Defter Emini. Osmanlılar’da Defterhâne’nin âmirine verilen isim.
Osmanlılar’da arazi kayıtlannı ihtiva eden defterlerin saklandığı ve bu defterlerle ilgili günlük işlemlerin yapıldığı Defterhâne’nin âmiri olup kaynaklarda kendisi “emîn-i defter-i dergâh-ı âlî”, “emîn-i defter-i hâkini”, “emîn-i defâ-tir”, “Defterhâne emini”, bulunduğu makamın adı “Defterhâne emaneti”, “Defterhâne-i hâkânî emâneti”, “Defterhâne-i Âmire emaneti” ve “defter emaneti” şeklinde geçer.
Defter eminliğinin ne zaman ihdas edildiği tam olarak bilinmemektedir. Abdur-rahman Vefık, kaynak göstermeden Osmanlı Devleti’nde ilk memuriyetlerden biri olduğunu ve Orhan Bey zamanında kurulduğunu belirtmektedir. Fakat bu husus kuruluş devri kaynaklarında yer almamaktadır. Osmanlı devlet teşkilâtının tesisinde büyük tesirleri bulunan İlhanlı Devleti’nde “defterdâr-ı memâlik” adıyla defter eminine benzer bir memuriyetin mevcut olduğu bilinmektedir, Osmanlı Devleti’nde başlangıçta bu vazife muhtemelen nişancının uhdesinde iken zamanla nişancının işlerinin artması üzerine Dîvân-ı Hümâyun’un bünyesinde bir kâtip tarafından yürütülmeye başlanmış, tahrir ve timar sisteminin yaygınlaşmasıyla birlikte XV. yüzyılın ikinci yarısında ayrı bir makam şeklinde teşekkül etmiştir. Nitekim ilk tesbit edilebilen defter emini, 1499 yılında II. Bayezid devrinde yapılan İnebahtı Seferi sırasında Selânik’e defter sandıkları götürmüş olan Ali Çelebi’dir. Muhtemelen XV. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı merkez bürokrasisinin gelişmesine paralel olarak ayrı bir memuriyet şeklinde teşkilâtlandırılan defter eminliği Kanunî Sultan Süleyman devrinde klasik yapısına kavuşmuştur.
Defter emini, adının ilk olarak geçtiği Fâtih Sultan Mehmed’in Teşkilât Kanun-nâmesi’ne göre merâtipte reîsülküttâb, şehremini ve bölük ağalarından önce gelmekte, paye bakımından da defterdara en yakın kişi olarak defterdar olabilecekler içinde birinci sırada bulunmaktaydı. Defterhâne’nin âmiri sıfatıyla XV-XVI. yüzyıllarda nişancının maiyetinde yer alan defter emini, daha sonra nişancılığın öneminin azalmasıyla onun Önüne geçmiştir. XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren reîsülküttâblık önem kazanarak defter eminliğinin üzerine çıkmış, ancak defter emini eğer daha önce defterdarlık yapmışsa reîsülküttâbın önünde yer almıştır.
XVIII. yüzyıl ortalarında defter emini, bir yıl için göreve getirilen hâcegân rütbesindeki memurlardan biri durumundaydı. Dört kısma ayrılan hâcegân memuriyetlerinin birinci kısmını teşkil eden üç defterdarla nişancı, reîsülküttâb ve defter emininin mansıbına “menâsıb-ı sltte” denilirdi. Defter emini her yıl yapılan tayinler sırasında görevinde bırakılırsa Arz Odası’nda padişahın huzuruna girip el Öper ve teşekkürlerini sunardı. Fesin ihdasından sonra defter emininin dahil olduğu menâsıb-ı sitte rütbesindeki memurların başlarına âdi fes ve arkalarına “göğer harvanî” giyip Leh biçimli gâşi-yeii ve takımlı ata binmeleri kanun olmuştur. Fâtih”in Teşkilât Kanunnâ-mesi’ne göre defter eminlerine “iftihâ-rü’l-eâlî ve’l-eâzım muhtârü’l-ahâlî ve’l-ekârim el-muhtas bi-mezîdi inayeti’l-meliki’d-dâim… zîde mecduhû” elkâbı yazılırdı. Kendisine havale edilen evraklarda da “izzetlü defter emini efendi” ibaresi kullanılırdı.
Defter emininin en önemli görevi Def-terhâne kâtip ve şâkirdlerine nezaret etmekti. Kâtipler Defterhâne’ye ait işleri ona danışarak yaparlardı. Defterhâ-ne’deki vazifelilerin idaresinde defter eminine kalem kesedarı yardımcı olurdu. Kâtip, şâkird ve mülâzım gibi def-terhâne görevlilerinin tayin ve azilleri ancak defter emininin arzı ile mümkündü. Defter emini Defter-hâne defterlerini büroya ait mahzenlerde saklar ve ilgili makamlardan başkasına göstermezdi. Suret çıkarılması ise ancak defter eminine hitaben yazılan buyruldu ile olurdu.
Tımar tevcihi için sunulmuş olan arzların usul ve nizama uygun olup olmadığı Defterhâne’de yapılan işlemler sırasında belirlenirdi. Eğer arz kanuna ay-kın ise defter emini herhangi bir İşlem yapmayarak durumu reîsülküttâba bildirirdi. En çok dikkat edilmesi gereken işlerden birisi de bir kişi üzerinde birden fazla “kılıç timar’ın toplanmamasıydı. Bu husus, göreve getirildikleri sırada defter eminlerine sıkı sıkı tenbih edilirdi. Daha XVI. yüzyılın İlk yarısında Lutfî Paşa. yanlışlıkla birden fazla kılıç timarın bir kişiye verilmesi durumunda defter emininin iki kılıcı birden kaydetmeyip durumu “kanun değildir” diyerek veziriazama arzetmesi gerektiğini yazmaktadır. Bu sebeple de defter eminlerinin “kanun budur” diyebilecek tecrübeli ve kanunları bilen kimselerden seçilmesinin şart olduğunu belirtmektedir. XVII. yüzyılın sonlarından itibaren timar ve zeâmetlilerin gelirlerinin azalması sebebiyle bir kısım timarlılar iki üç kılıç birden tasarruf etmeye başlamışlardır.
Defter emini, tahrir defterleri üzerinde yapılacak düzeltmelerde yetkili olmadığı için tashihi gereken defterleri nişancıya gönderirdi. Eğer Defterhâne kayıtlarında yapılacak işlem tashih değil de bir beratın iptali ise defter emini bunu ancak veziriazam tarafından yazılan buyruldu ile yapabilirdi. Defter emininin görevlerinden biri de yüksek gelirli timarların (tezkireH timar) tevcihi için merkeze gönderilen tezkirelerin harçlarını (resim) alıp hazineye teslim etmekti. Eyaletlerde vazife yapan tezkire eminlerinin bu resimleri hazineye teslimlerinde ihmallerinin görülmesi üzerine bu iş zaman zaman defter eminine verilmiştir. Defter emini, kalemdeki vazifelerinin dışında avarız toplamak gibi işlerle de görevlendirilmekteydi.
Padişahın veya veziriazamın katıldığı seferlere defter emini de gitmekteydi. Ordugâhta kurulan defterhâne çadırında defter emininin nezareti altında gerekli işler yapılırdı. Defter emini sefere katılmışsa merkezde yerine “defter emini vekili”, “rikâb-ı hümâyun defter emini” gibi adlarla anılan bir vekil kalırdı. Bunlar umumiyetle kâtipler arasından seçilerek veziriazamın buyruldusu ile tayin edilirlerdi. XVI. yüzyılda sefere katılan defter eminine mîrî deve ve katır verilirdi. XVIII. yüzyıl sonlarında sefere giden defter eminleri koçu arabası kullanmaktaydılar. Defter emininin dışında sadâret kethüdası, nişancı, reîsülküttâb, defterdar ve ordu kadısından başka herhangi bir kimsenin bu arabaları kullanması yasaktı.
Defter eminliğine tayinler umumiyetle Dîvân-ı Hümâyun kalemleriyle Defterhâne’den yetişen kâtiplerden, dergâh-ı âlî müteferrikalarından, yeniçeri kâtiplerinden, defterdarlardan, nişancılardan ve reîsülküttâblardan yapılırdı. Defter eminliği “münâvebe” mansıbla-rından olduğu için nişancı, reîsülküttâb ve defterdarlardan mâzul kalanlar buraya tayin edilir ve daha sonra tekrar eski vazifelerine nakledilirlerdi. Bilhassa mevki itibariyle defter eminligiyle aralarında fazla fark bulunmayan reîsülküt-tâblıktan defter eminliğine, defter eminliginden reîsülküttâblığa sürekli geçişler olurdu. Öneminin azaldığı dönemlerde defter eminliği bazan nişancılık veya reîsülküttâblık ile birleştirilerek bir kişiye de verilebilirdi. Defter eminlerinin terfi ederek nişancı ve defterdar olmalarına sık rastlanırdı. Bu makamlardan daha yukarılara çıkanlara da tesadüf edilmektedir. Bu vazifeye tayinlerin umumiyetle büro personelinden yapılması, müessesenin daha iyi bir şekilde hizmet vermesini sağlamıştır. Mâzul olan defter eminleri Divân-ı Hümâyun kalemlerinde veya Defterhâne’de kâtip olarak da görev yapabilmekteydiler. Defter eminliğine tayin edilen kişiler hil’at giyerek Arz Odası’nda padişahın elini öper, tayin emri ruûs defterlerine kaydedildikten sonra hazırlanan ruûs tezkiresine göre görev beratı (emanet beratı) yazılarak vazifesine başlardı. Defter eminliği Dîvân-ı Hümâyun dışındaki en Önemli makamlardan biriydi.
Defter eminleri ulufe aldıkları gibi kendilerine zeamet de verilebiliyordu. Ulû-feleriyle birlikte elbise veya bunun bedelini de alıyorlardı. Ayrıca Defterhâne’nin yaptığı işler karşılığında aldığı harçlardan payları vardı ve gelirlerinin önemli kısmını da bu oluştururdu. Padişahların tahta çıkışlarında dağıttıkları cülus bahşişlerini defter eminleri de alabiliyorlardı. Ayrıca XVII. yüzyıl sonlarında veziriazam olanlar göreve başladıklarında şehremini, mat-bah emini, muhâsebe-i evvel vb. memurlarla birlikte defter eminine de “hil’at-i hâs” giydirirlerdi.
XVII. yüzyıl ortalarından İtibaren Dîvân-i Hümâyun’un önemini kaybedip devlet işlerinin büyük kısmının Babıâli’ye intikali sırasında, muhtemelen nişancılığın Babıâli’ye nakledilmemesi sebebiyle, defter eminiiği de Paşa Kapısı’na intikal eden memuriyetler (hademe-i Bâ-bıâlî) dışında kaldı. Buna rağmen Defter-hâne kayıtları, Dîvân-ı Hümâyun’un yanı sıra Babıâli’ye de hizmet verdiği için defter emini önemini bir müddet daha korudu. Bu arada 1836da nişancılığın kaldırılmasından sonra tuğra işleri defter eminine verildi. Ancak 1838’de Defterhâne’nin Ceride Muhasebesi bünyesine alınmasıyla defter eminliği lağvedil-diyse de 1842’de tekrar kuruldu. 1871-de Defterhâne’nin nezârete dönüştürülmesi esnasında defter emini Defter-i Hâ-kânî nâzın adını aldı. Şûra-yi Devlet üyelerinden Kânî Paşa 5000 kuruş maaşla ilk nazır tayin edildi.