İshakça -Romanya- Tarihi, Eserleri, Özellikleri, Hakkında Bilgi

İsakça. Romanya’da Dobruca’nın kuzeyinde Tuna nehrinin sağ kıyısında küçük bir kasaba.

Aşağı Tuna’nın deltaya yakın kenarın­da önemli bir geçit noktası üzerinde bu­lunur. Romalılar’in hâkimiyeti sırasında bu bölgede adı Keltçe’den gelen Noviodunum denilen bir yerleşme yeri olduğu bi­linmektedir. Romalılar burada kale inşa ederek Tuna’daki donanmaları için bir üs meydana getirdiler. Zamanla kalenin gü­neydoğusu yönünde birkaç bin kişinin oturduğu büyük bir sivil yerleşme alanı ortaya çıktı. 260’larda Gotlar’ın akınları­na karşı yeniden İmar edilip sağlamlaştırıldı. IV. yüzyılda antik Noviodunum ge­lişmesinin zirve noktasına çıktı. 19S5’te yapılan arkeolojik kazılarda sadece surla­ra ait parçalar değil Roma hamamları, bir hıristiyan bazilikası, birkaç bina temeli ve bu yüzyıldan kalma büyük bir heykelin ka­ideleri de bulunmuştur. IV. yüzyıl sonları ile V. yüzyıldaki istilâlardan etkilenen No­viodunum. Justinian (527-565) tarafın­dan yeniden imar edilerek bir piskopos­luk merkezi haline getirildi.

VII. yüzyıldaki Slavve Bulgar işgalleri sırasında buradaki Bizans yerleşmesi da­ğılmakla birlikte Aşağı Tuna bölgesinde stratejik bir geçit noktası olarak önemini korudu. Bulgarlar’m IX. yüzyılın ilk yan­sında Karadeniz’in kuzeyine yönelik sal­dırılarında burayı üs olarak kullanmaları Bizanslılar’la aralarındaki başlıca ihtilâf konularından biriydi. XIII. yüzyılda Moğollar’ın Aşağı Tuna’daki ana karakol nok­talarından biri haline gelince önemi daha da arttı. Muhtemelen İsakça adı bu dönemde ortaya çıktı. Nitekim burada Tok­ta (1291-1312} adına basılan bir gümüş sikkede “Sakcf adı yer almaktadır. Bizans-Ceneviz kalesi olan Vicina’-nın İsakça’ya dahil bulunup bulunmadığı tartışmalı olmakla birlikte bu sıralarda İsakça’nın bölgenin önemli siyasî ve ikti­sadî merkezlerinden olduğu bilinmekte­dir. Burada Altın Orda hanları adına bronz ve gümüş sikkeler basılmış, yine Altın Or­da Hanı Tokta idaresine karşı baş kaldı­ran (1297-1301) Emîr Nogay ve oğlu Çaka adına para darbedilmişti. Ayrıca XIII. yüz­yılın sonları ve XIV. yüzyılın başlarında buradaki darphânede basılmış Grek ve Latince yazılar taşıyan sikkelere rastlan­maktadır.

İsakça, Oblucita adıyla bilindiği XIV ve XV. yüzyıllardaki huzursuzluk döneminin ardından Osmanlı idaresine geçti ve ye­niden canlanmaya başladı. 881’den(1476) itibaren Moldovya, Lehistan ve Rusya’ya karşı sefere çıkan Osmanlı ordularının Tu-na”yı geçtikleri lojistik bir üs olarak kulla­nıldı. II. Bayezid889’da {1484) İsakça’dan Tuna’yı geçerek Kili ve Akkirman’ı almış­tı. Stratejik konumu sayesinde idarî ve iktisadî bakımdan önem kazanan İsakça. Silistre sancağına bağlı bir kaza merkezi oldu. Tahrir defterlerinde önceleri kasa­ba değil köy (karye) olarak nitelendirilmiş olsa da 1006’daki (1598) Osmanlı tahrir­lerine göre yedi mahalleli, 556 vergi nü­fusuna sahip [bunun 522’si hırıstiyan] bir merkez durumundaydı. Vergi gelirleri ise 188.000 akçeye ulaşmaktaydı. Bu rakam­lar, İsakça’nın bu sıralarda 2000 civarın­da bir nüfusa sahip olduğunu göster­mektedir.

II. Osman 1030’da (1621) Lehistan se­ferine çıktığında bir müddet İsakça’da kaldı ve burada bir kale. cami ve hamam inşa edilmesini emretti. Evliya Çelebi’ye göre Kaptan Hasan Paşa bu emir uyarın­ca bir kale ve Tuna üzerine gemilerden bir köprü yaptırmış, Tuna civarındaki on üç köyün gelirlerini vakıf olarak bu eser­lere tahsis etmişti. Elde edilen vakıf ge­lirlerinin bir bölümü cami, okul ve kale muhafızlarına, diğer bölümü ise hazine­ye, Haremeyn vakfına gidiyordu.

1070 (1660) yılında buradan geçen ve kasabanın adını “İshakcı” imlâsıyla veren Evliya Çelebi. II. Osman döneminde inşa edilen kalenin oldukça müstahkem oldu­ğunu, içinde muhafızlara ait evlerin bu­lunduğunu yazar. Ayrıca kalenin dışında Tuna’nın güneyinde varoş kısmı yer alı­yordu, burada tahtadan yapılmış saz ör­tülü evler vardı. Hıristiyan ahalinin önemli bir kısmı Eflaklı, Boğdanlı, Rum, Ermeni ve Bulgarlar’dan oluşuyordu. Buradaki Hasan Paşa Camii bir minareli olup ayrı­ca imareti ve dükkânları vardı. Hamam, çarşı ve pazarları da Hasan Paşa’nın gay­retiyle kurulmuştu.

1083’ten (1672) önce İsakça’da, Os­manlı ordusunun Lehistan ve Rusya’ya karşı giriştiği seferler dolayısıyla erzak stoklamak için büyük depolar yapılmıştı. Eflak ve Boğdan ile Tuna bölgesindeki eyaletlerden sevkedilen zahire buradan gemilerle İstanbul’a yollanırken söz konu­su seferler dolayısıyla artık bu depolarda muhafaza edilmeye başlanmıştı. Osmanlı orduları açısından taşıdığı lojistik önem dolayısıyla Ruslar’ın ana hedefi haline ge­len İsakça 1771. 1790, 1809 ve 1818 de ele geçirilip ateşe verildi. Osmanlılar, XVIII. yüzyıi boyunca kaleyi ve depoları sürekli olarak yeniden onardılar ve İsak-ça’yı desteklediler.

Besarabya’nın Ruslar tarafından işgali üzerine stratejik önemini kaybetmeye başlayan İsakça, Osmanlı hâkimiyetinin son yıllarında bir kaza merkezi olmaktan da çıktı. Tulçı sancağına bağlı bir nahiye merkezi haline gelen İsakça’nın bu geri­lemesi daha sonra Romen gruplarının yerleşmesiyle dengelendi. Özellikle Transilvanya (Erdel) menşeli göçmenler böl­geye gelince hareketlilik getirmiş ve bun­lar 1833’te Cocoşu Ortodoks Manastın’nı kurmuşlardı. İsakça’da yeni bir Ortodoks kilisesi ve Rumen okulu yapıldı. 1878’de Dobruca’nın tamamı gibi burası da Ro­manya idaresine bırakıldı. Karışık nüfu­sun etnik ve dinî temele dayalı hayatında pek fazla değişiklik olmadıysa da XIX ve XX. yüzyıllarda Dobruca’nın dinamik ge­lişmesine sınırlı ölçüde katkıda bulundu. Nüfusu 1901’de 3100 iken 1936’da5100, 1992’de 158’i Türk, dokuzu Tatar olmak üzere küçük bir müslüman grup dahil 5639 kişiden oluşuyordu. Bugün kasaba Isaccea adıyla anılmaktadır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski