Kavuk Nedir, Ne Demek, Anlamı, Türleri, Tarihi, Hakkında Bilgi

Kavuk. Bir başlık türü.

Kavuk Türkçe’de “içi boş şey” demektir. Uygurca’da kağuk şeklinde geçer ve “me­sane” anlamına gelir. Kâşgarlı Mahmud kelimenin mesane yanında “başlık” mâ­nasını da zikreder. Birçok serpuş türü için kullanılan Arapça kalensüve (kalsüve, kulensiye, kalensiye. kalensât). Farsça kelûta kavukla aynı anlamdadır. Osmanlılar’da ise daha çok üzerine sarık sarılmış kalensüveye kavuk denir. İslâm dünyasında bilhassa Abbasîler döneminde yaygınla­şan kavuğun kalensüveleri daha çok Türkler’in imalâtında mahir olduğu keçeden yapılmaktaydı. Bunlar “horasanı, deniyye, rusâfiyye, şâşiyye” gibi adlar alırlardı. Nisbelerinden Horasan, Bağdat [Rusâfe Bağdat’ın bir mahallesi] ve Mâverâünnehir’de bulunan Şâş’ta kalensüve imalâtı­nın yapıldığı ve buraların kendine has ka­vuk stilleri olduğu anlaşılmaktadır. Mes’ûdî. Halife Mu’tasım-Billâh’m, ağabeyi Me’mûn gibi Acem meliklerinin giydiği şâşiyye kalensüve giydiğinden ve halkın da ona uyduğundan söz eder. Abbasîler devrinde deği­şik sınıf ve rütbelere göre farklı kavuklar giyilirdi. Meselâ kadılar taylasanlı uzun kalensüve (tavîle) kullanırlardı. Küpe ben­zeyen ve muhtemelen bu sebeple “deniyye” de denilen kavuk bir zira (yaklaşık 45 cm.) yüksekliğinde olur, kadılara heybetli bir görünüm verirdi.

XIII. yüzyıldan günümüze ulaşan minyatürlü eserlerden, çini ve taş yapılarda­ki tasvirlerden Selçuklu dönemi kavukları hakkında bilgi edinilmektedir. Varaka ve Gülşah minyatürlerinde Varaka yer yer kırmızı, yeşil, taylasanlı kavukla tasvir edil­miştir. Cezerî’nin el-Câm? beyne’l-Hîm ve’l-‘ameli’n-nâf? adlı eserinde katlar halinde destar sarılmış, omuzlara inen taylasanın uç kısmı işleme­li değişik renkli kavuklar görülmektedir.

Osmanlılar horasanı, üsküf, yûsufî, se-lîmî, kallâvi, örf, mücevveze gibi adlarla anılan birçok kavuk türü kullandılar. İlk dönemlerde bilhassa seferlerde daha Çok üsküf giyilmesi âdetti. Hoca Sâdeddin Efendi’nin verdiği bilgiye göre Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa’nın icadı olan üsküf I. Murad zamanında yaygınlaşmış, keçeden yapılan börk ağır altın sırmalar­la süslenerek padişahlara, mevki ve ma­kam sahibi kişilere has bir başlık durumu­na gelmiştir. Hoca Sâdeddin, ilk Osmanlı sultanlarının Bursa’da mezarları başın  daki sırmalı taçların üzerine sarılan yû­sufî destarın burmalarının eşsiz olduğu­nu, dolama dilimlerindeki kıvrımların ne­rede sona erdiğini en keskin gözlerin bile kestiremeyeceğini yazar. Yûsufî daha çok bir destar şekliydi ve Hz. Yûsuf a nisbetle bu adı almıştı. An­cak başa geçecek tarafı dar, tepeye doğ­ru genişleyen üstü dilimli, tepe kısmı ha­riç diğer kısımları tülbentle örtülü bir tür kavuğa da bu ad verilmiştir. Daha çok pa­dişahın tahta çıkarken giydiği yûsufî üze­rinde üç siyah sorguç bulunurdu. Padi­şah vefat ettiğinde tabutu başına siyah sorguçlu yûsufî kavuk konulurdu.

Fâtih Sultan Mehmed’in kanunnâme­sinde. “Hizmetkârlarına mücevveze giy­dirmek vüzerânın ve kazaskerlerin ve defterdarların yoludur ve beylerbeyiler ve sancak beyleri üsküf yürütmek gere­kir” ifadesi yer alır. Mü­cevveze 30-35 cm. boyunda, mukavva­dan, yukarıya doğru genişleyen yuvarlak (üstüvânî) şekilde yapılır ve üzerine beyaz tülbent çekilirdi. Tepe kısmında ceviz gibi kırmızı kumaştan bir ilâve yapılırdı ki ka­vuğun adı da bundan gelmektedir. Yavuz Sultan Selim’e nisbetle selîmî denilen ka­vuk 65 cm. kadardı. Mücevvezeden daha uzun olan seliminin yukarısı ağzından ge­nişçe, tepesi yarık ve düzdü. Üzerine tül­bent sarılırdı. Yeniçeri Ocağı’nın ilgasına kadar padişahlar birtakım değişikliklerle bu kavuğu giydiler. Tevkiî Abdurrahman Paşa Kanunnâmesi’nde belirtildiğine gö­re önceleri payeye mahsus ve payesi olmayanlann perişânî giymeleri teamülken bu usul XVII. yüzyılın ortalarından itiba­ren terkedilmiş ve daha sonra vezirlerin selîmî veya kallâvi giydikleri yerlerde dev­let erkanının selîmî giymesine İzin veril­miştir. Vezirler padişahın huzuruna çık­tıklarında selîmî giyerlerdi. Mevlid alay­larında vezirler, nişancı, defterdarlar, ye­niçeri ağası, mîr-i âlem, rikâp ağaları, bö­lük ağalan, çavuşbaşı, reîsü’I-küttâb, ce-becibaşı selîmî giyerlerdi. Kanunnâmede sözü edilen kallâvi sadrazam ve vezirlerin giydiği, kesik kenarları yuvarlak piramit şeklinde bir kavuktu. 40 cm. uzunluğun­daki kavuğun üzerine gayet ince Hint tül­bendi sarıldıktan sonra sola doğru dört parmak genişliğinde sırma bir şeritle süs­lenirdi.

Osmanlı ulemâsı daha çok örf giymiştir. Takke, fes ve emsali başlıkların üzerine sarılan sarığa örf tabir edilirdi. Bunlar ön­celeri gelişigüzel sarıldığı halde I. Ahmed devrinden itibaren usule tâbi tutulmuş­tur. İlmiye sınıfının derecelerine göre de­ğişik kavuklar kullanılırdı. Hâcegân sını­fının kavuklarına kafesli destar sarılırdı.

Muhtelif sınıflardaki memurların ken­dilerine has kavukları vardı. Bunların ba­zıları paşâî, kâtibi gibi mesleğe nisbetle anılırdı. Topçu zabitleri kalafat giyerlerdi. Kavukta giyenin mesleğiyle ilgili işaret­ler bulunabilirdi. Serdengeçtiler kavukla­rını tüylerle süslerlerdi. Doğancılar, şahin­ciler av veya doğan tüylerinden tezyinat yaparlardı. Kavuk üzerine ulemâ beyaz; tarikat mensupları beyaz, kırmızı, yeşil, siyah; halk ise ağbanî sarık sarardı. Sarık sarılış şekline göre dardağan, silme, bur­ma gibi adlar alırdı. Sarığın sarkık olarak bırakılan ucuna taylasan denirdi. Tarikat ehlinin ve şeyhinin giydiği kavukların di­limlerinin sayıları da farklı anlamlar ta­şırdı. Kişinin sahip olduğu mevkii göste­ren kavuğu mezar taşına da işlenirdi.

Osmanlılar’da II. Mahmud dönemine kadar kavukçuluk meslekî bir sınıftı. Min­yatürleri Nakkaş Osman tarafından çizi­len 990 (1582) tarihli Surnâme-i Hümâyun’da takyeciler, keçe külah yapanlar, sarıkçılar, arakçin dikicileri yani kavukçu ustaları gösterilmiştir. Minyatürdeki atölye-dükkânda ustalardan birinin ate­şi körükleme tasviri kavukların sıcak ka­lıplandığına İşaret etmektedir. Padişahların kavuğu Topkapı Sarayı’nda Sarık Odası veya Revan Odası denilen yer­de sarılırdı. 1829’da çıkarılan elbise ni-zamnâmesiyle çok değişik kavukların yerine düzenin sağlanması için fes giyilmesi kararlaştırılmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski