Hılful-Fudul Cemiyeti Nedir, Amacı, Antlaşması, Hz. Muhammed

Hilfü’l-fudûl. Bazı Kureyş kabilelerinin, Mekke’de haksızlığa uğrayan insanlara yardım etmek amacıyla yaptıkları Hz. Muhammed‘in de katıldığı antlaşma.

İslâmiyet’ten önce Mekke’de bu adla anılan iki ayrı antlaşmanın yapıldığı bilin­mektedir. Bunların birincisi, şehrin ilk sa­kinleri olan Cürhümlüler’den Fazl adlı üç kişinin (Fazl b. Fedâle, Fazl b. Vedâa, Fudayl b. Haris |veya Fudayl b. Şürâa, Fazl b. Vedâa. Fazl b. Kudâa) kendi aralarında, yerli veya yabancı kimsesiz birine zulüm yapıldığında zalim­den hakkını geri alıncaya kadar kabileleriyle birlikte ona yardım edeceklerine dair ahitleşmeleridir. Tesirini uzun süre gösteren bu antlaşmaya bazı tarihçilere göre söz konusu isim “Fazllar’ın yemini” anlamında verilmiştir. Başka bir rivayete göre antlaşmaya, Hilfü’l-mutayyebîn ve Hilfü’l-ahlâftan daha üstün (fudûl) olduğu. Kureyşliler’in onu. “Bu bir fazilet {fudûl) yeminidir” diye nite­ledikleri veya haksız yere alınan fazla şey­ler (fudûl) sahibine iade edildiği için bu isim verilmiştir.

İkinci antlaşma hicretten otuz üç yıl (bazı rivayetlerde yirmi sekiz veya on se­kiz yıl) önce yapılmıştır ve diğerinden da­ha ünlüdür. Mekke’de kabileler.arasında zaman zaman çekişme ve çatışmalar olu­yor, ayrıca dışarıdan hac ve ticaret İçin şehre gelen zayıf ve güçsüz kimselere haksızlık ve zulüm yapılıyordu. Haram ay­lardan zilkadede vuku bulan böyle bir ola­yın Hilfü’l-fudûl’e yol açtığı rivayet edil­mektedir. Zübeyol kabilesinden bir kişi umre için Yemen’den Mekke’ye geldi ve bir alıcı ile âdet olduğu üzere yanında ge­tirdiği malların pazarlığını yaptı. Fakat alı­cı malların parasını yapılan pazarlık üzerinden ödemek istemedi. Alıcının adı riva­yetlerin çoğunda As b. Vâil es-Sehmî, İbn Habîb’in el-Münemma/f’ında ise Huzeyfe b. Kays es-Sehmî olarak verilmiştir. Yemenli satıcı istediği parayı alama­yınca Hilfü’l-ahlâf a dahil kabilelerin bazı ileri gelenlerine gidip durumu anlattı; ancak onlar, Benî Sehm’in kendi mensup­larını korumak için Hilfü’l-ahlâf tan ay­rılabileceğini ve böylece Hilfü’l-mutayyebîn’e karşı zayıflayacaklarını düşünerek kendisine yardım etmediler. Bunun üze­rine Yemenli tacir, ertesi gün Ebûkubeys tepesine çıkıp yüksek sesle mağduriye­tini dile getiren bir şiir okudu. Hilfü’l-ah­lâf a mensup kabilelerin aldırış etmeme­sine karşılık Hilfü’l-mutayyebîn’e men­sup kabileler bundan rahatsızlık duydu­lar. Nihayet son Ficar Savaşının çıkması­na yol açan, bu savaşta faal rol oynayan ve bundan pişman olduğu anlaşılan Hz. Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdülmuttalib şehrin en zengin, yaşlı ve nüfuz­lu kabile reisi durumundaki Abdullah b. Cüd’ân et-Teymî’ye başvurarak onu bu İşin görüşülmesi için bir toplantı yapma­ya ikna etti. Kaynakların bildirdiğine göre çağrılanlar arasında Hilfü’l-ahlâf men­suplarından kimse yoktu. Toplantıda ha­zır bulunanlar uzun tartışmalardan son­ra haksızlığı önlemek için yemin ettiler ve gönüllülerden oluşacak bir grup kur­mayı kararlaştırdılar. Yeminleşen kabile­ler şunlardır: Benî Haşim, Benî Muttalİb, Benî Zühre, Benî Teym ve Benî Esed. Top­lantıya Benî Hâşim’den düzenlenmesine ön ayak olan Zübeyr b. Abdülmuttalib’den başka o sırada yirmi (veya otuz beş. İbn Habîb, s. 53) yaşında bulunan Hz. Muhammed de katıldı.

Kaynaklarda antlaşmanın muhtevası genel hatlarıyla şöyle ifade edilmektedir: “Allah’a and olsun ki Mekke şehrinde bi­rine zulüm ve haksızlık yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi ister kötü ister bizden ister yabancı olsun, kendisine hak­kı verilinceye kadar tek bir el gibi hare­ket edeceğiz; deniz süngeri ıslattığı ve Hira ile Sebîr dağları yerlerinde kaldığı sürece bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize malî yardımda buluna­cağız” Hilfü’l-fudûl men­supları ayrıca ahitleşmenin ardından Hacerül Esved‘i yıkadıkları mukaddes suyu içmişlerdi. Hilfü’l-ahlâf mensuplarından Ebu Süfyan‘ın kayınpederi Utbe b. Rebîa’nın bu antlaşmaya katılamadığı için Çok üzüldüğü ve şöyle dediği rivayet edi­lir: “Eğer Hilfü’l-fudûl’e katılmam için so­yumdan ve ailemden ayrılmam gerekseydi bunu hiç çekinmeden yapardım.

Hilfü’l-fudûl’ün daha sonraki tarihler­de devam edememesinin en Önemli sebebi bu antlaşmaya yeni katılmaların im­kânsız oluşuydu. Bundan dolayı Emevî hi­lâfetinin başında son mensubunun ölme­si üzerine bu antlaşma sona ermiştir. İs­lâm’dan önce ve İslâmî dönemde Hilfü’l-fudûl’ün nasıl çalıştığını gösteren bazı olaylar nakledilmektedir: Sümâle kabile­sine mensup bir tacir Mekke’nin ileri ge­lenlerinden Übey b. Halefe mal satmış. fakat parasını alamamıştı. Çaresiz kalan tacir Hilfü’l-fudûl’e başvurdu. Teşkilât mensupları ona Übeyy’e gidip parasını tekrar istemesini, vermediği takdirde kendilerinin bizzat alacaklarını bildirme­sini söylediler. Bunun üzerine Übey para­yı hemen ödedi. Has’am kabilesinden Yemenli bir tacir kızı ile birlikte hac için Mekke’ye gelmişti. Şeh­rin güçlü kişilerinden Nübeyh b. Haccâc’ın kızını zorla elinden alması üzerine tacir Hilfü’l-fudûl’e gitti. Hilf mensupları he­men Nübeyh’in evini kuşattılar ve kızı alıp babasına teslim ettiler. Erâş kabilesine mensup birinden mal satın alan Ebu Cehil parasını ödemedi. Ebû Cehil’in Hz. Peygamber’e düşmanlığını bi­len bir müşrik alay etmek amacıyla mağ­dur tacire, o sırada Kabe’de bulunan Hz. Muhammed’i göstererek ona başvurdu­ğu takdirde parasını alıp kendisine vere­bileceğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber’e giden tacir olayı anlatıp yardım istedi. Hz. Muhammed onunla birlikte Ebû Cehil’in evine gitti ve herhangi bir güçlükle karşılaşmadan parayı aldı. Yine Hz. Peygamber ve Ebû Cehil’le ilgili diğer bir olay da şöyle gelişmişti: Zübeyd kabilesinden bir tacir mallarını satmak için Mekke’ye geldi. Ebû Cehil diğer tüccarların ondan alışveriş yapmasına engel oldu ve malına düşük bir Fiyat biçti. Kimsenin daha fazla fiyat vermemesi üzerine sıkıntıya düşen taci­rin durumunu öğrenen Hz. Peygamber üç deve yükü malı onun istediği fiyattan satın aldı; Ebû Cehil yanına gelince de Hilfü’l-fudûl’ü hatırlatarak aynı şeyi bir daha yapmaması için kendisini uyardı  Muâviye’nin hilâfeti sıra­sında, yeğeni Medine Valisi Velîd b. Utbe ile Hz. Hüseyin arasında bir mal hususun­da anlaşmazlık çıktı. Hz. Hüseyin’in, ken­disine baskı yapmak isteyen Velîd’e hak­kının verilmemesi durumunda Hilfü’l-fu­dûl’e başvuracağını söylemesi üzerine Ve­lîd haksız tutumundan vazgeçti.

Bütün kaynaklarda Hz. Peygamber’in bi’setten sonra da bu ittifaktan övgüyle bahsettiği. İslâmiyet’in onu daha da pekiştirdiğine inandığı ve bu yemini kızıl tüylü bir deve sürüsüyle de olsa asla de­ğişmeyeceğini, tekrar çağrıldığı takdirde de tereddüt göstermeden derhal icabet edeceğini söylediği kaydedilmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

 

Daha yeni Daha eski