Kadızade Rumi Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Kadızâde Rumi (ö. 844/1440’tan sonra) Matematikçi ve astronom.

Ulemâ sınıfından gelen babasının ölü­mü üzerine dedesi Kadı Mahmud Çelebi tarafından yetiştirildiği için Kadızâde la­kabıyla anılmaktadır; bu lakapla tanınma­dan önce Mûsâ Paşa veya Mûsâ Çelebi di­ye biliniyordu. Dinî ve aklî ilimleri dedesin­den ve I. Murad döneminin meşhur âlimi Molla Fenârî’den okudu. Ardından dedesinin öğrencilerinden Bedreddin Simâvî ile birlikte Konya’ya giderek Müneccim Feyzullah’tan astronomi dersleri aldı. Anadolu’daki hocalarından biri de Safer-şah er-Rûmî’dir. 1400’lü yılların başların­da aile fertlerinin karşı çıkmasına rağmen hocası Molla Fenâri’nin teşvikiyle, Merâ-ga matematik-astronomi okulunun ilmî mirası çerçevesinde canlılığını koruyan Mâverâünnehir ve Horasan bölgesine gi-derek814’ten (1411) itibaren Semerkant’ta, dönemin önde gelen âlimlerin­den kelâma – matematikçi Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin derslerine devam etti. Ancak daha sonra her meseleye matematikçi gözüyle bakması yüzünden hocasıyla an­laşmazlığa düşüp dersini bıraktığı ve onun ünlü eseri Şerhu’l-Mevakif’taKı çeşitli fikirlerini eleştirdiği bilinmektedir. Bunun üzerine Cürcânî’nin, “Kadızâde’nin tabiatına riyâ-ziyyât galip gelmiş” dediği rivayet edilir. Bu ifadesiyle onun, var olanın bilgisine ulaşmak için uygulanan tabii ve kelâmî yönteme karşı Kadızâde’nin hendesî çiz­gideki riyâzî tavrı benimsediğini belirt­mek istediği anlaşılmaktadır. Nitekim Kadızâde’nin tabii ve kelâmî çerçevede her­hangi bir eser vermemesi de bunu gös­termektedir.

Semerkant’ta Uluğ Bey ile tanışan Ka­dızâde kısa zamanda hükümdarın sevgi ve saygısını kazanarak özel hocası oldu; ardından uluğ Bey Medresesİ’nİn başhocalığma ve Cemşîd el-Kâşî’den sonra o dö­nemde inşa edilen Semerkant Rasathâ-nesi’nin başına getirildi. Derslerine Uluğ Bey ve diğer hocaların da katıldığı Kadı­zâde ilmî özerkliğe büyük önem verirdi. Uluğ Bey’in kendisinden habersiz olarak bir müderrisi görevden alması yüzünden ders vermeyi bırakmış ve sebebini sorun­ca da Uluğ Bey’e, “Ben tavsiye üzerine. kural olarak azlin söz konusu olmadığı bir görev üstlendim. Şu ana kadar da müderrisliğin böyle olduğunu sanıyordum. Ancak bu işte de azlin uygulandığını gö­rünce görevi bıraktım” cevabını verdi. Bu­nun üzerine Uluğ Bey müderrisi görevine iade etti ve bir daha müderris azletme­yeceğine dair söz verdi; Kadızâde de ye­niden ders vermeye başladı Semerkant’taki faaliyetleri hakkında da­ha fazla bilgi bulunmayan Kadızâde’nin ölüm tarihi de kesin olarak bilinmemek­te, fakat çeşitli ansiklopedilerde Abdülhak Adnan Adıvar’dan alındığı anlaşılan 1412 yılına rastlanmaktadır. Ancak onun, talebesi Fethullah eş-Şirvânî’ye verdiği icazetnamenin 15 Rebîülâ-hir 844 (13 Eylül 1440) tarihini taşıması bu sırada hayatta olduğunu göstermek­tedir.

Kendi dönemi ve muhitindeki kelâmî ve tasavvufî yaklaşımları yakından bilen Kadızâde. riyâziyyâta yatkınlığı sebebiyle bu çizginin en iyi temsil edildiğini düşün­düğü Mâverâünnehir bölgesine gitmiştir, Uluğ Bey’in kendisine teveccühünde de meşrep yakınlığı önemli rol oynamıştır. Burada yetiştirdiği öğrencilerin Orta As­ya İslâm -Türk kültürü ve İran kültür böl­gesindeki etkileri henüz tam olarak orta­ya konulmuş değildir. Ancak talebelerine Osmanlı ülkesine gitmeleri için telkinde bulunmuş, Ali Kuşçu ve Fethullah eş-Şir-vânî onun yönlendirmesiyle Anadolu’ya gelirken Semerkant matematik-astrono­mi okulunun zengin birikimini de birlikte getirmişlerdir. Böylece Kadızâde, başka bir coğrafyada ilmî faaliyette bulunsa da öğrencileri vasıtasıyla asıl vatanına hiz­met etmiş, bu sebeple Taşköprizâde Ahmed Efendi onu Osmanlı ulemâsının ikin­ci tabakasına yerleştirmiştir. Ayrıca Kadızâde’nin geometriyle ilgili Şerhu Eşkâ-li’l-te’sîs’ı ile astronomiye dair Şerhu’l-Mülahhaş fî ‘ilmi’l-hey’e’s], Osmanlı medreselerinde orta seviyede ders kita­bı olarak okutulmuştur. Böylece Osmaniı İlim hayatını hem talebeleri hem eserle­riyle zenginleştirip yönlendiren Kadızâde. Osmanlı ilim muhitinde yetişen gerçek anlamda ilk özgün matematikçi ve ast­ronom sayılır.

Kadızâde’nin en önemli astronomi fa­aliyeti, Semerkant Rasathânesi’ndeki ça­lışmalara katılması ve Zîc-i Ulug Bey’in telif heyetinde yer almasıdır. Bir ekip ça­lışması olan Zîc’deki katkısı bütün ayrın­tılarıyla tesbit edilmemekle birlikte Cem-şîd el-Kâşî’den sonra rasathanenin başı­na geçerek gözlemlere ve bunlara dayalı matematik astronomi hesaplamalarına bizzat nezaret etmesi Kadızâde’nin bu eserin hazırlanmasında önemli bir rol oy­nadığını göstermektedir.

Çağmînî’nin eserine yazdığı şerhin mu­kaddimesinde onun astronomiyle ilgili yaklaşımına karşı çıkan Kadızâde’ye göre fizikî varlıklardan yalnız dünyanın küre ol­ma durumu incelenebilir. Bu konudaki görüşler de müelliften müellife değişir. Ayrıca astronominin nihaî hedefi gök ci­simlerinin incelenmesidir; dolayısıyla yer­yüzü ile uğraşmak doğru değildir. Onun Şerhu’l-Mülahhaş fî Hîmi’l-heye adlı eserinin mukaddimesindeki, “Zamanı­mızda hakikate ilişkin ilimlerin öğretildiği mekânlarla tâlime ilişkin mekânlardan özellikle riyâzî olanların kökü kazındı” cümlesinden daha çok Nasîrüddîn-i Tûsî’-nin eserlerinin temsil ettiği fizikçi ve ma­tematikçi görüşlerin sentezini oluşturan İbn Heysemci astronomi çizgisinden ra­hatsızlık duyduğu anlaşılmaktadır. Kadı-zâde’nin bu tutumu, öğrencisi Ali Kuşçu’-nun er-Risâletü’l-lelhiyye fî ‘iimi’I-hey’e ve Şerhu’t-Tecrîd adlı kitaplarında İb-nü’l-Heysemci çizgiyi ortadan kaldırma­ya çalışmasıyla daha da belirgin duruma gelmekte ve bu iki âlimin eserlerinin bir­birini tamamladığı görülmektedir. Nite­kim bu eserler Osmanlı medreselerinde birlikte okutulmuştur.

Eserleri

A) Matematik
1. Tuhfetü’r-reîs fî şerhi Eşkâh’t-te3sîs. Şemseddin Muhammed b. Eşref es-Semerkandî*-nin Eşkâl ü’t-te^sîs adlı eserine yapılmış bir şerh olup 815’te (1412) Uluğ Bey’e ithafen kaleme alınmıştır daha çok Şerhu Eşkâli’t-te’sîs adıyla tanınmaktadır. Kadızâde, teorik geometri açısından en önemli çalışması olan bu şerhinde birçok noktada Semer-kandî’den farklı bir yaklaşım sergilemiş ve açıklamalarında Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Tahrîrü’1-uşûl fî Hlmi’l-hendese’sı ile Esîrüddin el-Ebherî’nin Işlâhu’i-Öklî-dis’inden faydalanmıştır. Şerhu Eşkâ-li’t-te’sîs’m Osmanlı matematik tarihi açısından en Önemli özelliği, uzun yıllar medreselerde orta seviyeli bir geometri ders kitabı olarak okutulmasıdır (İstan­bul 1268, 1274) Dünya kütüphanelerin­de 200’ü aşkın yazma nüshası bulunan eser üzerine Kadızâde’nin öğrencisi Tâc Saîdî. Fasîhuddin Muhammed, Molla Çelebi, Şeyhülislâm Bolulu Mustafa Efendi, Abdülber b. Ab-dülkâdir el-Feyyûmî, Muhammed b. Yâr Muhammed el-Buhârî ve Muhammed b. Hüseyin el-Attâr el-Halebî gibi pek çok matematikçi tarafından haşiyelerle ta’lik-ler yazılmış ve bunlar Osmanlı geometri eğitiminde kullanılmıştır. Ayrıca kitabı, Sultan III. Selim’in emriyle 1794 yılında dö­nemin matematikçilerinden Muğlalı Müf-tüzâde Abdürrahîm b. Yûsuf Menteşevî açıklamalı olarak Türkçe’ye çevirmiştir. Semerkandî’nin met­niyle beraber yeni bir neşri yapılan Şer­hu Eşkâîi’t-tesîs konuları belirli bir düzene göre sunmadığından pedagojik değildir. Öte yandan bazı teoremlerde müellifle şârih farklı ekolleri Öne çıkarmış ve farklı düşünceleri tercih etmiştir. Özellikle bu durum, matematik tarihinde paraleller aksiyomu olarak bilinen “beşinci postu-la” meselesinde görülür. Müellif İbnü’l-Heysem Ömer Hayyâm, Cevheri. Nasîrüd­dîn-i Tûsî ve Ebherî gibi matematikçilerin bu konuyla ilgili düşüncelerini eleştirir ve ileri sürdükleri fikirlerin yanlış oldu­ğunu iddia eder. Şârih Kadızâde ise ki­tapta bahsi geçen Tûsî’nin Tahrîrü’î-uşûl’ü ile Ebherî’nin Işiâhu’l-Öklîdis’ı-ni incelediğini ve Semerkandî’nin aksi­ne bu iki üstadın görüşlerinde yanlış­lık göremediğini belirtir. Ayrıca yeri geldi­ğinde Ebherî’nin beşinci postulaya ver­diği ispatı zikreder. Bu özellikleriyle Şerhu’l-Eşkâl, İslâm medeniyetinde gelişmiş olan farklı geometri anlayışlarını içermektedir. Bunun yanında eser, Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî’nin kurduğu ve haleflerinin geliştirdiği İslâm cebirinin etkisiyle kısmen unutulan Öklid’in geometrik cebirinden de bazı örnekler ih­tiva etmektedir ki bu durum, Osmanlılar’da geometrik nicelikle (aded-i muttasıl) cebir ve aritmetikyapma geleneğinin de­vamlılığını sağlamıştır.

2. Risale fi’stih-râci ceybi derece vahide bi-cf mâlin mü’essese calâ kavâ’ide hisâbiyye ve hendesiyye ^alâ tarikatı Giyâşiddîn el-Kâşî. Cemşîd el-Kâşî’nin 1 derecelik ya­yın sinüsünün hesaplanması için geliştir­diği cebir yöntemi hakkındaki risalesinin şerhi olup Kadızâde’nin matematik sa­hasında yazdığı en orijinal eser olarak ka­bul edilir. Kâşî’nin üçüncü dereceden bir denklem haline getirerek çözdüğü bu problemdeki yöntemini Kadızâde geniş­letip basitleştirmiştir. Tahran’da (1299/ 1882) taş baskısı yapılan risale Rusça’ya tercüme edilmiştir.

3. Haşiye alâ Tahrîri uşûli’l-hendese. Kâtib Çelebi’nin bildirdiğine göre Tûsî’nin Tahrî-rü’1-uşûl fî cilmi’l-hendese’s\ne yazıl­mış bir haşiyedir; ancak yedinci maka­leye kadar gelebilmiştir.

Salih Zeki’nin Kadızâde’ye nisbet ettiği, müellif adı olarak Selâhaddin Mûsâ ismi­nin yer aldığı Risale ü’l-hisâb  adlı eser ise kendisin­den önce yaşamış Selâhaddin Mûsâ ad­lı başka bir matematikçiye ait olmalıdır. Çünkü eserin meçhul sarihi dîbâcede mü­elliften “merhum” diye söz etmektedir. Ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüshasının 784 (1382) yılında istinsah edilmiş olması bunun başka bir âlime ait olacağını gös­termektedir. Dolayısıyla Salih Zeki’nin Se­lâhaddin Mûsâ adlı müellifin kaleme al­dığı matematiğe dair eserleri Kadızâde’ye nisbet etmesi doğru değildir. Ayrıca yine ona nisbet edilen Risale İi’l-misâha adlı çalışmanın da durumu kesin değildir.
B) Astronomi
1. Şerhu’l-Mülahhaş fî Hlmi’l-heye. Çağmînî’nin el-Mülahhaş Vsinin şerhi olup 814’te (1412) yazılarak Uluğ Bey’e sunulmuştur. Kadı-zâde’nin nazarî astronomi sahasında te­lif ettiği en önemli çalışmadır. Osmanlı medreselerinde orta seviyeli ders kita­bı olarak okutulan eserin zamanımıza 30Q’ü aşkın nüshası gelmiş, ayrıca çeşitli baskılan yapılmıştır. Kitap üzerine Sinan Paşa, Muhyid-din Niksârî, Molla Ahaveyn, Abdülalî el-Bircendî, Abdurrahman b. Hasan el-Cebertî ve Fahrîzâde e!-MevsıIÎ’nin yazdık­ları başta olmak üzere pek çok haşiye ka­leme alınmıştır. Bunlardan Özellikle Bir-cendî’nin haşiyesi çok rağbet görmüş ve Osmanlı medreselerinde ders kitabı ola­rak okutulmuştur. Kadızâde’nin şerhi ayrıca Fâtih Sultan Mehmed’in emriyle Hamza b. Hacı b. Süleyman tarafından Farsça’ya tercüme edilmiştir.

2. Haşiye caid Tahrîri’l-Mecistî. Nasî-rüddîn-i Tûsî’nİn Tahnrü’l-Mecistî adlı eserine Nizâmeddin en-Nîsâbûrî’nin yaz­dığı Tcfbîrü’t-Tahrîr ad][ şerhin bazı zor yerlerini açıklayan bir haşiyedir.

3. Risale fi’sührâcihatti nışfi’n-nehâr ve semti’l-kihle. Bir mu­kaddime, iki bab ve bir hatimeden oluşan bu küçük çalışma Kadızâde’nin bilinen tek Farsça astronomi eseridir. Kadızâde ayrıca, Meviânâzâde Ahmed b. Mahmûd el-Herevî’nin Ebhe-rî’nin Hidâyetü’l-hikme adlı eserine yap­tığı şerhe haşiye yazmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski