İmam Mazenderani Kimdir, Hayatı, Görüşleri, Hakkında Bilgi

Şeyh Abdullah b. Muhammed Nasîr Gîlânî Mâzenderânî Necefî (1840-1912) İran Meşrutiyet hareketine büyük destek sağlayan Şiî müetehidi.

Günümüzde adı Âmül olan Barforûs’ta doğdu. İlk eğitimini İran’da aldıktan son­ra erken yaşta Şiî ulemâsından öğrenim görmek üzere Irak’a gitti. Önce Kerbelâ’-da Zeynelâbidîn Mâzenderânî ve Şeyh Ha­san Erdekânf den ders aldı, ardından ha­yatını geçireceği Necef e yerleşti. Burada Mehdî Kâşifülgıtâ ve Molla Muhammed îrevânî’den ders okudu, Şeyh Habîbullah Restî’nin Önde gelen talebesi ve halefi oldu. Hocası hayatta iken ders vermeye başladı, onun 1895’te vefatından sonra takipçilerinin büyük bir kısmı kendisine bağlandı. İrak’ta Şiîler’in önemli dinî mer­kezleri olan Necef, Kerbelâ ve Kâzımeyn gibi şehirlerde Gîlânî ve Mâzenderânîler tarafından merci-i taklîd kabul edildi. Kısa süre içinde şöhrete kavuştu. Meşrutiyet hareketi başladığında Necef’in en büyük müetehidi mevkiindeydi.

Mâzenderânî Meşrutiyet’i başından beri destekledi; Ahund Molla Horasanı ve Mir­za Hüseyin Halîlî Tahranı ile birlikte Meş­rutiyetçi müctehidler üçlüsünü teşkil etti. Bunların Necef’teki faaliyetleri, hareketin Tahran’daki önderleri olan Abdullah b. İsmail Bihbehânî ile Seyyid Muhammed Tabâtabâî’nin çalışmalarını destekledi. Osmanlı topraklarında bulunmanın sağ­ladığı nisbî bir dokunulmazlıktan fayda­lanan Mâzenderânî ve arkadaşları İran’a Meşrutiyetçilere destek olan ve onların muhaliflerini dine ihanetle suçlayan çok sayıda telgraf gönderdiler. Bu faaliyetleri Meşrutiyet’e dinî bir destek sağlamış ve halkın bu harekete katılmasında etkili olmuştur.

İran’daki bazı hadiselerde tesirli olma­larına rağmen Mâzenderânî ve arkadaş­larının Necef teki mevkileri başlangıçta zayıftı. Rakipleri olan Seyyid Kâzım Yezdrnin liderliğini yaptığı Meşrutiyet muha­lifleri hem Osmanlı idarecileri hem Necef’teki Arap Şiîleri tarafından destekle­niyordu. Bu muhalif grup kendilerine yö­nelik bir saldırı ihtimaliyle Mâzenderânî, Horasanı ve Tahrânî”nin cemaatle namaz­lara katılmakta tereddüt göstermelerine sebep olacak derecede güçlenmişti. Buna rağmen Mâzenderânî ve meslektaşları çalışmalarını sürdürmüş, Meşrutiyet’in doğru anlamı ve uygulan­ması hususunda yol gösterici telgraflar göndermişlerdir. Ekim 1907’de meclis, anayasa ekine ya­samanın şeriata uygun olması gerektiği­ne dair bir madde koyduğunda Mâzende­rânî ile Horasanı, dinsizliğin yayılmasını yasaklayacak bir maddenin daha eklen­mesini teklif eden bir telgraf yolladılar.

1908 baharında Şeyh Fazlullah Nûrî, İslâm’a aykırı olduğu gerekçesiyle Meş­rutiyet idaresine karşı açıkça muhalefet etmeye başladığında Mâzenderânî ve Ahund Molla Horasanı, Tahran’daki mes­lektaşlarına Nûrî’yi fesatçı olarak nitele­yen bir telgraf göndermiş, onun muha­lefete yapacağı katkıların dine aykırı ola­cağını belirtmişlerdi. Ayrıca Faz­lullah Nuri ile aynı görüşlere sahip bir müctehid olan Mirza Hasan Tebrîzî’yi de şeriatın bütün kurallarının uygulanması­nı istemesi sebebiyle eleştirdiler. Şeria­tın bütün unsurları ile tatbiki için gâib imamın dönüşünün beklenmesi gerekti­ğini ve bir meclis kurulmasının bu süre­de kaçınılmaz olarak güç kazanan kötü­lüğü azaltmak için zaruri olduğunu söy­lediler.

Haziran 1908’de meclisin kapatılması ve anayasanın ilgasının ardından İran’da­ki Meşrutiyetçi ulemâ susturulunca Mâ­zenderânî ve Necefteki meslektaşlarının önemi arttı. Gerçekten onların fetva ve açıklamaları ile Tebriz’deki silâhlı direniş, ilgasından bir yıl sonra anayasanın geri gelmesini sağladı. Kraliyet birliklerinin meclise saldırmak için toplandığı kendi­lerine haber verilince Mâzenderânî ve Horasanı biri Meşrutiyetçilerin anayasa­ya desteklerinin devam etmesini, diğeri, kraliyet birliklerine hitaben anayasaya karşı her türlü faaliyetin gâib imama kar­şı savaş açmaya eşit olduğunu bildiren iki telgraf gönderdiler.

Muhammed Ali Şah, 19 Haziran’da meclisi kapatmasındaki asıl sebebin din ve gerçek anayasa hakkındaki endişeleri olduğunu ifade eden bir telgraf yolladı­ğında Mâzenderânî ve arkadaşları buna cevap vererek şahın sorumluluklarını ye­rine getirip kendisini kanun ve anayasa ile bağlı kabul etmesini talep ettiler.

Tahran’da meclis kapatılırken İstan­bul’da II. Meşrutiyet ilân edilmişti. Bu ge­lişme Mâzenderânî ile Necefteki diğer Meşrutiyetçi ulemânın mevkiini güçlen­dirdi. Seyyid Kâzım Yezdî gözden düşer­ken Osmanlı Devleti ile Mâzenderânî ara­sında ilişkiler kuruldu. Mâzenderânî ve arkadaşlarının, İran anayasasının yeniden tesisi için Eylül 1908’de Sultan II. Abdülhamid’in müdahalede bulunması yönün­de çalıştıkları anlaşılmaktadır. Bu arada İngiliz diplo­matik temsilcileriyle de bir sonuç verme­yen bazı irtibatları oldu. Daha önemli bir bağlantı ise Necef ile, Osmanlı başşehrindeki Meşrutiyet taraf­tarı İranlılar’ın bir teşkilâtı olan Encümen-i Saadet arasında meydana geldi. Mâzenderânî ve Horasânînin çok sayıda basılıp dağıtılan fetva ve açıklamaları İran’a, özellikle de Tebriz’e Encümen-i Sa­adet vasıtasıyla gönderildi. Necef ve İs­tanbul arasındaki bu ilişki. Esedullah Memekâni’nin müctehidlerin temsilcisi ola­rak İstanbul’a gitmesiyle daha da güçlen­di.

Tebriz’deki direnişi destekleyen Mâzen­derânî ve arkadaşları bir defa daha Meşrutiyet’e düşmanlığı gâib imama karşı savaşa benzetmiş, Kerbelâ olayına işaret ederek Muhammed Ali Şah’a İtaatin Emevî Halifesi I. Yezîd’e itaate denk oldu­ğunu ve şah taraftan güçlerin Tebriz’i ab­luka altına almasının Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da konakladığı yere yapılan hücum­larla aynı şey sayıldığını ilân etmişlerdi. Daha sonra şahın devril­mesi için çağrıda bulunarak ve halkı vergi ödemekten menederek hedeflerini daha açık şekilde ortaya koydular.

Temmuz 1909’da İsfahan, Gîlân ve di­ğer merkezlerden ilerleyen meşrutiyetçi kuvvetler Tahran’ı ele geçirip şahı tahttan indirince Mâzenderânî ve meslektaşları­na bir teşekkür telgrafı gönderildi. Yeni­den açılan meclisin ilk oturumunda da şükran duyguları dile getirildi. Ancak Mâ­zenderânî ve Ahund Molla Horasânî’nin ilk mecliste dikkatini çeken dine aykırı eğilimler tekrar ortaya çıktı. Bunun üze­rine Haziran 1910’da Nâsır-i Mülk’e gönderdikleri bir telgrafta ateizme ve siyasî otoritelerin dine aykırı davranışlarına kar­şı müdahalede bulunulmamasını protes­to ettiler.

İngiltere’nin ve özellikle Rusya’nın gi­derek artan saldırgan tutumları İran’ın anayasal düzenine ciddi bir tehdit oluştur­maya başlayınca Mâzenderânî ve Ahund Molla Horasânî dikkatlerini dış tehlikeye Çevirdiler. Güney İran’da İngiliz idaresi al­tında güvenliği sağlama bahanesiyle kuv­vet oluşturma niyetini açıklayan bir İngi­liz muhtırasını protesto edip Rus malla­rını boykota çağıran fetvalar verdiler. Osmanlılar’la İranlılar1 birlikte harekete da­vet etmek ve Osmanlı sultanının önderli­ğinde bağımsız son iki müslüman devleti korumak için daha önce sessiz kalan ule­mâ ile bir araya geldiler. Temmuz 1911′-de Ruslar’ın İran’ı işgal edip Muhammed Ali Şah’ı tekrar tahta çıkarmaya çalışma­ları İtalyaniar’ın Libya’ya saldırısı ile aynı zamana rastlamıştı. Mâzenderânî ve arkadaşları, her iki işgali de kınayarak Sul­tan Mehmed Reşad’ı cihada çağıran ve İslâm dünyasının diğer bölgelerini daya­nışmaya davet eden telgraflar gönderdi­ler. Yalnız fetva vermekle yetinmeyen Mâzenderânî ve ulemâ Ruslar’a karşı bizzat cihad et­mek için yola çıktı; fakat önce Ahund Mol­la Horasânî’nin âni vefatı, ardından Tah­ran ulemâsı ve İran hükümetinden geri dönmeleri hususunda gelen telgraflar üzerine Kâzımeyn’den ileri gidemediler.

Mâzenderânî 4 Zilhicce 1330 (14 Kasım 1912) tarihinde Necef te vefat ettiğinde siyasî hedefleri büyük ölçüde gerçekleş­memiş olsa da Meşrutî yönetim Ca’ferî mezhebine göre çıkarılan kanunların siyasî iktidarın hâkimiyetinisınırlaması, özgür­lük ve eşitlik gibi modern siyasî kavram­ların Şiî ulemâsı tarafından anlaşılması büyük ölçüde sağlanmıştı. Mâzenderânî aynı zamanda, uzun yıllar etkisi sürecek olan Necef ulemâsının İran siyaseti üze­rindeki dinî yorumlarını miras bırakmış­tır.

Birçok beyannamesinin yanı sıra Mâ­zenderânî, bazı temel dinî yükümlülükler üzerine Ühbetü’l-%ûd fîyevmi’l-me’âd adlı Arapça bir eser ve fıkıhla kelâm sahalarında yayımlanmamış bazı risaleler kaleme almıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski