el-Külliyyat ü't-tıb Yazarı, Konuları, Özellikleri, Hakkında Bilgi

el-Külliyyât ü’t-tıb. İbn Rüşd’ün (ö. 595/1198) tıpla ilgili eseri.

İbn Rüşd’ün tıp alanında yazdığı yirmi üç eserden on dördü günümüze ulaşmış olup bunlardan İslâm dünyasında ve Batı’da en çok tanınmış olanı el-Küîliyyât ü’t-tıb veya kısaca el-Külliyyât’ı T. Batı literatüründe Colliget (“külliyyât” keli­mesinin bozulmuş şekli) diye anılan ese­rin yazılış tarihi bilinmemektedir. Günü­müze ulaşan nüshaları arasında açık fark­lar bulunduğundan yaygın kanaate göre müellif erken bir dönemde eserin ilk ver­siyonunu kaleme almış, daha sonra buna notlar ve açıklamalar ekleyerek yeni bir metin oluşturmuştur. Nitekim Bidâyetü’l-müctehid adlı eseri için de aynı du­rum söz konusudur. İçindeki atıflardan, el-Küîliyyât’m ilk yazılışının Ebû Mervân İbn Zühr’ün vefatından (557/1162) önce­ki bir tarihte gerçekleştiği anlaşılmakta­dır. Müel­lifin, eserini gözden geçirip ikinci redaksi­yonunu yapmasının ise Gırnata (Granada) nüshasının istinsahından sonraki bir ta­rihte (1187-1194) olduğu sanılmaktadır.

el-Külliyyât anatomi, sağlık, hastalık, semptomlar, İlâç ve besinler, koruyucu hekimlik ve tedavi konularına dair yedi ana bölümden (kitab) oluşur. Müellif tıp sanatının bölümlerini araştıranlar için bir giriş, bu sanatı uygulayanlar için de bir el kitabı olmak üzere kaleme aldığını bildir­diği eserde tıbbın genel konula­rını yani teorik yönünü ele almış, tek tek hastalıklarla ilgili görüşlerini ise ayrı bir eserde incelemeyi planlamış, fakat muh­temelen buna vakit bulamamıştır. Nite­kim eserin sonunda belirttiğine göre bu işi çağdaşı olan başka bir hekime, Endülüslü Ebû Mervân İbn Zühr’e havale etmiş, ondan, kendisinin el-Külliyyât’-ta gerçekleştirdiği yöntemi uygulayarak her organın yakalandığı hastalıkları ve bunların tedavi yöntemlerini anlatan bir eser yazmasını istemiştir.

İbn Rüşd, el-Külliyyât’ını ilk yazımın­da genellikle Câlînûs’un (Galen) görüşleri­ne bağlı kalmaya çalışırken son versiyo­nunda onu eleştirmiştir. Bu bağlamda toplar damarlarla atar damarların fonksi­yonu, beslenmede kalbin ve karaciğerin yeri, akciğerin hareketinin göğüsle ilişkisi, düşünce ve duyumda kalbin ve beynin ro­lü gibi Ortaçağ tıbbının tartışmalı konu­larında Câlînûs tıbbından farklı görüşler ortaya koymuş; tabii, biyolojik ve psiko­lojik güçler üzerinde durmuş; kan dolaşı­mında kalbin fonksiyonlarının önemini vurgulamış; organların organ olarak gö­revlerini yerine getirmeleri ve iradî hare­ketleri sağlamaları konusunda “inayet de­lili” doğrultusunda açıklamalar yapmıştır.

Bazı araştırmacılar, İngiliz bilgini Harvey’e izafe edilen büyük kan dolaşımını ondan önce İbn Rüşd’ün söz konusu etti­ğini düşünmektedir. XX. yüzyılın başında İspanyol oftalmolog Vincenz Fukala, Felix Platter ve Johannes Kepler’den çok önce İbn Rüşd’ün. Câlînûs’tan beri kabul edilen gö­zün ışığa duyarlı bölümünün göz bebeği olduğu fikrini reddederek bunun ağ taba­kası (retina) olduğunu tesbit ettiğini bil­dirmiş ve bu tesbitin modern oftalmolo­jinin oluşumunda önemli bir yer tuttuğu­nu belirtmiştir. Rodrigez Molero da el-Külliyyât’ın Rönesans döneminde yazılmış tıp kitap­larının özelliğini taşıdığını, bu bakımdan Câlînûs’un eserlerinden çok Vesale’in eserlerine benzediğini söylemektedir. Ona göre İbn Rüşd, bu eserinde geçmişte ka­bul edilmiş olan tıbbî kuralları tekrarla­maktan çok yeni bir yöntem geliştirmeye çalışmıştır.

Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre el-Külliyyât’m Arapça orijinalinin altı nüshası günümüze ulaşmıştır.

1. Haydarâbâd nüshası. Manfred Ulmann gibi bazı araştırmacıların atıf yaptığı bu nüs­ha 1930 yılından sonra kaybolmuştur.

2. Gırnata nüshası. Eksik bir nüsha olup 583 (1187) yılında müellif hayatta iken istinsah edil­miş, sonuna düşülen notta müellif nüshasiyla mukabele edildiği bildirilmiştir. Bazı İspanyol araştırmacıları bu nota dayanarak tashihlerin de müellife ait oldu­ğunu iddia etmişlerdir.

3. Madrid nüshası. Madrid Millî Kütüphanesi’nde bulunan nüsha 663 (1265) tarihinde istinsah edilmiştir.

4. Petersburg nüshası. 668’de (1270) istinsah edilmiş olup eserin tam nüshasıdır. Muhtemelen İbn Rüşd tarafından bu nüshaya eserin ikinci defa gözden geçirilmesi esnasında bazı önemli ilâveler yapılmıştır. Diğer nüs­halarda bulunmayan ekler sadece bir La­tince tercümesinde yer almaktadır.

5. İstanbul nüshası. Topkapı Sarayı Müzesi kütüphanesi’nde kayıtlı olan nüsha 1132 (1720) yılın­da istinsah edilmiştir.

6. Göttingen nüs­hası. Göttingen Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunan bu nüsha eserin bütününü içermemektedir. XV ve­ya XVI. yüzyılda istinsah edildiği sanılan bu nüshadaki bölümler el-Külliyyâ Cin ikinci yazılış dönemine aittir. Madrid ve Göttingen nüshaları ortak bir nüshadan istinsah edilmiş olmalıdır; Latince tercü­menin bir kısmı da bu metne dayanmak­tadır.

el-Külliyyât’ın Gırnata nüshası, ilk de­fa 1939 yılında General Franco Enstitüsü tarafından Cezayir’in Arâiş şehrinde fak­simile olarak basılmış, aynı baskı 1984’te Leknev’de tekrarlanmıştır. J. M. Forneas ve C. Alvarez de Morales. bu baskıyı esas alarak eseri 1987’de Madrid’de iki cilt halinde yeniden yayımlamışlardır. Eser, 1989’da Saîd Şeybân ve Ammâr et-Tâlibî tarafından tahkikli olarak neşre hazırlan­mış. Ebû Şâdîer-Rûbî bu çalışmayı gözden geçirerek Kahire’de neşretmiştir. Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, vefa­tının 800. yılı münasebetiyle düşünürün eserlerini seri halinde yayımlamayı karar­laştırmış, bu proje çerçevesinde Ahmed Mahfûz’un daha önceki baskılarını ve ter­cümelerini de göz önüne alarak eser üze­rinde yaptığı tahkik çalışması, Muham-med Âbid el-Câbirî’nin uzunca bir tak­dim yazısıyla birlikte basılmıştır (Beyrut 1999). Eserin başka bir neşri de Gırnata nüshasının bir kopyasına dayanıla­rak Muhammed b. Abdülcelîl Belkazîz ta­rafından gerçekleştirilmiştir.

el-Külliyyât değişik zamanlarda birkaç defa İbrânîce ve Latince’ye çevrilmiştir. İbrânîce’ye yapılan iki tercümeden ilki XIII. yüzyıla aittir. Bu tercüme önceleri Mois b. Tibbon’a nisbet edilirken sonraki araştırmalar mütercimin Jacob olduğu kanaatini güçlendirmiştir. İkinci tercüme ise XIV. yüzyılda Abarham ben Davud tarafından gerçekleştirilmiş­tir.

Eser ilk defa 1255 yılında (yazılışından yaklaşık altmış yıl sonra) Musevî asıllı Pa-doalı Bonacusa tarafından Latince’ye çevrilerek İbn Sînâ ve İbn Zühr’ün kitaplarıy­la birlikte Liber universalis de medicina başlığı altında 1482’de Venedik’te. 1S52′-de Strasbourg’da basılmış, sonraki dö­nemlerde deyeni baskıları yapılmıştır. Eserin geniş versiyonuna ait olan bu tam çeviride düşünüre nisbet edilen, ancak Arapça orijinalinde ve diğer tercümelerinde yer almayan bir de önsöz bulun­maktadır. Tercüme üzerinde son zaman­larda yapılan araştırmalar, şimdiye kadar İddia edilenin aksine eserin Arapça oriji­nalinden çevrildiği görüşünü güçlendir­miştir.

Jacob Mantino, el-Külliyyât’ın son bö­lümünden bazı bahisleri  İbrânîce çevirisinden Latince’ye ter­cüme etmiştir. Fransız asıllı Johannes Bruyerius Campegİus ise eserin 2 ve 6. bölümleriyle 7. bölümünden bir kısmını Latince’ye çevirmiş ve bu çeviri de Bona-cusa tercümesi içerisinde basılmıştır. modern Batı dillerine tam çevirisi henüz yapılmamıştır. F. J. Rodrigez Moleno. 1930 yılında hazırladı­ğı doktora çalışması çerçevesinde eserin anatomi ve sağlık bölümlerini İspanyol­ca’ya çevirmiş, ancak bu çeviri yayımlan­mamıştır. Esteban Torre 1974’te eserin önsözüyle birlikte anatomi ve sağlık bö­lümlerini İspanyolca’ya. J. Christoph Bür-gel de sağlık bölümünü Almanca’ya ter­cüme etmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski