Halim Nedir, Ne Demek, Esmaül Hüsna el-Halim İsminin Anlamı

Halîm. Allah’ın isimlerinden (esma i hüsnâ) bîri,

“Sabırlı ve temkinli, akıllı ve ağır başlı olmak” mânasındaki hilm masdanndan sıfat olup “sabırlı ve temkinli olan, acele ve kızgınlıkla muamele etmeyip ileride meydana gelecek gelişmelere fırsat ta­nıyan” demektir. Dil âlimleri kelimenin, “kudreti olduğu halde cezalandırmayan” ve “cezayı büsbütün terketmeyip geliş­melere göre hareket eden” şeklindeki iki anlamına dikkat çekerler. Halîm esmâ-i hüsnâdan biri olarak “sabırlı, acele ve kızgınlıkla mua­mele etmeyen” mânasına gelir.

Halîm kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’in on beş yerinde geçmekte olup bunlardan on birinde Allah’a, ikisinde Hz. İbrahim’e, birinde Şuayb’a, birinde de İsmail pey­gambere izafe edilmiştir. Al­lah’ın ismi olarak zikredilen halîm tek başına kullanılmayıp altı âyette “bütün günahları bağışlayan” anlamındaki ga­fur, üç âyette “hakkıyla bilen” anlamın­daki alîm, bir âyette “her şeyden müstağ­ni olan, kendi dışındaki her şeyin O’na muhtaç olduğu varlık” mânasındaki ga-nf, bir âyette de “az iyiliğe çok mükâfat veren” mânasındaki şekûr ismiyle birlik­te zikredilmiştir. Bu kullanılış kelimenin mânasına açıklık getirdiği gibi ona zen­ginlik ve derinlik de kazandırmaktadır. İl­gili âyetlerin incelenmesinden anlaşıla­cağı üzere halimin gafur ismiyle beraber kullanıldığı yerlerde kulların işleyebile­ceği bazı günahlardan söz edilmekte, bu tür günahları işleyenlerin acilen cezalan-dırılmayıp dönüş yapmalarına (tövbe) fırsat tanınacağı belirtilmektedir {bk. Bakara 2/235; Âl-i İmrân 3/155; Mâide 5/IOI; İsrâ 17/44; Fâtır 35/41). Alîm ile birlikte kullanıldığı üç âyetten birinde mirasın taksimi anlatılmakta ve bu hu­susta ortaya konan ölçülerin İnsanlığın mutluluğunu dileyen Allah’ın bir öğüdü olduğu, O’nun bütün hak ve hukuk tür­lerini bildiği, mirasın bölüştürülmesinde yapılabilecek bazı yanlışlıkları da hemen cezalandırmayacağı ifade edilmektedir (Nisâ 4/12). Diğer iki âyetin birinde Allah yolunda hicret edip sıkıntılara kat­lananları iyi akıbetlerin beklediği müjdelenmekte ve bu tür sosyal çalkantılar karşısında ilâhî müdahalenin bilgiye ve temkine dayandığı anlatılmakta (Hac 22/59), diğerinde de Allah’ın, gönüllerde saklanan her sırra vâkıf olmasına rağ­men sabır ve teennî ile muamele etti­ği bildirilmektedir (Ahzâb 33/51). Halî-min ganî ismiyle beraber kullanıldığı âyet. malî konuların ve Allah rızâsı için karşılıksız harcamada bulunmanın işlen­diği âyetler İçinde yer almakta {Bakara 2/263), şekûr isminden hemen sonra yer aldığı âyette de ödünç para verenle­rin Allah tarafından fazlasıyla mükâfat-landınlacağı beyan edilmektedir (Tegâbün 64/17). Özellikle bu son iki kullanı­lış halimin, “hak edilmiş cezalan hemen uygulamayıp mühlet veren” anlamının yanı sıra “yapılan iyilikleri ve faziletli dav­ranışları bazı eksiklikleri hesaba katma­dan fazlasıyla mükâfatlandıran” mânası­nı da içerdiğini göstermektedir.

Halım, doksan dokuz İlâhî ismi ihti­va eden rivayetlerin ikisinde de yer aldık­tan başka Kütüb-i Sitte’öe ve Ahmed b. Hanbel’in ei-Müsned’indeki çeşitli rivayetlerde de Allah’a nisbet edil­miştir.

Âlimlerin halîm ismi etrafında yaptık­ları yorumlar, kelimenin sözlük anlamı ve Kur’an’daki kullanilışıyla paralellik arzet-mektedir. Kelimenin kök anlamı içinde önemli görülen “kudreti yettiği halde cezalandırmama” ve “tamamen affetmeyip erteleme” noktalarını özellikle vur­gulayan âlimler halîm isminin şu mâna­ları üzerinde de dururlar: Cenâb-ı Hak bu ismin tecellisi olarak tövbeleri kabul eder ve günahların bir kısmını affedebi­lir; Allah’a karşı nasıl hürmet gösterile­ceğini bilmeyenlerin kaba davranışları ve âsilerin azgınlıkları O’nu öfkelendirip ha­rekete geçirmez ve aceleye sevketmez. Allah hilim gösterir; öyle ki cahiller O’nun

olan bitenden haberdar olmadığını sa­nır, basireti bağlananlar da O’nun gör­mediği zehabına kapılırlar. Abdülkâhir el-Bağdâdfnin ifade ettiği gibi cezalan­dırmada acele eden fırsatın elden kaç­masından korkan kimsedir. İradesini di­lediği zaman gerçekleştirmesi hususun­da hiçbir engeli bulunmayan ve suçluyu kaçırma endişesinden münezzeh olan yüce varlık için hilim bir övgü sıfatıdır. Halîmî de Al­lah’ın, günahları yüzünden kullarına olan lütuf ve ihsanını esirgemediğini, itaatkâr kulunun rızkını verdiği gibi âsi kulununkini de verdiğini, iyi kötü bü­tün insanları yaşatıp belâ ve âfetlerden koruduğunu belirtir. Halîm isminin bu tecellisi Allah’ın içtimaî hayatı yönetmede ve toplumların varlıklarını sürdürmedeki nizamını da açıklamaktadır. Buna göre Tanrı zalimi hemen cezalandırmaz, mazlumun dua­sını kabul etmekte de acele göstermez. İçtimaî hayatta hâkim olan bu ilâhî ni­zam insanın irade hürriyetinin ve so­rumluluğunun temelini oluşturur. Kur’ân-ı Kerîm’de, yaptıkları zulüm ve kötü­lükler yüzünden insanlar hemen ilâhî ce­zaya çarptırılmış olsaydı yeryüzünde ha­reket eden hiçbir canlının kalmayacağı, yani sosyal düzenle birlikte ekolojik ve fi­zik düzenin de bozulacağı ifade edilmek­te ve bu tür davranışların cezalarının belli bir süreye kadar ertelendiği haber verilmektedir (Nahl 16/61; Fâtır 35/ 45). Ayrıca çeşitli âyetlerde, inkarcıların başlarına geleceği haber verilen felâke­tin bir an önce gelmesini talep ettikleri, fakat belirlenen süreden önce felâketin gerçekleşmeyeceği beyan edilir ve ilâhî planın hiç aksamadan mutlaka uygula­nacağı bildirilir (meselâ bk. Yûnus 10/11; el-Hac 22/47; Ankebût 29/53). Birçok âyette de Hz. Peygamber’e bu tür mey­dan okumalar karşısında sabırlı olması tavsiye edilir. Şüphe yok ki bu ilâhî tebliğler, insanoğlunun İrade hürri­yetini ve insanlık şerefini korumak, so­rumluluğunun bilincine varmasını sağla­mak, fert ve toplumun gelişmesini te­min etmek amacına yöneliktir. Ancak Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu ve âlimlerin de önemle vurguladığı gibi hak ve adalet eninde sonunda gerçekleşe­cektir. Adaletin gerçekleşmesi sosyal dü­zenin kanunlarına bağlı olarak dünyada olabileceği gibi dinî açıdan aradaki sınırın fazla önem taşımadığı âhiret hayatına da ertelenebilir. “Onlar için öngördüğümüz azabın bir kısmını sana göstersek de veya seni bundan önce katımıza alsak da farketmez. Sana düşen sadece tebliğ etmektir, hesaplarını görmek ise bize aittir” (Ra’d 13/40).

Ebü’l-Hasan el-Eş’arfden itibaren ha­lîm ismi. Allah’ın fiilî sıfatlarının insanla ilgili olanlarından kabul edilmiştir. Kâdî Abdülcebbâr, bu ismin kök anlamının bir şey yapmak değil yapmamak (cezalan­dırmamak) esasına dayandığını hatırla­tarak selbî (negatif) bir kavramın ilâhî fiil­ler çerçevesine girip girmediğini irdele­miş ve sonuçta halîmi zâtı sıfatlardan saymanın imkânsız olduğunu belirterek fiilî grup içinde yer aldığına hükmetmiş­tir. Kuşeyrî ve Ebû Bekir İbnü’l-Arabî gibi bazı âlim­ler de halîmin irade sıfatına bağlı bir zatî isim veya sıfat olduğunu söylemişlerdir.

Halîm ismiyle, yukarıda zikredilenler­den başka “günahları bağışlayan ve töv­beleri kabul eden” anlamındaki afüv, gaffar, gafur ve tevvâb; “her şeyin iç yü­zünden haberdar olup bütün ayrıntıları bilen” anlamındaki habfr, muhsf, vâsi’; “her şeye gücü yeten, kudretli” anlamın­daki kadir, kavf. metfn, muktedir ve “çok sabırlı” mânasındaki sabûr isimleri arasında anlam yakınlığı vardır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski