Hasköy -İstanbul- Tarihçesi, Tarihi, Yerleri, Hakkında Bilgi

Hasköy. İstanbul’da Halic’in kuzey kıyısında Beyoğlu ilçesine bağlı tarihî bir semt.

Kuzey ve kuzeybatıda Çevreyolu ile Sütlüce ve Halıcıoğlu semtleri, batıda ve güneyde Haliç kıyıları, doğuda Kasımpa­şa semtiyle kuşatılmıştır. Semtin asıl merkezi Pîrîpaşa mahallesidir. 1934 yı­lında basılan İstanbul Şehir Rehberi’ne göre Hasköy, şimdi her biri ayrı birer semt olan Sütlüce ve Halıcıoğlu mahalle-leriyle Keçecipîrî. Pîrîçavuş ve Çıksalın mahallelerini kapsayan bir nahiye idi.

Bizans döneminde V. yüzyıldan itiba­ren asilzadelerin yazlık ikametgâhlarını kurmaları İle önem kazanan Hasköy böl­gesi, loannes Pikridİos’un burada yaptır­dığı manastırdan dolayı Pikridion adını almıştır. Aynı yerde bir saray inşa eden asilzade Aravinthos’un (Arebindos) ismi­ne izafeten Bizans döneminde “Arabant kasabası” da denilen semtin Hasköy adı­nı, Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul ku­şatması sırasında otağını bu bölgede kurmuş olmasından veya buradaki has bahçelerden aldığı söylenir. Bir başka görüşe göre Hasköy adı bölgenin en bü­yük kilisesi olan Paraskevi’den gelmiştir. Türk döneminde Parasköy diye anılan semtin adı zamanla Hasköy’e dönüş­müştür.

İstanbul’un en eski Musevî yerleşim bölgesi olan Hasköy’de Bizans dönemin­de Karâî Musevileri oturmaktaydı. Karaimler veya Karaylar olarak da bilinen bu grup, Orta Asya kökenli bir Türk boyu olup VI. yüzyılda Kafkasya’ya ve oradan da Ukrayna’ya göç ederek Hazarlar’ia kaynaşmıştır. 626 yılından itibaren Bi­zans’ın Hazar Devleti ile olan müsbet ilişkileri sonucu İstanbul’a gelmeye baş­layan Karâîler Hasköy’e yerleştirildi. Bu­rada kendi İnançlarına göre yer altında Kal ha Kadoş be Kuşta Bene Mikra (İs­tanbul Karâîieri’nin mukaddes sinago­gu) adıyla inşa ettikleri sinagog halen ibadete açıktır. Hasköy. İstanbul’un Türk­ler tarafından fethinden sonra da bir Musevî mahallesi olarak gelişmesini sür­dürdü. II. Bayezid, 1492 yılında İspanya ve Portekiz’den kovularak Osmanlı Devleti’ne sığınan Sefarad yahudilerinin bir kısmını Hasköy’e yerleştirdi. Eminönü’n-de Yeni Valide Camii inşaatı başlayınca (1597) caminin arsasına sahip olan Karâî yahudilerine Hasköy’de evler verilerek bu­raya nakledildiler. Nakledilen kırk kadar aile ömür boyu vergiden muaf tutuldu.

Hasköy’de ilk önemli yerleşim, Kalaycı-bahçe (İliyos deresi) çevresindeki Keçe-cipîrî mahallesinin Haliç sahilinde yer alan Kiremitçiler mevkiinde olmuştur. Bizans döneminde Keramaria (çömlekçi­ler) adıyla geçen Kiremitçiler mevkiinde, XX. yüzyılın başlarına kadar Kalaycıbah-Çe deresi ağzında derenin çamuru ile ya­pılan seramik ve testilerin imal edildiği atölyeler yanında tuğla harman yerleri de vardı. 1940’lara kadar büyük bir ya-hudi nüfusunun yaşadığı Hasköy’den, İs­rail Devleti’nin kurulması ve bölgenin de giderek cazibesini kaybetmesi üzerine büyük bir göç başlamış ve günümüzde yahudi nüfusu yok denecek kadar azal­mıştır. Bugün Hasköy’de Karâîler’in inşa ettiği sinagogdan başka Rabbânî Mûse-vîleri’ne ait Maalem Sinagogu da ibadete açık bulunmaktadır. Ayrıca Çıksalın ma­hallesinde büyük bir alanı kaplayan ya­hudi mezarlığı yer almaktadır.

Yoğun yahudi nüfusu yanında Has­köy’de Bizans döneminden beri Rumlar da yaşıyordu. Rumlar’a ait en önemli ki­lise Ayia Paraskevi’dir. İmparator Teofi-los’un karısı Teodora tarafından yaptırıl­mış olan Ayios Panteleimon İse günümü­ze ulaşmamıştır. İlk inşası Bizans döne­mine uzanan bu kilise ve halen ziyaret edilen Çıksalın (İne) Ayazmasi’nın yanı sıra ortadan kalkmış olan Karaağaç ve Ayia Panteleimon ayazmalarıyla zengin bir kültürü bünyesinde taşıyan Hasköy, XIX. yüzyıl sonlarına kadar Rum Ortodoks dünyasının ruhban ve liderlerinin tatil bölgesi olarak kullanılmıştır. Ok-meydanı’na doğru uzanan vadi ortasın­da yer alan Paraskevi Mezarlığı patrikler, papazlar ve cemaatin ileri gelen temsil­cilerinin gömüldüğü bir yerdi.

Hasköy’de XVII. yüzyılda Ermeni ve müslümanların da yaşadığı bilinmekte­dir. Evliya Çelebi, semtin bu yüzyıldaki durumunu anlatırken on bir yahudi ma­hallesinin yanında iki Rum, bir Ermeni ve bir de müslüman mahallesinin bulun­duğunu kaydetmektedir. Onun verdiği bilgilere göre Galata kadılığına tâbi olan Hasköy’de 3000 civarında bahçeli ve çok katlı ev, içlerinde değerli malların satıldı­ğı 600 kadar dükkân, çok sayıda boya­hane, meyhane ve bozahâne bulunuyor­du. Yahudilerin toplam nüfusu 11.000 civarında İdi. Hasköy bahçelerinde limon ve turunç dahil çeşitli meyveler yetiştiri­liyordu. Bilhassa misket üzümü ve bu üzümden yapılan şarabı meşhurdu. Ay­rıca bölgede Roma döneminden kalma bir hamamın kalıntısının bulunduğu bi­linmektedir. Yine Evliya Çelebi’nin yaz­dıklarından Fâtih Sultan Mehmed’in fer­manı ile çeşitli avlular, hamam, köşkler, odalar, sofalarla havuz ve şadırvanlar ya­pılarak bu bölgenin mâmur hale getiril­diği anlaşılmaktadır. Osmanlılar döne­minde Hasköy. Haliç sahilinin en büyük ve muhteşem sahilsarayı olan Tersane Sarayı ve sarayın içindeki Aynalıkavak Kasrı ile ünlü idi (bk. aynalıkavak sa­rayı). Yavuz Sultan Selim’den itibaren kurulmaya başlanan tersaneden Okmey-danı’na doğru Kasımpaşa sırtlarını kap­layan koru Osmanlı padişahlarının dikka­tini çekmiş ve içine dönem dönem kasır­lar inşa edilmiştir. Evliya Çelebi. Tersane Bahçesi olarak adlandırılan bu bahçeyi anlatırken ilk fidanlarını bizzat Fâtih ile Akşemseddin’in diktiği binlerce servinin burayı gölgelediğini, kuşların ötüşlerin-deki güzelliği, kayısı ve şeftalisinin lezze­tini kaydeder. Fakat Tersane Bahçesi ve Aynalıkavak Kasn’nın XVIII. yüzyılın son­larında önemini kaybettiği ve XIX. yüzyı­lın ikinci yarısından sonra Tersane’ye ya­pılan eklemeler sırasında kasrın deniz­den içeride kaldığı anlaşılmaktadır. Has­köy’de bulunan en eski Osmanlı yapılan arasında. Fâtih Sultan Mehmed döne­minde Handan Ağa tarafından yaptırılan ve III. Ahmed devrinde tekrar inşa ettiri­len Handan Ağa Camii ile Kırmızı Minare adıyla bilinen ve 1455-1456’da inşa edi­len Kiremitçi Ahmed Çelebi Camii bulun­maktadır. II. Bayezid döneminde Pîrî Mehmed Paşa’nın kendi adına yaptırdığı ahşap cami ile yanındaki hamamı günü­müze ulaşmıştır. Mimar Sinan tarafın­dan inşa edilen Turşucu Hüseyin Çelebi Camii, İstanbul’un son ahşap camilerin­den biri olup minaresi II. Abdülhamid za­manında yenilenmiştir. Ayrıca inşa tarihi tesbit edilemeyen Hacı Şaban Camii de Osmanlılar’dan kalan eserler arasında­dır. Aynalıkavak Kasrı duvarının hizasın­da bulunan 122S (1810) tarihli Hasköy Namazgahı, 1960’larda yerine benzin is­tasyonu yapılmak suretiyle ortadan kal­dırılmıştır. Hasköy’de kurulan Abdülhâdî Efendi, Zincirli Ali Baba ve Fıstıklı tekke­leri günümüze ulaşmamıştır. Burada var­lığı tesbit edilebilen on üç çeşmeden an­cak yedisi bugüne kadar gelmiştir. 1524 yılında Yasef adında bir yahudi tarafın­dan yaptırılmış olup İstanbul’un en eski kitâbeli çeşmelerinin başında yer alan çeşme ise son yıllarda yok edilmiştir. Sem­tin tek hamamı günümüzde konfeksiyon atölyesi olarak kullanılmaktadır.

Hasköy’de XVII. yüzyıl sonlarından iti­baren küçük çaplı tersane ve atölyelerin inşa edildiği görülmektedir. Günümüzde Sanayi Müzesi olarak kullanılan Lenger-hâne’nin inşasıyla birlikte Hasköy’ün bir sanayi bölgesi olma yolunda ilk adım atılmıştır. Coğrafî zenginlikleri yanında İstanbul’da bulunan bütün dinî cema­atlerden birer örneği bünyesinde barın­dıran bu yörede nüfus ve sosyal hare­ketler çok hızlı ve yoğun olmuştur. Has­köy’de XIX. yüzyılın ünlü zengin ve ban­kerlerinden Abraham de Camondo tara­fından kurulan Camondo Enstitüsü’nün okulu ile (1858-1889) merkezi Fransa’da olan Alliance Israelite okulu, İstanbul’da ve Osmanlı Devleti içinde bulunan yahudilerin okuduğu ilk düzenli mektepler ol­muş, Osmanlılar’da ilk tiyatro binası bu­rada kurulmuştur. Camondo’nun neo-gotik üslûpta türbe biçimindeki büyük mezarı da çevre yolunun Haliç KÖprüsü’-ne inen yamacindadır. 1852’de Mıgırdıç Cezayirliyan tarafından Hasköy’ün 380 metrelik bir köprü ile karşı sahildeki Balat’a bağlanması, böl­genin önemini ve o yıllardaki hareketlili­ğini ortaya koymaktadır. Yahudi Köprü­sü olarak bilinen bu özel köprünün ömrü uzun olmamıştır. Ünlü Fransız yazarı Pi-erre Loti de İstanbul’a ilk gelişlerinden birinde Hasköy’deki bir evde kalmıştır. Son şekliyle 191ûyı!ında inşa edilen ve Papaz İskelesi olarak bilinen Hasköy İs­kelesi, 1994 başlarında yeni Galata Köp-rüsü’nün yapılmasından sonra yerinden sökülen eski Galata Köprüsü’nün Hasköy ile Balat arasına bağlanmasıyla birlikte işlevini yitirmiştir. 1861’de Şirket-i Hay-riyye gemilerinin onarımı için Halıcıoğlu’-na kadar uzanan küçük çapta tersane ve atölyelerin kurulması ve 1936-1950 yılla­rı arasında Henri Post’un İstanbul pla­nında Halic’in içini sanayi bölgesi olarak belirlemesi sonucu 1940-1970 yıllarında Hasköy hızla sanayi yapılarıyla dolmuş, bundan dolayı semtin ekolojisi ve nüfus dengesi bozulmuştur. Sanayi gelişmesi­nin yanında birtakım tabii afetler de nü­fus dengesinin bozulmasında önemli rol oynamıştır.

Hasköy, tarihi boyunca sık sık meyda­na gelen yangınlar ve kolera salgınları ile dikkati çeker. 1804’te çıkan büyük yan­gında S00 ev ile 150 dükkân yanmıştır. 186S’te çıkan koleranın yaralan sarıl­madan 1871 ‘de ikinci bir salgın patlak ver­miştir. Okmeydanı’nda ve Rami Çiftliği’nde kurulan çadırlara taşınan semt halkı buralarda karantinaya alınmıştır. 1913’-teki kolera salgını ise Hasköy’de yaşayan yahudilerin İstanbul’un başka semtleri­ne göç etmelerine sebep olmuştur. XX. yüzyılın başında Hasköy’de 25.000 yahudi bulunurken asrın ortalarında nüfus hızla azalmıştır. 1974’te III. Haliç Köprü­sü’nün inşasıyla birlikte eski Halıcıoğlu mahallesi ortadan kalkmıştır. Günümüz­de Hasköy, Haliç sahiline paralel uzanan Hasköy caddesi ile Kumbarahane cadde­sinin doğusunda kalan küçük dükkânla­rın, iş yerlerinin, konutların üst üste yer aldığı sokaklanyla ve Anadolu’nun çeşitli yörelerinden göç edip gelen nüfusu İle yepyeni bir hüviyet kazanmıştır. 1988 yı­lından itibaren başlayan Haliç çevresini düzenleme projesi kapsamında, Hasköy sahilinde yer alan sanayi yapıları orta­dan kaldırılarak yeşil alanlar oluşturul­ması çalışmaları sürdürülmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski