Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinin en çok faaliyet gösterdikleri ve etkili oldukları bölgelerin başında Anadolu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Balkanlar gelir. Nakşibendiyye’nin Ahrâriyye kolu XV. yüzyılda Abdul-lah-ı İlâhî. Müceddidiyye kolu ise XVIII. yüzyılda Murâd-ı Buhârîve Mehmed Emin Tokadî vasıtasıyla Anadolu ve Balkanlar’a girmişse de etkileri sınırlı kalmıştır.
Hâlid el-Bağdâdi’nin mürid ve halifeleri İstanbul’a gelmeden önce mürşidi Abdullah Dihlevî’nin halifelerinden Hintli Mahmud Can bir süre Mekke’de ikamet ettikten sonra İstanbul’a gelerek faaliyette bulunmuş ve çevresinde epey mürid toplamıştı. Sultan Abdülmecid’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan onun için Mekke’de bir zaviye yaptırmıştı. İstanbul’da Bâlâ Dergâhı’nın şeyhi Şumnulu Ali Efendi, Mahmud Çan’ın halifesi ve Âdile Sultan’ın mürşidi İdi. Reîsülkurrâ Abdullah Eyyûbî ve Hattat Kazasker Mustafa İzzet 1830’da Mekke’de Şeyh Mahmud Çan’dan hilâfet almışlardı. İstanbul’da ve saray çevresinde bir süre etkili olan Mahmud Çan’ın faaliyetleri çok sürmedi. Onun yerini Hâlid el-Bağdâdî*nin İstanbul’a gönderdiği halifeleri aldı. Hatta daha önce Üsküdar Alaca Minare Tekkesi Nakşibendî şeyhi Abdülfettâh el-Ak-rî ile Murad Molla Tekkesi şeyhi Ali Tâlib Efendi gibi Nakşibendiyye şeyhleri inâ-belerini Hâlidiyye vasıtasıyla yenilemişlerdi. Bu şekilde Nakşibendiyye İstanbul ve çevresinde Hâlidîler tarafından temsil edilmeye başlanmıştır.
Bağdadînin faaliyet gösterdiği Irak ve Suriye’nin Osmanlı Devleti’ne bağlı olması tarikatın İstanbul ve çevresinde yayılmasını kolaylaştırdı. Hâlid el-Bağdâdî’-nin İstanbul’a gönderdiği ilk halife olan Muhammed Salih, görev yaptığı dergâha Hâlidîler’den başkasını almadığı gerekçesiyle halifelikten alınınca yerine Ab-dülvehhâb es-Sûsî, onun da uzaklaştırılması üzerine İzmirli Ahmed Eğribozî bu göreve getirildi. Hâlidiyye bu zat vasıtasıyla Osmanlı bürokrasisinde yayıldı. Mekkîzâde Mustafa Âsim ve Mehmed Refik Efendi gibi şeyhülislâmlar; Kazasker Mustafa İzzet Efendi. Said Paşa, Dâ-vud Paşa, Gürcü Necib Paşa. Nâmık Paşa. Mûsâ Saffeti gibi kişiler Hâlidiliğe intisap etti.
Hâlidiyye’nin İstanbul’da hızla yayılması, tarikat ileri gelenlerinin kısa sürede siyasî nüfuz ve güç kazanmaları yönetimde sıkıntılara yol açtı. Halet Efendi öncülüğünde Hâlidîler’e karşı yürütülen mücadele etkili oldu ve tarikat mensupları II. Mahmud tarafından İstanbul’dan uzaklaştırıldı. 1828’de daha geniş bir tedbir alındı ve İstanbul’daki Hâlidfler’İn tamamına yakın kısmı Sivas’a sürüldü. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılıp Bektaşî tekkelerinin kapatılmasının ardından bu tekkelerin şeriata bağlılıklarıyla tanınan Hâlidîler’e verilmesi bir devlet politikası haline geldiğinden Hâlidîler kısa bir müddet sonra daha güçlü bir şekilde İstanbul’a döndüler.
Hâlidiyye, Anadolu ve Balkanlar’da Hâlid el-Bağdâdfnin silsileleri Ahmed el-Er-vâdî, Seyyid Tâhâ Hakkârî, Abdullah Mek-kî (Erzincânf), Ali es-Sebtî ve Muhammed Kudsî gibi halifelerine ulaşan şeyhler vasıtasıyla etkili olmuştur. Hâlidiyye’nin en yaygın ve en faal silsileleri şunlardır:
1. Ahmed el-Ervâdî’ye Ulaşan Silsile. Hâlid el-BağdâdTnin halifelerinden Trab-lusşam müftüsü Ahmed el-Ervâdfnin (ö. 1857) halifesi olarak İstanbul’da faaliyet gösteren Ahmed Ziyâeddin Gümüşhâne-vî (ö. 1893) Türkiye’nin siyasî, İçtimaî ve dinî hayatı üzerinde önemli rol oynadı. Halifelerinden Ömer Ziyâeddin Dağistâ-nî (ö. 1920), İskender Paşa Camii imamı olarak tanınan Mehmet Zahit Kotku’yu yetiştirdi (ö. 1980). Kotku’nun birçoğu din âlimi, öğretim üyesi, yazar ve sanatkâr olan müntesiplerinden bazıları siyasete de atılmış, birçok devlet ve siyaset adamı, başbakan, bakan, milletvekili, üst düzey bürokrat ondan etkilenmiştir. Bunun dışında basın, eğitim, ticaret ve sanayi dallarında çalışan mensupları da vardır. Çıkardığı Hareket dergisiyle belli bir çevreye tesir etmiş olan Nurettin Top-çu’nun mürşidi Abdülaziz Bekkine’nin (ö. 1952) silsilesi de Gümüşhânevfye ulaşır.
2. Seyyid Tâhâ Hakkâri’ye Ulaşan Silsileler, a) Esad Erbîlî. Tâhâ el-Harîri ve Seyyid Tâhâ Hakkârî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşan Esad Erbîlî (ö. 1931) İstanbul’da faaliyet gösteren Önemli Hâ-lidî şeyhlerindendir. Mahmut Sami Ra-mazanoğlu (ö. 1984), Bolulu Muhammed Muhyiddin Efendi (ö. 1976), Yahyalılı Mustafa Hulusi Dinç bu zatın halifeleridir, b) Alvarlı Muhammed Lutfi (ö. 1956). Pîr-i Küfrevî diye tanınan Bitlisli Muhammed Küfrevfnin halifesidir. Silsilesi Pîr-i Küfrevî, Seyyid Tâhâ Hakkârî yoluyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır, c) Abdülhakim Ar-vâsî. Silsilesi Seyyid Fehim ve Seyyid Tâhâ Hakkârî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdf-ye ulaşan Abdülhakim Arvâsî (ö. 1943) sadece Van müftüsü Muhammed Sıddık Efendi’ye hilâfet, diğer bazı müridlerine de hatm-i hâcegân okumak için izin vermiştir. Necip Fazıl Kısakürek ile Hüseyin Hilmi Işık Abdülhakim Arvâsfye intisap etmiştir, d) Haznevî silsilesi. Ahmed Haz-nevî. Muhammed Ziyâeddin, Fethullah Verkânisî, Abdurrahman et-Tâgî, Sıbgatullah Arvâsî ve Seyyid Tâhâ Hakkârî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Ahmed Haznevî’nin (ö. 1949) halifesi Abdülhakim Hüseynînin oğlu Muhammed Râşid Erol (ö. 1993) döneminde bu silsile Türkiye çapında yaygınlık kazanmıştır, e) Dede Paşa. Dede Paşa olarak tanınan Bayburtlu Mûsâ Efendi’nin (ö. 1974) silsilesi Erzincanlı Beşir Buyruk, Muhammed Sâmî, Abdurrahman Tâgî, Sıbgatul-lah Arvâsî, Seyyid Tâhâ yoluyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır.
3. Abdullah Mekkî’ye (Erzincânî) Ulaşan Silsileler, a) Terzi Baba. Asıl adı Mehmed Vehbi (Hayyât. ö. 1848) olan Terzi Baba’-nm silsilesi Abdullah Mekkî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Bu silsile Terzi Baba’dan sonra Hacı Mustafa Fehmi Efendi, Leblebici Baba {Süleyman Efendi), Hacı Hafız (Mehmed Rüşdü), Mehmed Ab-dülbâki, Çiminli Baba, Arapkirli Ömer Baba, Hüdâî(Köveneli Hacı Ömer) şeklînde devam etmiştir, b) Yanyalı Mustafa İsmet Efendi (ö. 1872). Bu zatın silsilesi de Abdullah Mekkî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdî’ye ulaşır. Edirne ve İstanbul’da Hâli-dîliği yayan İsmet Efendi Fatih-Çarşamba’da 1853te bir dergâh kurmuştu. Mü-ridleri arasında Memduh Paşa gibi devlet adamları da vardı. Silsilesi Halil Nû-rullah Efendi, Ali Rızâ Bezzaz, Ah ıska vî Ali Haydar Efendi şeklinde devam etmiştir, c) İsmail Hakkı Toprak (ö. 1973). Garîbullah İhrâmî diye tanınan Sivaslı İhrâmîzâde İsmail Hakkı’nm silsilesi Hacı Ahmed Niksârî. Mustafa Hâkî Tokadî, Halil Hamdi Tokadî. Mustafa Çorumî, Yahya Dağıstânî yoluyla Abdullah MekkT-ye ulaşır. Darendeli Osman Hulusi Ateş (ö. 1990) onun halifesidir.
4. Muhammed Kudsî’ye Ulaşan Silsileler. Memiş Efendi diye tanınan Muhammed Kudsî {ö. 1852) Hâlid el-Bağdâdînin halifesidir. Halifeleri Konya merkez olmak üzere İstanbul, Kırım, Trabzon, Sivas, Tarsus ve Manisa’da faaliyet göstermiştir. Silistreli Hacı Feyzullah Efendi (ö. 1875), Konyalı Topbaşzâde Ahmed Kudsi Efendi ile ıö. 1889) Seydişehirli Abdullah onun halifelerindendi. Hacı Feyzullah Efendi İstanbul’da Fatih-Halıcılar’da kendi adına bir dergâh kurmuştu. Şair Leskofçalı Galib ve Mehmed Emin Paşa onun müridleriydi. Seydişehirli Abdullah Efendi’nin mensuplarından Halil Develi oğlu (ö. 1933) Tarsus ve çevresinde faaliyet göstermiş ve harekete Bîberiyye adı verilmiştir. Muhammed Kudsî kolunda kadınların da tarikat silsilesinde yer aldığı dikkate değer bir grup vardır. Bunların silsileleri Hâlid el-Bağdâdî, Muhammed Kudsî, Abdullah Seydişehrî, Mersinli Hacı Abdullah, Hâce Huriye Emret, Hâce Külsüm. Muazzez Anne (İstanbul) şeklinde devam etmiştir.
5. Ali es-Sebtî’ye Ulaşan Silsileler, a)Hâlid el-Bağdâdfnin halifesi olarak Palu’daki tekkesinde faaliyet gösteren Ali es-Sebtî’den sonra yerine Mahmud adlı oğlu geçti. Şeyh Mahmud’un yedi oğlundan Said (ŞeyhSaid) Hınıs Tekkesi’nde faaliyet göstermiş, idamından (1925) sonra yerine oğlu Selâhaddin geçmişti. Şeyh Selâ-haddin Fırat’tan (Saidoğlu) sonra ise oğlu Şeyh Mehmed Said, Palu ve Erzurum’da babasının halifesi olarak faaliyette bulunmuştur, b) Muhammed İhsan Oğuz (ö. 1991). Silsilesi Ahmed el-Kürdî, Ali es-Seb-tî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdfye ulaşır. Kastamonu’da faaliyet göstermiş olan Oğuz’un adına kurulan vakıf İstanbul’da eserlerini yayımlamaktadır, c) Mahmud Sâminî. Ali es-Sebtî’nin halifelerinden Mahmud Sâminî ve onun halifesi Erzurumlu Osman Bedreddin (İmam Efendi) doğu illerinde faaliyet göstermişlerdir.
6. Muhammed b. Abdullah el-Hânî’ye ulaşan Silsile, Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden olan Hânî(ö. 1862) Mûsâ Saf-fetî Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a gelmiş. Sultan Abdülmecid’le görüşmüş, İstanbul’da pek çok mürid edinmiş ve Anadolu’ya da halifeler göndermiştir. Ayasofya vaizi Yûsuf Efendi, Arpacılar Camii imamı Hacı Ahmed Efendi, Bursa’da Ulucami imamı İsmail Vehbi Efendi, Ku-lalı İsmail Efendi onun Anadolu’da faaliyet gösteren halifelerinden bazılarıdır.
7. Osman Sirâceddîn et-Tavîlî’ye Ulaşan Silsile. Hâlid el-Bağdadîmin halifelerinden olan Osman Sirâceddin (ö. 1866) ve soyundan gelenler genellikle İran ve Irak’ta faaliyet göstermişlerdir. 1986’da İstanbul’a gelerek Büçükçekmece Hadım-köy’e yerleşen torunlarından Osman Sirâceddin es-Sânî (ö. 1997) faaliyetlerine burada devam etmiştir.
8. Hâlid el-Cezerî Silsilesi. Hâlid el-Bağdâdfnin halifelerinden Hâlid el-Cezeri’ye bağlı olanlar Suriye. Irak ve Güneydoğu Anadolu’da faaliyet göstermektedirler.
Türkiye’de ve İngiltere merkezli olarak Batı’da faaliyet gösteren Nâzım Kıbrısî-nin de silsilesi Abdullah Dağıstânî, Şerefeddin Dağıstânî, Muhammed Medenî, Ebû Ahmed Suhûrî, Cemâleddin Cumû-kî. Seyyid Muhammed Yarâğî, Hasan Muhammed Şirvânî, İsmail Kürdânî vasıtasıyla Hâlid el-Bağdâdfye ulaşır.
Nakşibendî tarikatında “melâmetî tavır” ayrı bir önem taşır. Bazı bakımlardan Nakşibendiyye’nin melâmet ehline yakın olduğu bilinmektedir. Büyük Nak-şibendiyye şeyhleri âdâb ve erkâna, usul ve şekle fazla önem vermemek suretiyle melâmet ehline yaklaşmışlardır. Ancak bu durum Hâlidiyye ile birlikte tam aksi bir istikamet kazanmıştır. Bununla birlikte Hâlîdîler içinde melâmîmeşrep şeyhler de vardır.
Alevî temayülün en az bulunduğu tarikat Nakşibendîlik’tir. Hatta Nakşibendîlik Şiî ve Alevî temayüllere karşı bir tepki olarak ortaya çıkmış, sahabenin önemini ve değerini kuvvetle vurgulamıştır denilebilir. Ancak istisna olmakla birlikte Ehl-i beyt sevgisini ön plana çıkaran, Muâviye ve Yezîd’i lanetleyen Hâlidî şeyhleri de vardır. Hâlid el-Bağdâdfnin halifelerinden İsmail Şirvânf nin halifesi Hamza Nİ-gârî ve mensupları Muâviye’den nefret ederler.
Hâlidî şeyhlerinin yoğun olarak faaliyet gösterdikleri Kuzey Irak. Kuzeybatı İran, Kuzeydoğu Suriye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Hâlidiyye’nin yayılma merkezi olmuştur. Hâlid el-Bağdâdî dönemine kadar Berzencî, Talabânîve Sâdât-ı Nehrî gibi Kâdiriyye tarikatına mensup şeyhlerin hâkimiyetinde olan bu bölgelerde Nakşibendîlik Hâlid el-Bağdâdî’nin faaliyetleri neticesinde yerleşmiştir. Başlangıçta Kadiri şeyhleriyle çatışan Hâlid el-Bağdâdî ve halifeleri zamanla bu mücadeleden galip çıkmışlar, hatta Berzencî ve Sâdât-ı Nehrî şeyhlerinin Nakşibendiyye tarikatına geçmesini sağlamışlardır.
Hâlidîler, Doğu Anadolu’da daha çok Bitlis çevresinde ve Nurşin’de yoğunlaşıp faaliyet göstermişlerdir. Şeyh Abdurrah-man Tâgi, Seyyid Tâhâ Hakkâri’nin halifesi Sıbgatullah Arvâsî*nin etkisiyle Kâdi-rilik’ten Hâlidîliğe dönünce Hâlidîlik bölgede hızla gelişti. Daha sonra Nurşin’e yerleşen Tâgi burasını tarikat merkezi haline getirdi, ölümünden sonra halifesi Şeyh Fethullah Verkânisî, onun da ölümünden sonra Tâgİ’nin “Hazret” lakabıyla tanınan oğlu Molla Muhammed Zi-yâeddin bu faaliyetleri sürdürdüler. Bu dönemde Nurşin’in önemi daha da arttı. Bedîüzzaman Said Nursi. Ahmed Haz-nevî. Şefik Arvâsî, Şeyh Alâeddin burada öğrenim gördüler.
Hâlidîlik doğu ve güneydoğuda bölgenin içtimaî ve tarihî yapısının bir gereği olarak genellikle soy güder, şeyhlik babadan oğula geçer; seyyidlik inancı da bu geleneği pekiştirir. Buna karşılık Hâli-dîliğin Anadolu ve Trakya’daki kollarında bu duruma rastlanmaz.
Hâlidî şeyhleri. 1924’te medreseler kapatıldıktan sonra doğu ve güneydoğu bölgesinde resmî medresede okutulan ilimleri kendi özel medreselerinde okutmaya devam etmişlerdir. Buralarda öğrenim gören pek çok talebe daha sonra Türkiye’nin çeşitli yerlerinde müftü, vaiz ve imam olarak görev yapmıştır.
Hâlidiyye Türkiye’de eğitim, öğretim, dinî hayat, basın, bilim ve sanat hayatı üzerinde derin tesirler bırakmıştır. Tarihçi ve âlim İbnülemin Mahmud Kemal ve kardeşi Tevfik Efendi Hâlidî şeyhi Ab-dülmennân Efendi’den, Leskofçalı Galib Silistreli Feyzullah Efendi’den, Erzurumlu Âşık Emrah Kastamonulu Şeyh Ahmed Siyâhî’den feyiz almışlardır. Bugün de Hâlidî silsilelerine mensup olanlar basın, yayın ve eğitim alanlarında faaliyet göstermektedir. Ayrıca bunlar tarafından kurulan vakıfların bir kısmı Türkiye genelinde, bir kısmı yerel olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Osmanlı döneminde Kuzey İrak, Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da önemli bir güç haline gelen ve halk üzerindeki nüfuzunu arttıran Hâlidî şeyhleri önemli siyasî ve içtimaî roller oynamışlardır. 1914*-te Taşkesenli Şeyh Ahmed önderliğinde İttihat ve Terakkî idaresine karşı ayaklanan Şeyh Şehâbeddin ve Seyyid Ali yakalanarak idam edildiler. İsyana katılmadığı için Sultan Reşad tarafından ödüllendirilen Şeyh Muhammed Ziyâeddin davet edildiği halde Erzurum Kongresi’ne katılmamıştır. Mustafa Kemal 1919’da kendisine mektup yazarak yardımını istemişti. Bir Hâlidî şeyhi olan Şeyh Said’in 192S’te ayaklanması üzerine bu isyana katılıp katılmama meselesini görüşmek üzere Bitlis’in bir köyünde bir araya gelen Şeyh Ma’sûm, Şeyh Selâhaddin, Şeyh Alâeddin ve diğer Hâlidî şeyhleri isyana taraftar olmamışlar, sadece Vartolu Şeyh Mahmud isyana katılmıştı. 1930’da meydana gelen Menemen olayı sebebiyle Şeyh Esad Erbîlî ve müridleri tutuklanmışlar ve İstiklâl mahkemelerinde yargılanmışlardı.
Barzânî ailesine mensup Hâlidî şeyhlerinin ilki olan Şeyh Tâceddin’in soyundan gelen Molla Mustafa Barzânî ile oğlu Mesud Barzânî Kuzey Irak’ta siyasî açıdan önemli bir rol oynamışlardır.
Hâlidiyye’nin ortaya çıkışı, Osmanlı Dev-ieti’nde ıslahat ve tanzimat hareketlerinin yapıldığı bir döneme rastlar. İstanbul’da faaliyet gösteren Hâlidîler bu hareketlere karşı ilgisiz kalmadılar. Devlet ve siyaset adamlarıyla sıkı ilişkiler kurarak yönetim üzerinde etkili olmaya çalıştılar. Genel olarak Jön Türkler’e karşı II. Abdülhamid’i desteklediler. Erbilli Esad Efendi ise bu hususta farklı bir yol takip ettiğinden Erbil’e sürüldü. 1908’de II. Meşrutiyetin ilânı üzerine İstanbul’a dönüp Kânûn-i Esâsî hareketini destekleyen Tasavvuf dergisinde yazılar yazdı ve Cem’iyyet-i Sûfiyye’nin ikinci başkanı oldu.
HâlidT şeyhleri 1946 yılında demokrasiye geçilmesi üzerine seçimlerde etkili olmaya başladılar. Siyasî partiler, oy toplamak için şeyhlerin çocukları ve torunlarını listelerinden aday gösterdiler. Kasım Kufralı, Şeyh Selâhaddin’in oğullan Kâmran İnan, Âbidin İnan, Şeyh Muhammed Ma’sûm’un oğlu Muhittin Mutlu, Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat, Şeyh Fethullah’ın torunu Gıyasettin Emre, Şeyh Ali es-Sebti’nin torunu Ali Rıza Septioğlu çeşitli dönemlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görev yaptılar.
Hâlidî Tekkeleri, Nakşİbendİyye’de böyle bir gelenek bulunmamakla birlikte Hâlid el-Bağdâdî erbaîne girmeyi tarikatının esası haline getirmiş, itirazlara rağmen bu tutumunu sürdürmüştü. Erbaîne girilmesi ve hatm-i hâcegâmn topluca icra edilmesi Hâlidî tekkelerine bir canlılık getirdi. Hâlid el-Bağdâdrnin vefatından sonra Şam, Musul. Bağdat, Mekke, Medine, İstanbul ile Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli şehirlerinde tekkeler açıldı. Günümüzde bu tekkeler özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da “divan” adıyla faaliyetlerini sürdürmektedir.
İstanbul’daki en eski Hâlidî tekkesi Fatih- Çarşamba’daki İsmet Efendi (ö. 1872) Tekkesi’dir. Koca Hüsrev Paşa’nın Eyüp’te kendi adına kurduğu tekke Hâlidî tekkesi olarak faaliyet göstermiştir. Silistre-li Hacı Feyzullah Efendi İstanbul’da Fatih-Halıcılar’da kendi adıyla tanınan tekkeyi kurmuştu. Mustafa Saffet Paşa Hâ-lidîler için yine İstanbul’da bir tekke yaptırmıştı. Babıâli’deki Gümüşhânevî Tekkesi de Hâlidîliğin önemli bir merkezi olmuştur. Abdülfettâh el-Akrî Üsküdar’daki Alaca Minare Tekkesi’nde, Şeyh Esad Erbîlî de Şehremini’deki Kelâmî Dergâ-hı’nda faaliyet göstermiştir. Önceleri diğer tarikatlara ait olan bazı tekkeler sonradan Hâlidîler’in eline geçmiştir, özellikle 1826’da kapatılan Bektaşî tekkelerinin Hâlidîler’e verilmesi bu tarikatın daha da güçlenmesine vesile olmuştur.
Tekkelerin 1925’te kapatılmasından sonra Hâlidîler önce evlerde, daha sonra kurdukları dernek ve vakıf merkezlerinde sohbet toplantıları düzenleyerek faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Nakşibendîliğin “zikr-i haffyi esas alması ve evradın daha çok münferiden icra edilmesi mensuplarının tarikat yasağından fazla etkilenmemesini sağlamıştır (tarikatın âdâb ve erkânı için bk. NAKŞİBENDİYYE).
Halidiyye Nedir, Kurucusu, Tarikatı, Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi