Dârülilim. Ortaçağ İslâm dünyasında bazı araştırma kurumlarına ve kütüphanelere verilen ad.
İslâm dünyasında tercüme ve yüksek seviyedeki ilmî araştırmaların yapıldığı beytülhikme diye adlandırılan merkezler, bir süre sonra yerlerini dâ-rülilimlere bırakmışlardır. Sadece saray mensuplarının, âlimlerin ve bu kurumlarda görevli mütercimlerin girebildikleri beytülhikmelerin aksine bir vakıf kuruluşu olarak teşkilâtlandırılan dârülilimler halka açık tutulmakta ve buralarda yer alan kütüphanelerden genellikle her sınıftan halk İstifade edebilmekteydi. Araştırma kurumu hüviyeti taşıyan beytülhikmeierde bir bölüm halinde yer alan kütüphane, dârülilimlerde çok defa bu kuruluşun en önemli kısmını oluşturmakta ve dolayısıyla dârülilimler bazan da “dârülkü-tüb” şeklinde adlandırılmaktaydılar.
Kaynaklar herhangi bir tarih vermeden, İslâm dünyasında ilk dârüülmin şair ve aynı zamanda bir Şafiî fakihi olan Ebü’l-Kasım Ca’fer b. Muhammed b. Hamdan el-Mevsılî (ö. 323/934-35) tarafından Musul’da kurulduğunu kaydederler. Yâküt el-HamevTnin rivayetine göre bu vakıf kuruluşu herkese açık bir kütüphane idi. Hemen her ilim dalına ait önemli eserlerin, özellikle kurucusunun ilgi alanından dolayı çok sayıda fıkıh, kelâm, edebiyat, felsefe ve astronomi kitabının bulunduğu kütüphanede ayrıca ihtiyaç sahibi okuyuculara yemek veriliyor ve kâğıt temin ediliyordu. îbn Ham-dân’ın bütün vaktini geçirdiği bu müessesede konferanslar tertip edilmekte, ders okutulmakta ve sohbet toplantıları yapılmaktaydı. Araştırmacılar, taşıdığı özellikler dolayısıyla Mevsılî’nin kurduğu dârülilmin tam anlamıyla halka açık ilk kütüphane olduğu görüşündedirler. Kaynaklarda bu kurumla ilgili bilgiler. MevsılTnin düşmanlarının tertipleri neticesinde Musul’u terkedip Bağdat’a gidişiyle son bulmakta ve binanın da bir süre sonra harap olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü arsası üzerine 552 (1157) yılında Ebü’l-Kâsım Ali b. Muhâ-cir’in bir dârülhadis yaptırdığı, daha sonraki bir tarihte de oğlu Elvân’ın aynı yerde bir Şafiî medresesi kurduğu bilinmektedir.
Dârülilim adıyla anılan bir diğer kütüphane, Ebû Hatim Muhammed b. Hibbân el-Büstî (ö- 354/965) tarafından Büst’te kurulmuştur. Büyük bir hadis âlimi ve fakih olan. aynı zamanda tıp ve astronomi gibi çeşitli aklî ilimlere de büyük ilgi duyan Büsti, Şâş’tan İskenderiye’ye kadar çeşitli ilim ve kültür merkezlerini dolaşarak seçkin ulemâdan istifade etmiş, bu arada topladığı değerli kitaplardan zengin bir koleksiyon oluşturmuştu. Bir süre Nîsâbur’da ikamet eden, Se-merkant ve Nesâ kadılığı da yapan Büs-tî memleketine dönünce evinin yakınında bir medrese ile kütüphane inşa ettirmiş ve kitaplarını dışarıya çıkarılmamak şartıyla umumun istifadesine sunmuştu. Ayrıca talebelerin ve araştırmacı seyyahların her türlü ihtiyacı kurum tarafından karşılanmaktaydı. Büstî’nin vefatından sonra da bu dârülilmin V. (XI.) yüzyılın başlarına kadar varlığını devam ettirdiği anlaşılmaktadır.
Makdisî, Büveyhî hükümdarlarından Adudüddevle devrinde (978-983) Ebû Ali b. Sivâr (Sevvâr) el-Kâtib adlı bir kişinin Basra ve Râmhürmüz’de iki kütüphane tesis ettiğini bildirir. Bunlardan, araştırmacı Youssef Eche’nin dârülilim türü kütüphanelerden saydığı Basra’daki kuruluş İbnü’n-Nedîm’de “hizânetü’1-vakf. MakdisFde ise “dârülkütüb” şeklinde geçmektedir. Özellikle Mu’tezilî fikirleri yaymak için kurulmuş olduğu ileri sürülen bu kütüphanede adı geçen mezhebin doktrinini öğreten bir de hoca bulunmaktaydı. Yine MakdisFnin rivayetinden, zengin bir kitap koleksiyonuna sahip olan kütüphanenin geniş bir okuyucu kitlesine hitap ettiği ve buraya yapılan vakıfların Mu’tezile mezhebini öğrenmek İsteyenlere bazı imkânlar sağladığı da anlaşılmaktadır. Ancak burası hakkında bilinenler MakdisFnin naklettiklerinden öteye geçmez. Kurucusunun ölümünden sonra müessesenin ne şekilde devam ettiği konusunda herhangi bir bilgi mevcut değildir. İzzeddin İbnü’l-Esîr ve Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, 483 (1090) yılı olaylarını zikrederlerken Basra’nın o yılın cemâziyelevvelinde mendilik iddia eden bir müneccimin taraftarlarınca yakıldığını ve bu sırada iki de kütüphanenin yok edildiğini söylerler. Bazı araştırmacılar, bunlardan birinin İbn Si-vâr’ın kütüphanesi olabileceğini ileri sürmektedirler.
Büveyhî hükümdarlarından Bahâüd-devle devrinde birkaç defa vezirlik görevine getirilen Ebû Nasr Şâpûr b. Erde-şîr, 383 (993) yılında Bağdat’ın batısında yer alan Kerh bölgesindeki iki sur arasında, Yâküfun rivayetine göre ise Man-sûr sokağında, çoğunluğu meşhur âlimlerin ve hattatların kaleminden çıkmış eserlerden oluşan büyük bir kütüphane kurmuştur. Bu öğretim ve araştırma müessesesinde 10.400 kitabın mevcut olduğu nakledilmektedir. Sıbt İbnü’l-Cevzfnin yazdığına göre katalogunu da bizzat kurucusu hazırlamıştı. Bağdat’ın kültür hayatında önemli bir yeri bulunan bu kurum, yetmiş yıl kadar süren hayatında ilmî toplantıların ve edebî sohbetlerin yapıldığı bir merkez olmuştur. Ünlü şair Ebü’l-Alâ el-Maarrî Bağdat’ta kaldığı sırada bu kütüphanede çalışmış, hafız-1 kütüblerinden Abdüsselâm el-Basrî ve Ebû Mansür’la yakın dostluk kurmuş, Risâletü’l-gufran adlı eserinde de buradan söz etmiştir. Kaynaklardan öğrenildiğine göre Ebû Nasr Şâpûr’un dârülilminde nazır ve hâfız-ı kütüb olarak çalışan kimselerin çoğu devrin ünlü âlimleriydi. Ebû Nasr’ın ölümünden (416/1025) sonra da mevcudiyetini sürdüren bu kurumun ne zaman ortadan kalktığı konusunda kaynaklarda farklı iki rivayet bulunmaktadır. Yâküt. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in 447 (1055) yılında Bağdat’a girişi sırasında çıkan bir yangında bu kütüphanenin de büyük ölçüde zarar gördüğünü söyler. Yangından artakalan eserleri gözden geçiren Tuğrul Bey’in veziri Amîdülmülk Kündü-rî bazı kitapları seçerek Horasan’a götürmüştür. İbnü’l-Esîr ve Bündârî ise kütüphanenin 451 (1059) yılında çıkan yangında yok olduğunu naklederler.
İslâm dünyasındaki dârülilimlerin en ünlüsü, 395’te (1004) Fatımî Halifesi Hâkim – Biemrillâh tarafından Kahire’de kurulan ve Dârülhikme adıyla da tanınan merkezdir. Hâkim-Biemrillâh büyük bir özenle inşa ettirdiği ve döşettiği bu kuruluşta, kitaplarının büyük bölümü saray koleksiyonundan sağlanan çok zengin bir de kütüphane bulunuyordu. Kaynaklar, başlangıçta Sünnî bir hüviyete sahip olan bu müssesede bütün ilim dallarından eserlerin mevcut olduğunu belirtirler. Her sınıftan insana açık olan dârülilmin masrafları önceleri Hâkim -Biemrillâh’ın özel bütçesinden karşılanmaktaydı. Halife 400 (1009) yılında hayratının tamamı için bir vakıf kurduğunda buraya da vakfın gelirlerinden pay ayırdı. Dârülilimde kütüphaneden başka toplantı ve dersler için de ayrı bölümler vardı. Kuruluşunun İlk yıllarında burada yapılan ilmî toplantılara, başta devrin ünlü muhaddisi Abdülganî el-Ezdî olmak üzere birçok Sünnî âlim geliyor ve aralarına zaman zaman Halife Hâkim-Biemrillâh da katılıyordu. Muhtemelen Hâkim’in hilâfeti süresince Sünnî karakterini muhafaza eden dârülilim, onun Ölümünden sonra İsmâilî propagandacıları (dâî) yetiştiren bir merkez haline geldi ve dâidduâtlann kontrolü altına girdi. Youssef Eche’ye göre Hâkim-Biemril-lâh’ın dârülilme Sünnî bir görünüm vermesinin iki sebebi olabilir: Birincisi, şiddetli İsmâilî propagandası neticesinde isyan edecek hale gelen Sünnî Kahire halkını yatıştırmak, ikincisi ise burada okutulacak felsefe dersleriyle İsmâilî propagandaya bir zemin hazırlamak. Bu müessese, Fâtamîler’in imamet konusunda Nizâriyye ve MÜsta’liyye olmak üzere ikiye ayrılmaları sonucunda Vezir Efdal b. Bedr el-Cemâlf tarafından kapatılmışsa da kısa bir süre sonra 517 (1123) yılında Vezir Me’mûn el-Betâihfnİn gayretleriyle başka bir binada tekrar açılmış ve Selâhaddîn-i Eyyübrnin Kahire’yi fethedip (1171) Fatımî saltanatına son vererek İsmâitî propagandasının merkezi haline getirilmiş olan diğer kütüphanelerle birlikte burayı da dağıtmasına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür. Halife Hâkim -Biemrillâh’ın, bundan başka Fustat’ta ve bir kiliseden faydalanmak suretiyle de Kudüs’te birer dârülilim daha kurduğuna dair bazı rivayetler vardır.[110]
Kaynaklar, Trablusşam ve civarında yaklaşık kırk yıl (1070-1109) hüküm süren Ammâroğullarfndan, burada kurdukları dârülilim dolayısıyla övgüyle söz ederler. Zehebfnin nakline göre her ne kadar bundan önce de Trablusşam’da bazı kütüphaneler bulunuyor idiyse de bunlardan hiçbiri dârülüim kadar şöhret kazanmamıştı. Çok zengin bir kütüphaneye sahip olan bu müesseseyi, şehrin Fatımî valisinin ölümü üzerine bağımsızlığını ilân eden Kadı Ebû Tâlib Hasan b. Ammâr. mensup olduğu Şiî-İsmâilT mezhebinin akidesini yaymak ve dâî yetiştirmek için kurmuş ve basta Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Ammâr olmak üzere diğer Ammârî emirleri de kitapların sayısını arttırmışlardır. İslâm kaynakları bu kütüphanedeki kitap sayısı hakkında 100.000 ile 3.000.000 arasında değişen rakamlar verirler. Youssef Ec-he, bu sayıyı 3.000.000 olarak veren İbn Ebû Tayy’m Şiî olması sebebiyle mübalağa etmiş olabileceğini belirterek 100.000 rakamının daha mâkul göründüğüne dikkat çekmektedir. İbn Furât bu dârülilimden bahsederken dünyada bir benzerinin bulunmadığını söyledikten sonra burada görevli 180 müsten-sihten otuzunun gece gündüz devamlı çalıştığı, AmmâroğullarTnın çeşitli ülkelerdeki adamları tarafından satın alınan kitaplarla kütüphanesinin çok zenginleştiği ve bu sebeple İslâm dünyasının her yerinden buraya okumak, araştırma yapmak için pek çok öğrenci ve hocanın geldiği yolunda bilgiler vermektedir. Ne yazık ki bu müessese, Trablus-şam’ın Haçlılar tarafından işgali (1109) sırasında önce yağmalanmış, sonra da yakılmıştır. Olga Pinto, dârülilmin yakılışının İslâm kaynaklarında canlı bir şekilde tasvir edilmesine karşılık hıristi-yan kaynaklarında hiç yer almamasını, müslüman tarihçilerin olayı İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılmasına benzeterek Haçlılar’a yükleme çabasında olabilecekleri şeklinde açıklayan Lammens’e karşı çıkmakta ve bu durumu, İslâm kültürünü çok az tanıyan ve ondan nefret eden Haçlılar’ın her yerde kütüphane tahribi yaptıkları için bu olayın hıristi-yan tarihçilerinin dikkatini çekmemiş olabileceği şeklinde yorumlamaktadır, öte yandan Batı kaynaklarının, Haçlı-lar’ın yaptıkları somut delillerle sabit pek çok tahribatı görmezlikten geldikleri veya küçülterek naklettikleri de bilinen bir gerçektir.
Ortaçağ İslâm dünyasında bunlardan başka, kaynakların haklarında kısaca bilgi verdikleri birkaç dârülilim daha bulunmaktadır. Basra’da İbn Ebü’l-Bekâ’-nın (ö. 499/1105) kurduğu dârülilimde Zehebrnin rivayetine göre 12.000 cilt kitap mevcuttu; bu müessese bedeviler tarafından yağmalanarak yok edilmiştir. Hamdânî hükümdarlanndan Seyfüd-devle el-Hamdânî’nin (945-967) Halep’teki kütüphanesi her ne kadar kaynaklarda dârülilim adıyla geçmiyorsa da Youssef Eche, V. (XI.) yüzyılın ortalarına kadar kurulan kütüphanelerin dârülilim karakteri taşıdığını göz önünde tutup bunun da onlann arasına dahil edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Yine Zehebrnin bildirdiğine göre bu kütüphanede Seyfüddevle ve başkaları tarafından vakfedilmiş 10.000 cilt kitap bulunmaktaydı. Kaynaklarda bu kütüphanenin, kuruluşundan bir asır sonra yandığı veya Şiîler’le Sünnîler arasında çıkan bir çatışma sırasında yağma edildiği şeklinde farklı rivayetler mevcuttur. Şerîf er-Râ-drnin (ö. 406/1015) ve İbnü’l-Mâristâ-niyye’nin (ö. 599/1202) Bağdat’ta kurduktan dârülilimler ise uzun ömürlü olamamıştır.
Sünnî görüşün kuvvetli bir savunucusu olan Nûreddin Zengî ve Selâhaddîn-i Eyyûbî gibi hükümdarların İslâm dünyasında önemli bir siyasî güç haline gelmeleri, daha ziyade Mu’tezilî, İsmâilî ve Bâtınî görüşlerin bir öğretim ve propaganda merkezi haline gelmiş bulunan dârülilimierin üç asır kadar süren hayatlarını sona erdirmiş ve dârülilimierin yerini Sünnî birer kuruluş olan dârülhadis ve medreseler almıştır.
Diyanet İslam Ansiklopedisi