Hamdaniler Kimdir, Tarihi, Musul ve Halep Kolu, Hakkında Bilgi

Hamdânîler. 905-1004 yılları arasında Musul ve çevresiyle Kuzey Suriye’de hüküm süren bîr Arap hanedanı.

Bölgenin tarihinde önemli rol oynayan Hamdânîier, Araplar’ın en büyük kabi­lelerinden Rebîa’nın Tağlib koluna men­suptur. İslâmiyet’ten önce hıristiyan olan Tağlibîler Tlhâme’den kuzeye göç etmiş, sonraları kendi adlarını alan Diyârırebîa ve Musul bölgesine yerleşmişlerdi. Hz. Ömer zamanında cizyeye bağlanan kabi­le daha sonra müslüman olmuştur.

Hanedana adını veren Hamdan b. Hamdûn Rakka yöresinden göç ederek Mu­sul’a yerleşti. Hamdânîler, Hâricîler’le yaptıkları savaşlarda kayda değer bir as­kerî güç haline geldiklerini ispat ettiler (254/868). Hamdan, daha sonra Mardin Kalesi’ni ele geçirdi (272/885). Halife Mu’tazıd-BiIlâh şehri onun elinden almak üzere bizzat sefere çıkıp kuşatma başlat-tıysa da muvaffak olamadı (279/892). Halife, ikinci defa Türk kumandanlarıyla birlikte hareket ederek Mardin ve Erdü-müşt üzerine yürüyünce Hamdan yeri­ne oğlu Hüseyin’i Erdümüşt Kalesİ’nde bırakıp kaçtı; Hüseyin ise kaleyi halife­ye teslim etti. Bir süre sonra Hamdan da yakalanarak hapsedildi ve oğlu Hüseyin Haricî ordusunu bozguna uğratıp reisleri Harun’u esir alıncaya kadar (283/896) ha­piste kaldı. Hüseyin 283te (896) Cibâl’-de Bekir b. Abdülazîz b. Ebû Dülef’le sa­vaştı ve aynı yıl Karmatîler’e karşı sefe­re çıktı. 291’de (904) Suriye’de Sâhibü’l-hâl’e karşı zafer kazandı. Ardından Abbâsîler’in başkumandanı Muhammed b. Süleyman’ın Mısır seferine katılarak Tolunoğullan’nın yıkılıp bölgenin tekrar ele geçirilmesinde büyük rol oynadı; bu arada halifenin Mısır valisi olması için yaptığı teklifi kabul etmedi. 29S (908) yı­lında tekrar Suriye’de Karmatîler’in üze­rine giden Hüseyin, 296’da (909) İbnü’l-Mu’tezz’i tahta çıkarmak üzere düzen­lenen başarısız tertibe katıldığı için kaç­mak zorunda kaldı. 293 (905-906) yı­lında Müktefî-Bülâh tarafından Musul valiliğine getirilmiş olan kardeşi Ebü’I-Heycâ Abdullah onu takiple görevlendi­rildi. Fakat Hüseyin diğer kardeşi İbra­him’in aracılığıyla affedilerek Kum ve Kâşân, daha sonra da Diyârırebîa valiliğine tayin edildi (298/910). Ancak Hüseyin ba­ğımsızlığını ilân edip topladığı vergileri göndermedi. Bunun üzerine Halife Muktedir-Billâh, Emîrü’l-ümerâ İbn Râik ku­mandasındaki büyük bir orduyu sefere çıkardıysa da başarı sağlanamadı. Daha sonra Emîr Munis el-Muzaffer’e yenilen Hüseyin esir düştü. Hamdânî emirlerine güveni kalmayan halife onunla akrabala­rını Bağdat’ta hapsettirdi. Fakat Hüse­yin halifeye karşı komplo düzenleme fikrinden ve bu yolda çalışmaktan vaz­geçmedi. Halife kendisine karşı yeni bir komplonun düzenlendiğini ve elebaşıla­rın Hüseyin ile kendi veziri İbnü’I-Furât (Ebü’I-Hasan Ali b. Muhammed) ve Azerbay­can’daki valisi olduğunu anlayınca Hüse­yin’i öldürttü (306/918}; diğerlerini de gö­revlerinden azletti.

Hüseyin’in kardeşleri Ebü’l-Heycâ Ab­dullah. İbrahim ve Saîd halifeye sadık kal­mış, Ebü’l-Heycâ 293″te (905-906) Mu­sul. İbrahim 307’de (919) Diyârırebîa ve Saîd 312’de (924) Nihâvend valiliğine ge­tirilmiştir. Bunlardan Ebü’l-Heycâ, bir yandan isyancı bazı grupları itaat altına alırken öte yandan kardeşi Hüseyin’e kar­şı yürütülen operasyonları yönetti. Ebü’l-Heycâ daha sonra Bağdat’ta kalmayı ter­cih ederek oğlu Hasan’ı yerine vekil bı­raktı. 301’de (913) bilinmeyen bir sebep­le Musul valiliğinden azledilen Ebü’l-Hey­câ, Emîrü’l-ümerâ Mûnis’e itaat arzedin-ce ertesi yıl aynı göreve tekrar getirildi; 307’de de (919) âsi Azerbaycan valisi Yû­suf b. Ebü’s-Sâc’ı itaat altına almak üze­re Mûnis’in kumandasında gönderilen or­duda görev aldı. Daha sonra Tarîk-i Ho­rasan ve Dînever valiliğine tayin edildi, 313’te (925) Musul ile Cizre yöresindeki Bâzabdâ ve Karda da (Bakırda) onun ida­resine verildi. Kardeşi İbrahim’in ölümün­den sonra valisi olduğu Diyârırebîa’nın yö­netimi yine kardeşlerinden Davud’a bı­rakıldı. Ebü’l-Heycâ da kardeşi Hüseyin gibi Karmatîler’le mücadele etti ve 315′-te (927) onlara karşı Bağdat’ı korudu. Fa­kat bu sırada Dînever valiliğinden uzak­laştırılınca Bağdat’a giderek Munis ve Sâhibü’ş-şurta Nâzûk Hâdim’in yardımıy­la Halife Muktedir- Billâh’ı indirip yerine Kahir-Billâh’ı tahta çıkardı; yeni halife de Hulvân, Dînever, Hemedân ve Kirman-şah’ın yönetimini ona verdi (317/929). An­cak kısa bir süre sonra Kahir- Billâh hali­felikten uzaklaştırılıp Muktedir-Billâh tek­rar halife ilân edildi. Hamdânîler’in ger­çek kurucusu olan Ebü’l-Heycâ da bu ka­rışıklıklar sırasında öldü (17 Muharrem 3! 7/2 Mart 929). Onun ölümünden sonra Hamdânîler iki ayrı kol halinde varlıkları­nı sürdürdüler.

1. Musul Kolu.

1. Musul Kolu.
Hanedanın Musul kolu­nun kurucusu Ebü’l-Heycâ’nın oğlu Nâsırüddevle Hasan’dır. Babasının ölümünün ardından Halife Muktedir-Billâh Musul’un yönetimini ondan alarak amcaları Nasr ve Ebü’l-Alâ Saîd’e verdi; kendisine de Diyârırebîa’nm batısı ile Nusaybin. Sİn-car, Hâbûr, Meyyâfârikin ve Erzen’i bı­raktı. Ancak daha sonra Hasan Musul’u geri alıp amcası Saîd’i öldürttü (323/935). Bu olaya kızan yeni halife Râzî-Billâh ve­ziri İbn Mukle’yi Musul’a sevkedip şehri ele geçirdi. Fakat aynı yıl içinde halifenin kuvvetlerini bozguna uğratan Hasan tek­rar Musul’u ve onunla birlikte Diyârıre­bîa, Diyânmudar ve Diyarbekir’i zaptetti. Hasan 330’da (942). halifenin yetkilerini elinden almak ve bu arada kendisini de Musul’dan uzaklaştırmak isteyen Emî­rü’l-ümerâ İbn Râik’İ ortadan kaldırdı. Bunun üzerine halife onu ” nasırüddevle” unvanıyla emîrü’l-ümerâ tayin etti; bu işe yardımcı olduğundan kardeşi Ali’ye de “seyfüddevle” unvanını verdi. Nâsı-rüddevle Hasan bir yıl kadar Bağdat’ta kaldıktan sonra yerini Türk kumandanı Tüzün’e bırakıp Musul’a döndü. Tüzün ile anlaşamayan halife Musul’a gidip Hamdânîler’e sığındı (332/943). Tüzün daha sonra Hamdânîler’in üzerine yürüyerek onları Musul’u terketmek mecburiyetin­de bıraktı. Nâsırüddevle, halifeyi daha emin bir yerde bulunması için Musul’dan Rakka’ya gönderdi. Bu sırada Nâsırüd-devle ile Tüzün anlaşınca halife İhşîdîler’-den Muhammed b. Tuğç’tan yardım is­tedi. Ancak bu yardım gerçekleşmedi. Birkaç ay sonra Halife Muttaki-Lillâh.Tü-zün’ün kendisine sadık kalacağına dair sözüne aldanarak Rakka’dan Bağdat’a doğru yola çıktı, fakat yolda gözleri oyu­larak halifeliğine son verildi. Nâsırüddev­le halifeye vaad ettiği vergiyi ödemeyin­ce Tüzün ile yeni halife Müstekfî-Billâh bir ordu ile Nâsırüddevle üzerine yürüye­rek onu vergisini ödemeye mecbur et­tiler. Büveyhîler’den Muizzüddevle Bağ­dat’a hâkim olur olmaz Hamdânîler’e karşı bir sefere girişti. Fakat İran’da çı­kan karışıklıklar yüzünden gayesine ula­şamadı ve Hamdânîler’le bir anlaşma ya­parak geri döndü. Nâsırüddevle, Büvey-hîler’e vergi ödemeye ve hutbede halife­den sonra Büveyhî hükümdarlarının adı­nı zikrettirmeye razı oldu. Muizzüddev­le ile Nâsırüddevle arasındaki mücadele 345’te (956-57) yeniden baş gösterdi. Hamdânîler, Muizzüddevle’nin Bağdat’­tan uzakta bulunmasından faydalanarak şehri zaptetmeye kalkıştılar. Muizzüd­devle onlardan verdikleri zarar ve ziyanı ödemelerini istemekle yetindi. Ancak yıl­lık vergi konusunda Hamdânîler’le anlaşamayınca Musul ve Nusaybin’i ele geçi­rip Rahbe üzerine yürüdü. Nâsırüddevle Halep emîri olan kardeşi Seyfüddevle’ye sığındı (347/958); kardeşinin bu parayı ödemeyi taahhüt etmesi üzerine de Mu­sul’a geri döndü. Ancak taahhüdün yeri­ne getirilmemesi sebebiyle Musul Muizzüddevle tarafından tekrar işgal edildi ve şehrin yönetimi Nâsırüddevle’nin oğlu Ebû Tağlib Gazanfer’e verildi (353/964). Bu olaylardan sonra Erdümüşt’e sürülen Nâsırüddevle Rebîülevvel 358’de (Şubat 969) orada öldü.

Gazanfer Diyarbekir’i ele geçirmek is­teyen Bizanslılarla mücadele etti ve onları bozguna uğratarak Domestikos Melias’ı esir aldı. Bunun üzerine Büvey-hî Emîri Bahtiyâr’ın teklifiyle Halife Mu-tî’-Lillâh tarafından kendisine “udde-tüddevle” lakabı verildi. Gazanfer ile Bah­tiyar Bağdat’ı ele geçirmek isteyen Bü-veyhî Hükümdarı Adudüddevle’ye karşı savaşa girdiler. Ancak mağlûp oldular ve Gazanfer Bizans’a sığınmak zorunda kal­dı. Daha sonra geri döndüyse de Remle Emîri Müferric b. Dağfel’e yenilerek Öl­dürüldü (369/979); onun Ölümüyle de Hamdânîler’in el-Cezîre ve Musul’daki hâ­kimiyetleri fiilen sona erdi. Gazanfer’in kardeşleri Ebû Abdullah Hüseyin ve Ebû Tâhir İbrahim müttefikleri olan Ukaylîler tarafından bertaraf edildiler ve Musul’a Ukaylî Ebü’z-Zevvâd Muhammed b. Mü-seyyib hâkim oldu (380/990). Gazanfer’in diğer bir kardeşi Zülkarneyn ise Fâtımî-ler’in hizmetine girdi ve Dımaşk valiliğine tayin edildi (401/1010).

2. Halep Kolu.

2. Halep Kolu. Nâsırüddevle Hasan kardeşi Seyfüddevle Ali’yi Nusaybin’e vali tayin etmişti. Fakat Seyfüddevle daha bü­yük bir vilâyette bağımsız olarak hüküm sürmek istiyordu. Nâsırüddevle başlan­gıçta tereddüt gösterdiyse de daha son­ra onun Halep’i ele geçirip orada bağım­sız bir devlet kurmasına razı oldu. Halep o sırada Muhammed b. Uığç el-îhşîdfnin naibi Osman b. Saîd el-Kilâbî’nin idare­sinde bulunuyordu. Seyfüddevle, 8 Rebî­ülevvel 333’te (29 Ekim 944) şehre gire­rek Halife Müstekfî-Billâh ve kendi kar­deşi Nâsırüddevle adına hutbe okuttu; ardından Dımaşk’ı aldı (Ramazan 333/ Mayıs 945). İhşîdîler’Ie Hamdânîler ara­sındaki mücadele Muhammed b. TUğç’un ölümünden [Zilhicce 334/Temmuz 946) sonra Kâfur döneminde de bir süre de­vam etti ve sonunda İhşîdîler yapılan an­laşma ile bütün Kuzey Suriye’yi Hamdâ­nîler’in tasarrufuna bıraktılar (Rebîülâ-hir 336/Kasım 947). Seyfüddevle bu ta­rihten sonra Bizans ile devamlı bir mücadeleye girdi. Başlangıçta başarılı ola-madıysa da 953’ten itibaren Önemli za­ferler kazandı ve kumandan Bardas Phokas’ın oğlu Konstantinos’u esir aldı. Sey­füddevle Halep’te güçlü bir devlet kur­makla birlikte Nâsırüddevle’ye bağlılığı­nı sürdürdü. Musul Hamdânîleri Bağdat üzerinde hâkimiyet kurmaya, Halep Ham­dânîleri ise önce İhşîdîler’e, sonra da Fâ-tımîler’e ve Bizans’a karşı topraklarını korumaya çalışmışlardır. Bizans saldırı­larının önlenmesinde ve onlara karşı ya­pılan akınlarda Seyfüddevle’nin büyük emeği vardır. Hastalığı yüzünden son Bi­zans seferinden geri dönmek zorunda kalan Seyfüddevle Şeyzer’e çekildi ve 10 Safer veya 24 Safer 356 (25 Ocak veya 8 Şubat 967) tarihinde Halep’te öldü; cena­zesi Meyyâfârİkîn’de annesinin mezarı­nın yanına defnedildi.

Seyfüddevle’nin yerine geçen oğlu Ebü’l-Meâlî Sa’düddevle iç isyanlar ve Bizans saldırılarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Onun 381 Şevvalinde (Aralık 991) ölümü üzerine yerine Ebü’l-Fezâil Saîdüddevle geçti. Bu sırada Fâtımîler Halep’i kuşat-tılarsa da Bizans İmparatoru II. Basilei-os’un yardıma gelmesi üzerine geri çe­kildiler. 392 (1002) yılında, bir süreden beri Hamdânî tahtını ele geçirmeyi plan­layan Hâcib Lü’lü’ damadı Saîdüddevle’yi zehirleyerek ortadan kaldırdı ve iki yıl ka­dar onun oğulları adına devleti yönetti. Daha sonra onlardan Ebü’l-Hasan Ali ile Ebü’l-Meâlî Şerifi Mısır’a sürdü; diğer kardeşleri Ebü’l-Heycâ İse ülkeyi terke-derek Bizans imparatoruna sığındı (394/ 1004). Böylece Hamdânîler’in Halep ko­luna son veren Lü’lü’ idareyi tek başına ele geçirmiş oldu. Onun 399 (1008) yılın­da ölümünden sonra oğlu Mansûr yerini aldı ve Fatımî halifesinin adına hutbe okuttu; halife de ona “murtazaddevle” lakabını verdi.

XII. yüzyılda bir Hamdânî grubunun Suriye’de Dürziler arasında nüfuz ve iti­bar sahibi olduğu görülür; Osmanlılar za­manında ise Cebelidürûz’de emirlik yap­tılar. IV. (X.) yüzyılın en zengin İslâm ha­nedanları arasında yer alan Hamdânîler Arap edebiyatının hamileri olarak şöhret kazandılar. Özellikle Seyfüddevle ve Nâsı-rüddevle âlim, edip ve şairleri korur, on­lara saygı gösterirlerdi. Yoğun savaşlarla dolu bir ömür geçirdiği halde Seyfüddev­le’nin sarayı büyük şairlerle dolup taşar­dı. Seyfüddevle’nin ilgi ve himayesiyle şiir ve edebiyatta ciddi gelişmeler oldu. Fâ-râbî, Kitâbü’I-Eğânîadlı eserini Seyfüd­devle’ye takdim eden Ebü’l-Ferec el-İs-fahânî, saray hatibi İbn Nübâte, şair Ebü’t-Tayyib el-Mütenebbî, şair Ebû Fi-râs el-Hamdânî, şair Ebü’1-AJâ el-Maarrî ve Nâsırüddevle adına imamet hakkında bir risale yazan Kitâbü’l-İrşâd müellifi Şeyh Müfîd, Seyfüddevle’nin amcası Hü­seyin’in yakın dostlarından Hallâc-ı Man­sûr, Hamdânîler nezdinde ilgi ve İtibar görmüş edip ve şairler arasında yer alır. Hamdânîler İmâmiyye Şîası’na mensup olmakla beraber Sünnîler’e karşı hoşgö­rülü davranmışlardır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski