Huzur Murafaası Nedir, Görevi, Tarihçe, Hakkında Bilgi

Huzur Murafaası. Osmanlılar’da itiraz edilen bir davanın sadrazamın huzurunda yeniden görülmesini İfade eden bir tabir.

Anadolu ve Rumeli kazaskerleriyle İs­tanbul. Üsküdar, Galata ve Eyüp (İstanbul ve bilâd-i selâse) kadıları huzurunda bakı­lan bir davayı taraflardan biri kabul et­mezse davanın sadrazamın huzurunda yeniden görülmesi gerekir ve buna “hu­zur murafaası” veya “huzur muhakeme­si” denilirdi. Huzur murafaası cuma günü kazaskerlerin, çarşamba günü bilâdı se­lâse kadılarının Paşakapısı’nda hazır bulunmalarıyla haftada iki de­fa olurdu. Sadrazam kendi başkanlığında toplanan murafaa davalarına karar verir­di. Bu davalar, Dîvân-ı Hümâyun’un hafta­da dört gün toplandığı zamanlar divanda, bazan da sadrazamın ikindi divanında gö­rülürken XVII. yüzyılın ikinci yansından sonra Dîvân-ı Hümâyun seyrek toplanma­ya başlayınca tamamen Sadâret Dairesi’ne intikal etti. Sadrazam davaları bizzat dinler, hüküm verir, bazan da kazaskerle­re veya diğer kadılara dinletirdi. Nitekim I. Abdülhamid zamanında Şahin Ali Paşa’-nın sadâretinde, Konya’da Mevlevi şeyhi olmak isteyen çelebilerin davaları sonun­da huzur murafaasını gerektirmiş, sadra­zam önce şeyh olmak isteyen mesnevîhan ile Karaman şeyhini murafaa etmiş, mesnevîhanm mal düşkünü olduğundan. Karaman şeyhinin de zalim tabiatlı olup ülü’l-emre itaat etmediğinden dolayı her ikisinin de şeyh olamayacağını kendileri­ne bildirdikten sonra Şeyh el-Hâc Meh­med Efendi’ye “müstakim” bir kimse ol­duğunu söyleyerek feraceyi giydirip şeyh­liğe tayin etmiştir. Sadâret Arz Odası’ndan çıktıktan sonra mesnevîhan taraftarları­nın münasebetsiz sözler söylediğini işiten sadrazam bunların hepsini Manisa’ya sür­müştür.

II. Mahmud zamanında 1838’de sadâ­ret başvekâlete çevirilip Dahiliye Nezâre-ti’nin de başvekâlete bağlanması üzerine başvekilin vazifesinin yoğunlaşması hu­zur murafaasında makam değişikliğine yol açtı. Başvekil bulunan Koca Rauf Paşa’nın huzur murafaasının alâkası sebe­biyle şeyhülislâmın huzurunda yapılması talebi uygun görüldü. Ancak buradaki hu­zur murafaalarının çoğunluğu, “müste’-min” denilen eman sahibi yabancı tüccar­larla ilgili davalar olduğundan Dîvân-ı Deâvî nazırının haftada iki gün şeyhülislâ­mın huzurunda bakılan davalarda hazır bulunması kararlaştırıldı. Şeyhülislâm başkanlığındaki huzur mu­rafaalarına fetva emini, Rumeli ve Ana­dolu kazaskerleri, İstanbul kadısı, Evkâf-ı Hümâyun müfettişi, fetvahane müsevvidi katılırdı. Davanın daha önce görüldü­ğü mahkemenin hâkimi iki tarafı sorgu­lar, hazır bulunan heyet ise mütalaasını bildirir, ona göre mahkeme sonuçlanırdı.

Murafaa davaları ayrıca Rumeli ve Ana­dolu kazaskerleri daireleriyle İstanbul ka­dılığında da görülmeye başlandı. Rumeli kazakerliğindeki davalar Anadolu’ya oran­la daha yoğun olduğundan Rumeli kazas­kerine ve İstanbul kadısına yardımcı ol­mak üzere birer müsteşar tayin edildi.

Huzur murafaaları. 1864’te Mecelle Cemiyeti’nin teşkili ve bir nizâmnâmenin hazırlanmasıyla dava­lara “bidâyeten ve istînâfen” nizamî mah­kemelerin bakması kararlaştırıldığından dolayı kaldırıldı. Fakat Şeyhülislâm Bod­rumlu Ömer Lutfi Efendi’nin meşihati za­manında (1889-1891) Mecelle Cemiyeti lağvedilerek huzur murafaaları yeniden ihdas edildiyse de Ömer Efendi’nin azlin­den sonra davalar yeniden nizamî mah­kemelere intikal etti.   

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski