İsmail Bey Hamamı -İznik- Tarihçe, Mimari, Hakkında Bilgi

İsmail Bey Hamamı. İznik’te XIV-XV. yüzyıllara ait bir konak hamamı.

İznik’te Beyler mahallesi Sultan soka­ğında bulunmaktadır. Esasında özel bir hamam olarak yapılan ve türünde başka benzeri olmayan bu küçük esere hangi sebeple bu adın verildiği bilinmemekte­dir. Bazı yayınlarda rastlanan Selçuk Ha­mamı adı ise ilmî esastan yoksun bir ya­kıştırmadır. Türk özel hamam mimarisin­de önemli bir yeri olan yapı, yakın tarih­lere gelinceye kadar ilçenin fazla yerleş­meye sahip olmayan bir bölgesinde bulunuyordu. Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde ve yükselişinin ilk safhasında Önemli bir yeri olan Çandarlılar ailesinin merkezi İznik olduğuna göre burada ge­niş bir konaklan veya büyük ihtimalle bir sarayları vardı. Nitekim Çandarlılar’dan İbrahim Paşa’nın İznik’teki sarayı, II. Murad’ın kaçan şehzadesi Mustafa Çelebi’ nin 1422’de sığınağı olmuştu. İsmail Bey Hamamfnın da bugün hiçbir izi kalmadı­ğına göre herhalde ahşaptan olan bu sa­rayın hamamı olmasına ihtimal verilir. Bu duruma göre XIV veya XV. yüzyıla aitolduğu kabul edilen yapının taş ve tuğladan karma duvar örgüsü de böyle bir tahmi­ni destekler.

Günümüze harabe halinde gelen yapı­nın sanat bakımından değeri ilk defa K. Klinghardt tarafından farkedilerek rölöveleri 1927’de basılan eserinde yayımlan­mıştır. Daha sonra Ali Sâim Ülgen ve Katharina Otto-Dorn. İznik hakkındaki ma­kale ve kitaplarında esere geniş yer ayı­rarak resim ve rölövelerini neşretmişlerdir. Ayrıca İznik’e ve Türk sanatına dair ki­taplarda bu hamam ihmal edilmemiştir.

Kurtuluş Savaşı’nda birkaç defa el de­ğiştiren, bütün eski eserleri tahrip edilen ve halkı uzaklaşan İznik. 19S0’li yıllardan itibaren yeniden canlandığında evvelce etrafı boş ve tarla halinde olan hamam da yerleşme bölgesinin içinde kalmış, bu arada ilgilenilmediği için büyük ölçüde hava şartlarından olduğu kadar insan etiyle de zarar görmüştür. Ancak 1995 yı­lında Eski Eserler ve Müzeler Genel Mü­dürlüğü tarafından yok olmasını önlemek için bazı tedbirler alınmıştır. Fakat bun­ların yeterli olduğu söylenemez. Hama­mın harabesi bir koruyucu sundurma al­tına alınmış, ayrıca dış tarafında bir kazı yapılarak su yoiu tesbit edilmiştir.

Hamamın herhalde ahşap olan soyun­ma yeri mevcut değildir. Batı cephesi önünde duvarların devamına İşaret eden kalıntılar bulunmaktadır. Burada ince uzun, koridor şeklinde bir mekânın yer al­dığı ve girişinin de kuzeyden olduğu tah­min edilmektedir. Klinghardt güney cep­hedeki dikdörtgen, üstü beşiktonozla ör­tülü mekânın giriş holü olduğunu san­mıştır. Halbuki hiçbir süslemesi olmayan bu mekânın kazan (su haznesi) ve külhan olduğu Ülgen ve Otto-Dorn tarafından belirtilmiştir. Bu bölümün dış duvarında yapının devam ettiği bazı izlerden anla­şılır.

Hamamın esası bir kare içinde toplan­mış, her biri hemen hemen kare biçimin­de dört küçük mekândan oluşur. Bunla­rın kubbe geçişleri ve kubbeleri değişik şekillerde bezenmiştir. Bu bezemeler, bazı mekânlarda duvar sıvalarında mala-kârî nakış olarak aşağıya kadar iner. Ku­zeybatı köşesindeki mekâna batı yönün­de niş içinde yer alan bir kapıdan giril­mektedir. Şimdi yıkık durumdaki bu me­kânın soğukluk olması mümkündür. So­ğukluğun kuzeyinde ve güneybatı köşe­sinde oturma yerleri tesbit edilmiştir. Kubbesinin yapımında ve süslemesinde geometrik unsurlardan ustalıkla fayda-lanılmıştır. Kubbeye içi üçgen prizmalar­dan oluşan, 1.20 m. genişliğinde bir kas­nakla geçilmektedir. Prizmaların kenar­ları kaval silmelerle sınırlanır. Kubbe ete­ğinde sekizgen olan kasnakta her bölüm ikiye ayrılarak kubbenin on altı kaburgalı olması sağlanmıştır. Sekizgen kasnağın altındaki beşgenlerde üçer adet filgözü bulunmaktadır. Bugün bunlardan yalnız­ca doğu ve güneydoğudakilerin kalıntıla­rı mevcuttur. Geçiş sistemindeki prizma­ların tuğla kaval silmeleri ve beyaz boyalı prizma yüzeyleri çok renkli bir görünüm arzeder. Eski yayınlarda ayrıntılı bir şe­kilde tanıtılan duvarlardaki alçı bezeme­ler bugün çok haraptır. Buradan sivri ke­merli bir kapı ile güneydeki ılıklık mekâ­nına, üç dilimli bir kemer içindeki kapı ile de doğudaki ılıklık mekânına geçilmek­tedir.

Güneydeki ılıklığın doğu duvarında bir kurna nişi vardır. Bugün mevcut olmayan kurnayı Klinghardt görmüş ve çizmiştir. Kubbeye geçiş köşelerde üçgen, ortada prizmatik üçgenlerden oluşan bir kuşak­la sağlanmıştır. Kubbe eteği ayrıca dar üçgen prizma bir şeritle kuşatılır. Prizmaların kenarları soldaki mekânda olduğu gibi tuğla silmelerle belirginleştirilmiştir. Üçgen prizmaların birleştiği noktalardan çapraz eksenlerle yükselen on İki kabur­ga kubbenin içini bir ağ gibi sarar. Bugün kubbe tamamıyla yıkılmış, yalnız eteği kısmen ayakta kalmıştır. Beden duvarla­rındaki düz ve ters palmet dizilerinden oluşan zengin alçı bezemeler ise çok ha­raptır.

Kuzeydoğu köşesindeki ılıklık mekânı diğerlerinden daha değişik bir kubbe be­zemesine sahiptir. Dikdörtgen planlı olan bu odada doğu, kuzey ve güneybatı köşe­lerinde yer alan üç kurna nişi bulunmak­tadır. Doğu yönündeki bir kemerle örtü sisteminde kareye dönüştürülmüş olan mekânın doğu duvarında zeminden baş­layan mukarnaslı alçı sıva bütün duvarı kaplayarak tavanda kubbe çemberine ulaşmaktadır.

Helezonlu kubbesiyle alışılmamış bir özelliğe sahip bulunan bu mekândan, di­limli bir niş içinde açılmış sivri bir kapı aracılığıyla herhalde halvet hücresi olan sonuncu ve hepsinden daha büyük olan dördüncü mekâna geçilir. Arkadaki su haznesiyle arasında evvelce küçük bir pencere bulunan bu halvetin kubbeye ge­çişi prizmatik üçgenlerden oluşan iki ku­şakla gerçekleşir, alttaki kareden üçgene, üstteki ongenden kubbe yuvarlağına ge­çişi sağlar. İkisi arasında bir sıra testere dişi friz uzanır. On dilimli kubbede yuvar­lak tepe pencereleri vardır. Dilimler tuğ­la kaburgalarla, geçişteki prizmalar tuğ­la silmelerle çevrelenmiştir. Yapının ay­dınlanmasını sağlayan tepe pencereleri­nin içlerinde aslında küre biçiminde ka­vanoz camlar bulunuyordu. Ayrıca son iki mekânın kubbelerinin ortalarında birer aydınlık fenerinin mevcudiyetine de ihti­mal verilmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski