Kasas Suresi Nedir, Kaçıncı Sure, Kaç Ayettir, Hakkında Bilgi

Kasas Sûresi. Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi sekizinci sûresi.

Mekke döneminde Nemi sûresinden sonra nazil olmuştur. Seksen sekiz âyet olup fasılası harfleridir. Adı­nı 25. âyette geçen ve “kıssa” kelimesi­nin çoğulu olan “kasas”tan alır. Sûrede Hz. Musa’nın hayatı ve Firavun’la arasında geçen olayların yanı sıra Kârûn kıssa­sına da yer verilir. Kasas sûresinin müslümanlann Mekkeli müşriklerin baskıla­rına mâruz kaldıkları bir dönemde indiği anlaşılmaktadır. Sûre ihtiva ettiği mesaj­larla Allah’ın gücünün her şeyi yönlendir­diğini, Allah’a gerçek anlamda inanan ve güvenen kişiler için O’nun desteğinin her zaman mevcut olduğunu vurgulamakta­dır.

İlk âyeti hurûf-ı mukattaadan “tâsînmîm” olan Kasas sûresinin muhtevasını üç bölümde ele almak mümkündür. Bi­rinci bölümde [âyet 3-46] Firavun’un, yö­netimi altındaki İsrâiloğullan’na yaptığı zulümden bahsedilerek onların erkek ço­cuklarını öldürttüğü, kız çocuklarını sağ bıraktığı ifade edilir ve Allah’ın iradesinin orada ezilen kimselere yardım etme yö­nünde olduğu belirtilir. Daha sonra Hz. Musa’nın çocukluğu, gençliği, Mısır’dan Medyen’e gidişi, orada evlenmesi, Mı­sır’a yeniden dönüşü, ailesiyle birlikte Tür dağına çıkışı ve burada kendisine vahiy gelmesi üzerine kavmine tebliğe başla­ması, Firavun’u imana davet etmesi, Firavun’un Hz. Musa’yı yalanlaması ve sonunda Kizıldeniz’de boğulması anlatılır. Sûrenin Hz. Mûsâ kıssasıyla ilgili bölümü üslûp ve muhteva bakımından bundan Önceki Şuarâ ve Nemi süreleriyle benzer­lik göstermektedir.

Kasas sûresinde. Hz. Mûsâ kıssası ilk defa karşılaşılan bir olay tarzında anlatıl­makta ve Kur’an kıssalarının anlatım amacına paralel olarak bazı önemli uya­rılara ve Öğütlere de yer verilmektedir. Bu kıssada hâkimiyet ve iktidar Firavun’un şahsında somutlaştırılırken onun karşı­sında görünürde gücü bulunmayan Mû-sâ’nın şahsında doğru yolda olanların azim ve gayret göstermeleri halinde ba­şarıya ulaşacaklarına işaret edilmektedir. Burada bir bakıma, Mekke müşrikleri ara­sındaki hâkim zümrenin aşağıladığı ve her türlü haksızlığı reva gördüğü müslümanlar için müjde ve teselli, bu zümre için de Firavun’un karşılaştığı felâkete benzer bir cezaya çarptırılma uyarısı yer almaktadır.

Sûrenin ikinci bölümünde [âyet 47-75] Hz. Peygamber’in Allah’tan vahiy aldığı­na dair sözlerinin doğruluğuna vurgu ya­pılarak müşriklerin itirazları reddedil­mekte, Hz. Mûsâ ile Hz. Muhammed’in tebliğleri arasındaki ortak noktaya dik­kat çekilmekte, ayrıca Hz. Mûsâ ile Fira­vun arasında meydana gelen çatışmanın benzerinin Resûl-i Ekrem ile Mekke müş­rikleri arasında cereyan ettiğine temas edilmektedir. Diğer taraftan bu bölümde Hz. Peygamber’e sevdiği bir kimseyi hi­dayete erdirmesi için kendi çabasının ye­terli olmayacağı, hidayetin Allah’ın dile­mesine bağlı bulunduğu bildirilir.[âyet 56] Kaynaklarda bu âyetin Resûlullah’ın amcası Ebû Tâlib hakkında nazil olduğu belirtilmektedir. Buna göre Ebû Tâlib ölüm döşeğinde iken imana davet edil­miş, Kureyşliler’in kınamasından korkan amcasının iman etmekten çekinmesi üzerine bu âyet nazil olmuştur. Yakın çevresinde yer aldıkları halde iman etmeyen kimse­ler için üzülen Resûl-i Ekrem’in bu âyetle teselli edildiği anlaşılmaktadır. Bu bölümde ayrıca dünya hayatının geçiciliğine, da­ha önce halkı refah içinde şımarmış nice şehirlerin helak edildiğine dikkat çekilir, kıyamet gününün bazı sahneleri tasvir edilir ve Allah’ın varlığıyla ilgili kevnî de­lillere yer verilir.

Kasas sûresinin son bölümünde [âyet 76-82] Kârûn kıssası anlatılmaktadır. Hz. Musa’nın kavminden olup büyük bir servete sahip bulunan Kârûn zenginliğine güvenerek böbürlenmiş, insanlara hak­sızlık etmiş ve sonunda Allah kendisini servetiyle birlikte yerin dibine geçirmiş­tir. İlk defa bu sûrede bahsedilen, bundan sonra iki sûrede daha adı geçen [Ankebût 29/39; Mü’min 40/24] Karun’un kimliği hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bu kıssada dünya malının fâniliği, servetin asıl sahibinin Allah oldu­ğu, dolayısıyla ondan muhtaçların da ya­rarlanması gerektiği, Allah’ın vereceği se­vabın dünya malından daha değerli oldu­ğu bildirilmektedir. Öte yandan kıssa, do­laylı olarak hem Mekke müşrikleri arasın­daki servet sahipleri hem de bu kesime imrenen kimseler için ibretler ihtiva et­mektedir. Kârûn kıssasının ardından ge­len iki âyette ise [âyet 83-84] yeryüzünde büyüklük taslamaktan ve fesat çıkarmak­tan sakınanların âhirette kurtuluşa ere­cekleri, iyilik yapanlara yaptıklarının daha güzeliyle karşılık verileceği, kötülük ya­panların da işlediklerinin dengiyle ceza­landırılacağı belirtilerek kıssadan çıkarı­lacak derslere işaret edilmektedir. Sûre. Allah’tan başka ilâh bulunmadığını ve O’nun zâtından başka her şeyin helak ola­cağını bildiren, İslâm’ın ulûhiyyet ve tev-hid akidesinin özeti mahiyetindeki âyet­le sona ermektedir.

Sûrede yer alan Firavun kıssasında ikti­dar gücünün, Kârün kıssasında ise ekono­mik gücün kişiyi kibir, azgınlık ve şıma­rıklığa sevketmesi, bu güçlerin insanlara karşı zulüm ve baskı aracı olarak kullanıl­ması halinde bu imkânların onlar için na­sıl bir felâkete dönüşeceği anlatılmakta­dır. Sûrede Firavun ve Kârûn kıssaları arasında yer alan âyetler ve bazı kıyamet sahneleri kıssalardan çıkarılabilecek ibret ve dersleri pekiştirmekte, böylece sûre­nin muhtevası bütünlük arzetmektedir.

Hz. Peygamber’den rivayet edilen, “Ka­sas sûresini okuyan kimseye Musa’yı tas­dik eden ve yalanlayan kişilerin sayısınca sevap verilir; yerde ve gökte bulunan bü­tün melekler kıyamet günü o kimsenin doğru sözlü olduğuna şahitlik ederler” mealindeki hadisin sahih olmadığı anlaşıl­maktadır.

Ali b. Abduh Dağrîrî, Uşûlü’l-‘akidelî dav’i sûreli’I-Kaşaş adıyla bir yüksek li­sans çalışması yapmıştır. Hallâc-ı Mansûr bu sûre ile Şu­arâ ve Nemi sûrelerinin başlangıcındaki “tâ” ve “sin” harflerinin okunuşundan el­de ettiği “tâsîn” kelimesine çeşitli sırrî-tasavvufî mânalar yükleyerek Kitâbü’t-Tavâsîn adlı eserini telif etmiş, Louis Massignon ve Paul Nvvyia tarafından neş­redilen eser çeşitli dillere de çevrilmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski