Bedir Savaşı Tarihi, Nedenleri, Sonuçları, Bedir Savaşının Önemi Hakkında Bilgiler

Bedir savaşı, hicretin ikinci yılı, Ramazan ayının 17. günü (Miladi 13 Mart 624), Medine’nin 145 km. güneybatısında bulunan Bedir düzlüğünde gerçekleşmiştir.

Hz. Muhammed, Ebu Süfyan‘ın kumandasındaki Kureyş’in mevsimin ticarî mallarla yüklü en büyük kervanıyla Suriye’den dönmekte olduğunu haber aldı. Müslümanlarla Kureyş müşrikleri arasında savaş hali devam ediyordu.

Kureyş müşrikleri, İslâm’a karşı savaşmak, müslümanlara zorluklar çıkarmak için elinden geleni yapıyor, ellerindeki zenginliğin önemli miktarını Mekke’de kurdukları putperest sisteme en büyük tehdit olarak gördükleri İslâmiyetle mücadele etmeye, müslümanları küçük düşürmeye sarfediyorlardı.

Savaşın Sebebi

Hz. Muhammed, İslâmiyetin en büyük düşmanlarından Ebu Süfyan‘ın kumandasındaki Kureyş kervanın haberini alınca müslümanların onlara karşı harekete geçmesini emretti, ancak fazlaca bir savaş tedbiride alınmadı. Çünkü amaç bir savaş değil, sadece bir ticaret kervanın ele geçirilmesiydi.

Ebu Süfyan, Hz. Muhammed’in amacını duyunca, müslümanlara karşı kendini ve kervanı korumaları için Kureyş’ten yardım istemek üzere adam gönderdi. Yardım talebi haberi Mekke’ye gelince işin rengi değişti ve mesele abartıldı ve süratle harekete geçildi. Eşraftan hiçbir kimse geride kalmadığı gibi çevre kabilelerden de asker toplandı. Kureyş’e mensup kabilelerin pek az bir kısmı dışında katılım oldu. Müşriklerin sayısı 100’ü deveyle ve 100 atlı olmak üzere toplam 950 civarındaydı.

Ebu Süfyan, müslümanların yola çıktığını duyunca yolunu değiştirerek sahil yoluna saptı. Kervanı ile birlikte kurtulduğunu anlayınca da Kureyş’e haber gönderip: “Siz kervanınızı kurtarmak için çıkmıştınız, gayenize ulaştığınıza göre dönünüz” dedi. Bu düşünceyle dönmek isteyenler olduysa da Ebu Cehil itiraz etti ve savaşmadan dönmek istemedi. Kureyş ordusunun  içinde bulunan Kureyş’in büyüklerini, asilzâdelerini ve şöhretli süvarilerini gören Hz. Muhammed : “İşte Mekke, size ciğerparelerini fedâ etmiştir” diyerek arkadaşlarına savaşın sonucunda Kureyş ileri gelenlerinin öldürüleceğini haber verip morallerini yükseltmiştir.

Hz. Muhammed 313 kişiyle yola çıkmıştı. Beraberlerinde 2 at ve 70 deve vardı. Bir deveye iki üç kişi nöbetleşe biniyordu. Bu konuda askerle komutan, liderle ona tabi olanlar arasında hiçbir fark yoktu. Hz. Muhammed, Ebu Bekir, Ömer bin Hattab ve ashabın diğer büyükleri de onlardan farksızdı.

Savaşa Hazırlık Dönemi

Kureyş ordusu Vadi tarafında kurarken, müslümanlar Bedir tarafında ordugâh kurdu. Hz.Muhammed‘in yanına gelen arkadaşlarından Hubâbb. Münzir: “Ey Allah’ın elçisi buraya Allah’ın emriyle mi iniyorsunuz, yoksa, düşünce, harb ve harb stratejisi icabı mı?” sorusuna, Hz. Muhammed’in alınan pozisyonun kendi “düşünce, savaş ve savaş stratejisi” olduğunu söyleyince, Hubâb b. Münzir, Bu pozisyonun uygun olmadığını  söyleyerek savaşa uygun bir yer gösterdi. Bunun üzerine Hz. Muhammed “Doğru söylüyorsun” dedi ve yanındakilerle birlikte kalkıp müşriklere en yakın kuyunun yanına geldi, oraya ordugâh kurdu. Resulullah ve ashâbı gece yarısı suyun yakınına giderek küçük havuzlar yaptılar. Hz. Peygamber müşriklerin de su almasına müsaade etmişti.

Hz. Muhammed, savaş meydanına bakan tepe üzerinde ağaçtan bir gölgelik yapılmıştı. Ancak o, harb alanına giderek “İnşaallah, işte şurası falanın vurulup düşeceği yerdir, işte şurası falanın” diye eliyle işaret etmeye başladı. Hiçbirisi de Hz. Muhammed’in işaret ettiği yerden şaşmadı, orada vurulup öldürüldü.

17 Ramazan Cuma (13-14 Mart 624) gecesiydi, sabah olunca Kureyş müşrikleri askerleriyle İslâm ordusunun karşısına çıktı. İki ordu savaş nizamına girdi.

Savaş Başlıyor

Savaş önce iki taraftan öne çıkan kişilerin düellosuyla başladı. Hz. Ubeyde —kavmin en yaşlısıydı— o, Utbe ile, Hz. Hamza, Şeybe ile, Hz Ali de Velid b. Utbe ile karşı karşıya geldi. Hamza ve Ali hasımlarını hemen öldürmeyi başardılar. Ubeyde ve Utbe ise birbirleriyle mücadeleye devam ediyordu. Her ikisi de birbirlerine karşı koyabiliyordu. Bunun üzerine Hz.Hamza ve Hz Ali kılıçlarıyla Utbe’ye saldırdılar ve hemen öldürdüler. Yaralı olan Ubeyde’yi de alıp götürdüler. Biraz sonra Hz. Ubeyde şehid oldu.

Hem silah, hem de asker yönünden  müslümanların aleyhine görünen Bedir Savaşı’nda iki ordu vargüçleriyle birbirine saldırdılar. Allah’ın yardımı, kanlı ve şiddetli çarpışmaların  sonucunda Müslümanlar kendilerinden üç misli fazla bir orduyu, 14 şehid verip, aralarında  Ebu Cehil‘inde olduğu müşriklerden 70’ini öldürerek, 70’de esir alarak kaçmak zorunda bıraktılar.

Esirlere karşı iyi davranılmasını em­reden Hz. Peygamber onlardan sadece ikisini, Ukbe b. Ebû Muayt ile Nadr b. Hârîs’i, vaktiyle müslümanlara yaptıkla­rı işkenceye karşılık ölüme mahkûm et­ti; diğer esirlere yapılacak muamele hu­susunda da ashabın görüşünü aldı. Hz. Ömer ve Sa’d bin Muaz gibi bazı sahâbiler bunların en yakın akrabaları tarafın­dan öldürülmesini, Hz. Ebu Bekir ise fid­ye karşılığında serbest bırakılmalarını teklif etti. Hz. Peygamber ikinci teklifi benimseyerek esirlerin malî durumları­na göre 1000-4000 dirhem arasında pa­ra ödemelerini şart koştu. Maddi durumlarına göre fidye alındı. Fidye verecek durumda olmayanlar da vardı. Bunlar için Hz. Muhammed, 10 müslümana okuma-yazma öğretmeleri karşılığında serbest bırakılmalarını istedi.

Bedir Savaşının Önemi

Bir dönüm noktası olan bu savaş, İslâm ümmetinin ve insanlığın akıbetine etki edecek olan İslâmî tebliğin kaderinde etkili bir savaştı.

Bedir savaşı, bir İslâm toplumunun oluşumunda, İslâm devletinin inşa sürecinde önemli aşamalardan birisini ve hatta en önemlisini teşkil etti. Bu savaşla, Müslümanlar o günün şartlarında Arap yarımadasının tüm topluluklarına ‘Artık biz de varız ve varlığımızın devamını gerekirse savaşarak sağlarız’ mesajını vermiş oldular. Artık onlar Mekke veya Medine toplumlarının içinden çıkmış bir alt grup ve ya farklı bir inanca sahip küçük bir cemaat değillerdi. Müslümanlar bu savaştan sonra müdafaayı terkederek hücuma geçiyorlar ve bir kuvvet olduklarını ortaya koydular.

Tarihte ilk defa inanç ayrılığı sebebiyle, müslüman ve müşrik iki grup arasında baba, kardeş, amca, yeğenlerin birbirine karşı savaştı. Hicret sırasında müminler, iman etmeyen yakınlarını Mekke’de bırakarak göç etmişti. Bedir’de bütün bu durumda olanlar karşı karşıya geldi. Ebu Bekir‘in müslüman olmayan oğlunun karşısına babası çıkmıştı. Kureyş’in ileri gelenlerinden Utbe, oğlu Huzeyfe’yi karşısında bulmuştu. Ömer bin Hattab dayısını öldürmek mecburiyetinde kalmıştı. Tarihte yakın akrabanın birbirine karşı savaştığı görülmüşse de Bedir’deki kadar geniş ve tevhid-şirk ayrımının sosyal boyutlusu görülmemiştir. Bedir, din ve iman kardeşliğinin, kan kardeşliğini gölgelemesi olayı idi.

Bedir, Kur’an’da ‘Yevmu’l Furkan’ (ayırma günü) olarak isimlendirildi. Çünkü onunla hak ile batıl her yönüyle birbirinden ayrıldı.

“Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı, iki ordunun birbirleriyle karşılaştığı Bedir gününde kulumuza indirdiğimize inanmışsanız bilin ki….” (Enfal, 8:41)

Günümüze dek müslümanlarca kazanılan zaferlerin ve yapılan fetihlerin, kurulan devlet ve hükümetlerin tamamının temelinde Bedir meydanındaki kazanılan savaş vardır.

Kaynaklar:
Zâdü’l Meâd, İbn Hişam, İbn Kesir ve Çeşitli Siyer Kitapları

Daha yeni Daha eski