Fıtrat Nedir, Ne Demek, Fıtrat İle İlgili Ayetler, Hadisler Hakkında Bilgi

Fıtrat. İnsanın doğuştan sahip olduğu bütün özelliklerini ifade eden bir terim.

Fıtrat kelimesi “yarmak, ikiye ayırmak; yaratmak, icat etmek” mânalarına ge­len fatr kökünden isim olup “yaratılış, belli yetenek ve yatkınlığa sahip oluş” anlamında kullanılır. İlk yaratılış, bir ba­kıma mutlak yokluğun yarılarak içinden varlığın çıkması şeklinde telakki edildi­ğinden fıtrat kelimesiyle ifade edilmiş­tir. Buna göre fıtrat ilk yaratılış anında varlık türlerinin temel yapısını, karakte­rini ve henüz dış tesirlerden etkilenme­miş olan ilk durumlarını belirtir. Bütün var­lığın yaratılışı sırasında Allah’ın türlere kazandırdığı bu temel yapıdan dolayı ay­nı kökten gelen fâtır kelimesi Kur’an’da Allah’ın isimlerinden biri olarak zikredil­miştir.

Kur’ân-ı Kerim”de on dokuz yerde fatr kökünden türemiş fiil ve isimler, bir âyet­te de fıtrat kelimesi geçmektedir. Hadis­lerde de fıtrata ve aynı kökten gelen baş­ka kelimelere geniş olarak yer verilmiştir. Bunlardan özellikle, “Sen yüzünü Hanîf ola­rak dine, Allah insanları hangi fıtrat üze­re yaratmışsa ona çevir”(Rûm 30/30) mealindeki âyetle, “Dünyaya gelen her İnsan fıtrat üzere doğar; sonra anne ve babası onu yahudi, hıristiyan, Mecûsî (farklı bir rivayete göre hatta müşrik) ya­par” mealindeki hadiste geçen fıtrat kelimesinden ne kastedildiğinin açıklığa kavuşturulması İnsanın kaderi, seçme hürriyeti, müslüman ve gayri müslim çocuklarının dinî ve huku­kî durumlarının belirlenmesi gibi kelâmî, ahlâkî ve fıkhı meseleler bakımın­dan önemlidir. Ancak özellikle konuyla ilgili hadislerin gerek muhteva gerekse sıhhat açısından bazı problemler taşı­ması sebebiyle ciddi görüş farkları or­taya çıkmıştır. İbn Abdülber en-Nemeri’nin konuyu ayrıntılı bir şekilde ele al­dığı, daha sonra yazılan eserlere de kay­nak teşkil eden et-Temhîd adlı kitabı
başta olmak üzere tefsirler ve hadis şerhleriyle diğer kaynaklarda fıtrat me­selesine dair birçok farklı görüş üzerin­de durulmuştur,

a- Başta Selef ulemâsı olmak üzere âlimlerin önemli bir kısmı ilgili naslardaki fıtrat kelimesinin “İs­lâm” anlamına geldiğini ileri sürmüşler­dir. Buna göre, “Dünyaya gelen her in­san fıtrat üzere doğar” anlamındaki ha­dis insanların tabii, aslî ve fıtrî dinleri­nin İslâmiyet olduğunu, daha sonra çev­re tesirleriyle farklı dinlere yönelmenin asıl ve fıtrattan sapma kabul edildiğini gösterir. Ayrıca, “Beş şey fıtrattandır…” diye başla­yan hadis de fıtratın “Müslümanlık” an­lamına geldiğini gösterir. Çünkü bu ha­diste geçen, bıyıkların kısaltılması husu­su ilk defa İslâm’ın ortaya koyup gelenekleştirdiği bir uygulamadır. Bu görüşe göre gayri müslimlerln çocukları da müslüman sayılır, dünyada ve âhirette müslüman mua­melesi görürler,

b- Fıtrat “başlangıç, Al­lah’ın ilk yaratılışta her insan için belir­lediği değişmesi mümkün olmayan fark­lı inanç ve bunun sonucu olan nihaî mut­luluk veya bedbahtlık” anlamına gelir. Buna göre insan, Allah onu başlangıçta hangi hal üzere yarattıysa sonunda o hale dönecek(A’râf 7/29); başlangıç­ta mümin olarak yaratılan imanla, kâ­fir olarak yaratılan da küfürle ölecektir. Ancak çocukların ilk yaratılıştaki durum­ları bilinemeyeceği için her doğan insa­nın fıtrat üzere doğduğunu belirten ha­disin devamında, “Sonra anne ve baba­ları onları hıristiyan, yahudi, Mecûsî ve­ya müşrik yapar” denilerek çocuklara dünyada ebeveynlerinin dinlerine göre muamele yapılacağına işaret edilmiştir,

c- Fıtrattan maksat Allah’ın Âdem‘in neslinden, dünyaya gelmeden önce iman ettiğine dair aldığı ikrar ve mîsâktır.(A’râf 7/172)

d- Her çocuğun fıtrat üze­re doğduğunu bildiren hadisteki fıtrat sadece müslüman doğanlar içindir; zira herkes müslüman olarak yaratılmış ol­saydı Allah’ın, “Andolsun ki biz cinlerin ve insanların birçoğunu cehennem için yarattık”(A’râf 7/179) demesinin ve kâfirlerle ilgili daha başka hükümler koy­masının anlamı kalmazdı.

Bu görüşler içinde en mâkul olanı ve giderek en çok ilgi göreni, fıtratın, ilk yaratılış sırasında Allah’ın insan tabiatı­na bahşettiği yaratanını tanıma eğilimi.

Ruh temizliği vb. olumlu yetenek ve yat­kınlıkları İfade ettiği şeklindeki anlayış­tır. Bu yorumu benimseyen İbn Abdül­ber fıtratla ilgili diğer görüşleri, hem dayandıkları hadislerin sıhhatiyle ilgili tereddütleri ortaya koyarak hem de akıl ve tecrübeye aykırılıklarını ifade ederek eleştirir. Aynı müellif, İnsana yaratılış­tan verilen fıtrat “selâmet ve istikamet” şeklinde tarif eder ve, “Ben bütün kul­larımı hanîfler olarak yarattım mealin­deki kutsî hadiste geçen “hunefâ” keli­mesinden istikamet ve selâmetin kas­tedildiğini belirtir. Ona göre, daha çok fıkıhçı ve kelâmcılar tarafından savunulan bu anlayışta fıtratın iman-küfür, tanıma-reddetme, hidayet-dalâlet gjbi belirleyici anlamlar taşıması mümkün değildir. Zira çocuk doğduğunda ne imanı ne de küfrü kav­rayabilir. Nitekim Kur’an’da İnsanların hiçbir şey bilmez durumda dünyaya gel­dikleri ifade edilmiştir(Nahl 16/78). Şu halde yeni doğanlarla ilgili fıtrat kav­ramı onların yaratılış, tabiat ve mizaç bakımından genellikle temiz ve sağlıklı olduğuna işaret eder; bunlar ancak re-şîd olduktan sonra iman veya küfrü se­çebilirler. Eğer insanlar daha başlangıç­ta iman veya küfür üzere yaratılmış ol­salardı hiçbir zaman inançlarını değişti­remezlerdi. Buna göre fıtrat “hakkı benimseme yatkınlığı” şekljnde anlaşılma­lıdır. İnsanlar genellik­le bedenî bakımdan olduğu gibi ruhî ve zihnî bakımdan da hissetmeye, algılama­ya, doğru biçimde düşünmeye ve inan­maya elverişli olarak dünyaya gelirler. Çocuklann fıtrat üzere doğduğunu be­lirten hadislerin birinde yer alan, “Tıpkı bir hayvandan yaratılışı tam bir hayva­nın doğması gibi. Siz hiç kulağı kesik ve enenmiş bir halde doğan hayvan yavru­su gördünüz mü?” şeklindeki ilâve, fıt­rat kavramını bu son anlayışa göre yo­rumlayanlar için önemli bir delil teşkil etmektedir. Fıtrat hadi­sinde bulunan, “… Sonra ebeveyni onu yahudi, hıristiyan… yapar” ifadesi, çocuklardaki temiz yaratılışın ve iman yat­kınlığının çocukluk devresinde çeşitli et­kilere göre değişmeye elverişli olduğu­nu göstermektedir.

İbn Teymiyye fıtratı İslâm olarak yo­rumlayan görüşü benimsemekle birlik­te bazı değişikliklerle bu son görüşü de mâkul bulmaktadır. Buna göre fıt­rat, “çocuğun iyilik ve kötülüğe, iman ve inkâra eşit derecede elverişli yaratılma­sı” şeklinde anlaşılırsa bu takdirde onun dünyaya boş bir levha gibi geldiği kabul edilmiş olur ki bu görüş, fıtratı öven ve onun devam ettirilmesini emreden âyet­le(Rüm 30/30) ve hadislerle çatışır. Nitekim İbn Teymiyye‘ye göre, fıtrat ha­disinin devamındaki, “… Sonra ebeveyni onu yahudi. hıristiyan… yapar” cümle­sinde “veya müslüman yapar” ifadesi­nin yer almaması, fıtratın esas itibariy­le “İslâm” yahut en azından “İslâm’a yatkınlık” anlamı taşıdığını gösterir. Aynca İbn Teymiyye, İslâm düşünce tarihi bakımından önem taşıyan bir yaklaşımla, insan fıtratında-ki çizginin Allah’ın dininin yani Allah’ın tanınması ve ikrar edilmesi yönünde olduğunu, çocuğun bu yönde gelişmesi için yeni şartların hazırlanmasına bile İh­tiyaç bulunmadığını söyler. Çocuğun fıt­ratında bulunan doğru çizgide yetişme­sini engelleyecek olumsuz şartların ve âmillerin giderilmesi ve böylece onun fıtrî kabiliyetinin önünün açılması yeter­lidir. İbnü’l-Esîr’in fıtratla ilgili görüşü de bu yönde­dir. İslâm dünyasında felsefî roman türünde yazılmış Hay b. Yakzân gibi eserler, insanın fıtratı konusunda temelini Kur’an ve Sünnet’-ten alan bu şekildeki iyimser felsefenin sonucudur.

Fıtrat kavramına bağlı olarak, rüşd çağına erişmeden ölen çocukların âhi-retteki durumu hakkında da değişik görüşler ileri sürülmüştür,

a- Çocuk yaşta ölenlerin tamamının âhiretteki durumu Allah’ın dilemesine bağlıdır; çünkü eğer yaşasalardı ne yapacaklarını ancak Al­lah bilir,

b- Müminlerin çocukları cenne­te girer, kâfirlerin çocuklarının durumu ise Allah’ın dilemesine bağlıdır,

c- Mü­minlerin çocuklan cennete, kâfirlerin ço­cukları cehenneme gider,

d- Bütün ço­cuklar cennetliktir,

e- Kâfirlerin çocuk­ları cennet ehlinin hizmetçisi yapılır,

f- Kâfirlerin çocuklan imtihandan geçiril­dikten sonra cennete veya cehenneme girerler. İbn Abdülber çoğunluğun ikinci görüşü benimsediğini kaydeder. Fıtrat kelimesini “İslâm” veya “hakkı kabule yatkınlık, selâmet ve İstikamet” mânasında anlayanlar, ge­nellikle müslümanların çocuklan gibi kâfirlerin çocuklarının da cennete girece­ğini söylerler. Ayrıca bu âlimler diğer ba­zı deliller yanında, fıtrat hadisinin bir rivayetinde yer alan ve müslümanların çocukları gibi müşriklerin çocuklarının da fıtrat üzere doğduğunu belirten ifa­deyi kendi görüşlerine delil gösterirler.

Müslümanların rüşd çağına ulaşma­mış çocuklarına miras, mülkiyet cenaze namazı gibi konularda büyüklere uygu­lanan hükümler uygulanır. Gayri müslim çocuklarının tâbi tutulacağı hüküm­ler tartışmalı olmakla birlikte âlimlerin büyük çoğunluğu dünyevî konularda bun­ları anne ve babalannın dinlerinden ka­bul etmiş ve savaş sırasında hayatlarının korunması dışında, haklarında gayri müslimler için belirlenmiş hükümlerin uygulanması gerektiğini söylemiştir; ta­rihteki uygulama da bu yönde olmuştur.

Fıtrat, insanın hem ruhî hem de fizikî bakımdan yaratılıştan sahip bulunduğu temel özelliklerini ifade ettiğinden, es­tetik maksatlarla vücudun bazı bölüm­leri veya organları üzerinde yapılan, aslî yapıyı değiştirecek nitelikteki müdaha­leler fıtrat bozmaya yönelik davranışlar olarak kabul edilmiş, İslâm âlimleri ko­nuyla ilgili hadisleri de göz Önüne alıp bu tür müdahaleleri şer’î bakımdan sa­kıncalı görmüşlerdir. Ancak hangi ame­liyelerin fıtrata müdahale sayılacağı ve bunların hükümlerinin neler olduğu hu­susunda çok farklı görüşler ileri sürül­müştür.

İçinde fıtrat kelimesinin yer aldığı di­ğer bazı hadisler de vardır ki bunlara farklı mânalar verilmiştir. Bu hadislerde beş veya on şeyin fıtrat (veya fıtrattan) sayıldığı bildirilmektedir. Bunlar sünnet olmak, etek tıraşı olmak, tırnakları kes­mek, koltuk altı kıllarını gidermek, bı­yıkları kısaltmak, sakalı uzatmak, mis­vak kullanmak, buruna su çekmek, par­mak aralarını yıkamak, taharetlenmek gibi daha çok dış görünüşle ve temizlik­le ilgili hususlardır. Bu hadislerde ge­çen fıtrat kelimesine genellikle “âdet ve sünnet” anlamı verilmiştir. İbnü’l-Esîr bu kısa tarifi, “geçmiş peygamberlerin ve şeriatların üzerinde ittifak ettikleri, müslümanların yapmaları gereken dinî esaslar” şeklinde açıklar.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski