Divanî. Osmanlı idarî teşkilâtında özellikle resmî yazışmalarda kullanılmak üzere geliştirilen bir yazı çeşidi.
Osmanlı Devleti’nde Dîvân-ı Hümâyun’da alınan kararlar, yazışmalar, fermanlar, berat, menşur, biti, buyruldu, hüküm, misal, tevki’, yarlık, nişan, vakfiye ve i’lâm gibi resmî yazılar bu hatla yazılırdı. “Divana mahsus” anlamına gelen bu yazı çeşidi sadece divanda yazıldığı için bu adı almıştır. Bazı rivayetlerde, divan kâtiplerine bu hattı divan dışında yazmayacaklarına dair yemin ettirildiği belirtilmektedir. Osmanlılar’da divanîye “hatt-ı cep”, hattatına da “çepnüvîs” denirdi. Divanî, harf karakterlerinden anlaşıldığına göre X1-XI1. yüzyıllarda İran’da doğmuş ve XVI. yüzyıla kadar divanlarda kullanılmış olan ta’lik yazısından alman ilham üzerine Türk hattatları tarafından icat edilmiştir. Nitekim hat konusunda önemli ilk kaynaklardan olan Şubhu’l-acşâ ve Cdmic-i Mehâsin’de (XV. Yüzyıl) bu adda bir yazı çeşidinden bahsedilmemektedir. Fâtih Sultan Meh-med devrinden kalmış olan örneklere bakılırsa divanînin bu tarihten önceki bir dönemde meydana çıkmış olduğu anlaşılır. Fâtih devrine ait divanîlerin sade olmasına karşılık sonrakilerin oldukça tekâmül ettiği görülmektedir. Araştırmacı Nâcî Zeynüddin, divanîdeki süslerin Mâverâünnehir’deki Türkler tarafından Çin yazısından alındığını ve bunun Osmanlılar’a kadar geldiğini ileri sürüyorsa da bu doğru değildir; zira divanîde süs yoktur.
Menâkıb-ı Hünerverân, divanî hattını İran’da güzel yazan hattatlar arasında Hüseyin Baykara, Molla Kâtib Hudâdâd. Molla İdrîs Münşî, Mevlânâ Kasım ve İbrahim Münşfyi zikretmektedir.
İstanbul’da Matrakçı Nasuh, Baba (Bâlî) Yûsuf, Amasya’da II. Bayezid’in malî işlerine bakan Tâcî Bey, Acem üslûbunu değiştererek divanî yazısının kaidelerini ortaya koyan ve bu yazıyı güzelleştiren hattatların öncüleri olarak kabul edilmektedir. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim’in nişancısı Tâcîzâde Cafer Çelebi de divan kitabetinde çığır açmış, tuğraî ve divanî yazılarını ıslah etmiştir. Kanunî Sultan Süleyman zamanında iki defa reîsülküttâblık görevi yapmış olan Tâczâ-de Mehmed Çelebi ve onun yetiştirdiği Saf Muslî Çelebi, Ayn Ali Çelebi, Hüdhüd Ali, divanî yazısının gelişmesinde rol oynayan hattatlardandır. XVI, XVII ve XVIII. yüzyıllarda olgunlaşmaya devam eden divanî, tam nisbetlerine ve sanat değerine XIX. yüzyılda Dîvân-ı Hümâyun ve Babıâli kalemlerinde, buradan yetişen usta hattatlar elinde ulaşmıştır. 1928 yılına kadar kullanılmış olan bu yazı çeşidi harf inkılâbından sonra ortadan kalkmış, ancak son devrin bazı meşhur hattatları elinde az da olsa celî-divanî levhalarda yaşamaya devam etmiştir.
Divanînin kendine has harf şekilleri vardır. Ayrıca gizliliği korumak ve tahrifatı önlemek maksadıyla harfler ve kelimeler birbirine çok yakın yazılır. Bu yazının özellikleri şöyle sıralanabilir: Satırların son kısımları sivri bir uç şeklinde yukarıya doğru yükselir ve her satırın sonunda sözün bittiğini gösteren bir işaret yukarıdan aşağıya doğru çekilir. Diğer yazıların aksine harfler ve kelimeler ayağa kalkmış bir durumda olup sola doğru eğik bulunurlar. Yatay kısımlar da aynı şekilde sağdan sola doğru eğiktir. Ayrıca harfler öne doğru kıvrılmış vaziyettedir gibi harflerin çanak görünümündeki alt kısımları soldan sağa doğru gerilemiş, gibi harfler kendinden sonra gelen harflerle birleşmiştir. Harfler ve kelimeler âdeta birbirine bitişikmiş gibi aralarında mesafe bırakmadan yazılır ve satır sona yaklaşınca satır çizgisinden yükselmeye başlarlar.
Bu özellikleriyle bir azamet hissi uyandıran divanî hattı, daha ilk yazılmaya başlandığı çağdan itibaren bütün Osmanlı ülkesinde kullanılmıştır. Bugün de İran. Afganistan ve Pakistan gibi doğu müslüman ülkeleri müstesna bütün Arap ülkelerinde çok çeşitli yerlerde ve yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu sebeple divanî, Kahire’de Medresetü tahsîni’l-hu-tûti’l-Arabfde bu müessesenin kuruluşundan beri öğretilmektedir. XX. yüzyılın başında Mustafa Bek Gazlan (ö. 1938) bu yazıyı en güzel yazan hattatlardan biriydi. Hatta bundan dolayı divanî Mısır’da bazan “hattu Gazlânî” adıyla da anılmıştır.
Divanînin “celî-divanî” ve “divanî kırması” olmak üzere iki çeşidi daha vardır. Bu hattın, süratle yazıldığında bazı kaidelerine pek dikkat edilmeden yazılan şekline divanî kırması denir. Divanîye nisbetle birleşik şekillerinin daha fazla olması ve bazı harflerin tam olarak yazılmaması dolayısıyla okunması ayrı bir alışkanlık isteyen divanî kırmasının çok karışık olanları yanında oldukça okunaklı olanları da vardır. Sanat tarafı olmayan bu yazı daha ziyade mühimme defterlerinde kullanılmıştır. Divanî ve celî-divanî birbirine çok yakın yazılar olduğundan birini yazan bir hattat diğerini de kolaylıkla yaza bilmektedir. Bu yazıların altına imza atma âdeti olmadığından eski devirlere ait divanî ve celî-divanî hattatları hakkında çok az bilgi vardır. Son devirde yaşayan hat ustalarına dair ise oldukça geniş bilgi bulunmaktadır. Bu türün en tanınmış hattatları Mümtaz Efendi (ö. 1871), Vahdeti Efendi, Mehmed Şefik Bey. Nâsıh Efendi, Ferid Bey, Mehmed İzzet Efendi, Sami Efendi, Kâmil Akdik, İsmail Hakkı Altunbezer, Mustafa Halim Özyazıcı ve Hamit Aytaç’tır (ö. 1982). Bunlar aynı zamanda celî-divanîde de usta sanatkârlardı.
Diyanet İslam Ansiklopedisi