unsurlarıyla âlemi yaratan ve benzeri bulunmayan Allah’ın esmâ-i hüsnâsından biri olarak kabul etmekle birlikte İfade ettiği anlam konusunda başlıca iki farklı görüş ortaya koymuşlardır:
1- Bedî’, “bütün varlıkları, başka herhangi bir şeyden değil yoktan (lâ şey”) yaratan varlık” demektir. Başta Ebü Mansûr el-Mâtü-rîdî olmak üzere Ebü’l-Hasan er-Eş’arî, Halîmî, Abdülkâhir el-Bağdâdî, Fahred-din er-Râzî gibi pek çok Ehl-i sünnet kelâmcısının yanı sıra Mu’tezile âlimleri de bu görüşü benimsemiştir. Ebû Zeyd el-Belhî, “yaratılan şeyler” mânasına gelebileceği için bedîin mutlak olarak değil sadece Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği şekilde (bedî’u’s-semâvâti ve’l-arz — göklerin ve yerin yaratıcısı) bir terkip halinde Allah’a atfedilebileceğini söylemiştir. Ehl-i sünnet kelâmcılarının çoğunluğu ise bedîin esmâ-i hüsnâ hadisinin yanında diğer bazı hadislerde de terkip halinde olmadan Allah’a nisbet edilmesini ve ayrıca cebbar, mütekebbir gibi bazı isimlerin de yaratıklar nezdinde zât-ı ulûhiyyetle bağdaşması imkânsız birtakım anlamlar taşımalarına rağmen ilâhî isimler arasında yer aldıkları noktasında bir ihtilâf bulunmamasını delil göstererek bedî’ isminin mutlak olarak Allah’a izafe edilebileceğini söylemişlerdir. “Varlıkları yaratan” anlamına geldiği hususunda kelâm âlimlenyie aynı görüşü paylaştıkları halde Aristo felsefesinden etkilenen İslâm filozofları ile onların tesirinde kalan bazı bilginler bediin “yoktan yaratmak” anlamına değil “şekilsiz olarak mevcut olan maddeye şekil verip örneği bulunmayan varlıklar meydana getirmek” mânasına geldiğini iddia etmişlerdir.
2- Bedî’, “benzeri bulunmayan yegâne varlık” demektir. Başta Gazzâlî olmak üzere bir kısım Sünnî âlimler bu görüşü benimsemiştir. Bunlara göre bediin ihtiva ettiği asıl mâna Allah’ın zât, sıfat ve fiil açısından benzeri bulunmayan bir varlık oluşudur. Herhangi bir varlık için zât, sıfat ve fiil açısından herhangi bir benzerlik söz konusu edilirse bu o varlığın mutlak olarak bedf oluşuna engel teşkil eder. Bu bakımdan mutlak bedî’ Allah’tır. Ancak ilâhî ilham, ilim, fazilet veya sanatta meslektaş veya çağdaşları arasında sivrilen, yenilikler meydana getiren kişiler için bedî’ lakabının İzafî olarak kullanılması mümkündür. Arap edebiyatında makâme türünün mucidi sayılan Ebü’l-Fazl el-Hemedânî (ö. 398/ 1008) için “Bedîüzzaman” lakabının kullanılması bunun örneklerinden birini teşkil eder.
Öyle görünüyor ki bedî’, keiâmcılarca benimsenen her iki anlamı da içermektedir. Ancak birinci anlamda kabul edilirse kâinatla ilgili ilâhî bir isim, ikinci anlamda kabul edilirse zâtı niteleyen bir isim olur. Kelâmcıların bedî’ ismine verdikleri birinci anlamın onların kâinatın yoktan yaratıldığına ilişkin görüşleriyle uyum halindedir. İslâm filozoflarının bedf kavramına verdikleri mâna pek isabetli görünmemektedir. Çünkü teistik açıdan yoktan yaratmak mevcuttan (şey’) yaratmaktan daha tutarlı olduğu gibi aşkın, üstün ve mükemmel bir tanrı anlayışına da daha uygun düşmektedir. Akıl nazarında yoktan yaratan bir ilâh anlayışının mevcuttan yaratan ilâh anlayışından daha mükemmel olduğu tartışmasız kabui edilmelidir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi