Kazaklar Kimdir, Tarihi, Hakkında Bilgi

Kazaklar. Orta Asya’da Hazar denizinden Çin sınırına kadar uzanan topraklarda yaşayan bir Türk topluluğu.

Müstakil bir topluluk olarak Kazaklar’ın ne zaman teşekkül ettiği ilim dünyasında hâlâ tartışılmaktadır. Genellikle Özbek Ebülhayr Han’a tâbi olmayan bir grup halkın Çu ve Talaş nehirleri arasında hâ­kimiyet kurmasıyla ortaya çıktıkları ka­bul edilir. Esasen etimolojisi hakkında da mutabakat bulunmayan, fakat “kendi ba­şına buyruk hareket eden yiğit, cesur, bekâr” anlamlarına da gelen Kazak adıyla anılmaya başlanan bu grup, zaman için­de Hazar’ın kuzeyinden Altaylar’a kadar uzanan geniş alana hâkim oldu. Dolayı­sıyla Kazaklar’ın bu isimle anılması etnik bir temele değil daha çok sosyal bir ge­rekçeye dayanmaktadır. Kazak tabirinin kullanımının XIV. yüzyıla kadar gittiği tesbit edilmiştir. En erken Rus seyyahları Kazaklar’ı önceleri Kırgız-Kazak(Kaisak) ola­rak adlandırırken XIX. yüzyıldan itibaren sadece Kırgız kelimesini kullanmışlardır.

İlk birleşik Kazak Hanlığı’nın XVI. yüzyıl başlarında Kasım Han tarafından kurul­masından sonra Kazak nüfusunun hızla arttığı, dolayısıyla artan nüfusun toprak ve otlak ihtiyacından dolayı ilerleyen yıl­larda sınırların genişlediği ve XVII. yüzyı­lın sonlarında neredeyse bugünkü Kaza­kistan sınırlarına ulaşıldığı bilinmektedir. Kazaklar, bu geniş toprakların idarî bas­kısını hafifletmeye yönelik üç “cüze” ay­rıldılar (küçük, orta ve büyük cüz; Kazaklar cüz kelimesini kullanırken Kazak olmayan­lar bunun yerine”orda” kelimesini kullan­maktadır). Prensipte hanlığın birliği de­vam etmekle beraber uygulamada bu du­rum baştaki hanın kabiliyet ve dirayetine göre değişiyordu. Nitekim Kasım ve Hak Nazar gibi güçlü hanlardan sonra cüzler müstakil olarak hareket etmeye başladı­lar. Zamanla bu grupların günlük hayat­larında kendi ileri gelenleri ve kabile ön­derleri han ve adamlarından daha etkili konuma geçti. İşlerin yürütülmesi töre esasına göre oluyordu. XVIII. yüzyıl öncesi Kazak toplumu böylece sakin göçebe ha­yatı yaşayan, hayvancılıkla uğraşan, gele­neksel kurumlan ve ahlâkî değerleri et­kin bir toplum özelliği taşımaktaydı.

XVIII ve XIX. yüzyıllarda Ruslar tedrîcî olarak Kazak topraklarında hâkimiyeti ele geçirmeye başladılar. Önce Sibirya ve Doğu ile olan ticaret yollarında güvenliği sağlama amacıyla başlayan bu süreç, da­ha sonra İngiltere’nin Hindistan’dan ku­zeye doğru yayılmasını da önlemeye yö­nelik bir siyasî nitelik kazandı. Kazak top­raklarındaki Rus hâkimiyeti beraberinde yeni idarî, içtimaî ve hukukî değişiklikleri de getirdi. 1822, 1824, 1867, 1868 ve 1891 düzenlemeleri 1917’ye kadar olan Rus yönetiminin temellerini oluşturuyor­du.

Kazak halkı arasında Rus İdaresinin en radikal değişim alanlarından biri toprak ve mülkiyet düzenlemeleriydi. Bütün top­raklar devlet malı ilân edilerek otlakların kullanım ve paylaşımı hükümet yönetici­lerinin eline bırakılırken Kazaklar da gö­çebe hayatını ve hayvancılığı bırakıp yer­leşik hayata ve ziraata zorlandılar. Bu du­rum geleneksel Kazak toplumunun eko­nomik ve sosyal yapısını bozdu. Rus yö­netimi ayrıca Kazaklar’ın elinden alınan toprakların bir kısmında Rus iskânını ger­çekleştirdi.

XIX. yüzyılda Kazaklar arasında başta İslâm olmak üzere farklı dinamiklerin et­kisiyle başka değişiklikler de yaşandı. Ka­zak toplumunda İslâmiyet genel olarak XVIM ve XIX. yüzyıllara kadar fazla etkili değildi. Başta yöneticiler olmak üzere ulemâ ve eşraf kendilerini müslüman ola­rak tanımlamakla birlikte halkın çoğun­luğu Şamanizm gibi geleneksel inançla­rına bağlı idiler. XVII. yüzyıldan itibaren İslâm merkezleriyle olan ilişkilerin artma­sı, müslüman sûfîlerin gayretlerinin yay­gınlaşması gibi gelişmeler Kazak bozkır­larında İslâmiyet’in yaygınlaşmasını hız­landırdı. Ancak bu dönemde kurumsal bir eğitim veya vakıf faaliyeti henüz baş­lamamıştı. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İslâm Kazaklar arasında önemli bir sosyal ve moral dinamik haline geldi. Orenburg gibi merkezlerde dinî okullar açıldı ve dinî eğitim yaygınlaşmaya baş­ladı. Ruslar’ın İslâmiyet’i kendi hâkimi­yetlerine bir engel olarak algılayıp karşı koyma çabalarına rağmen pek çok Kazak topluluğu gittikçe sosyal ve hukukî dü­zenlemelerini İslâmî prensiplere dayan­dırmaya başladı. Bu dönemde görülen ve modern Kazak milletine giden süreçte et­kili olan bir başka gelişme yeni bir aydın grubunun ortaya çıkmasıdır. Rus hâkimi­yetinin yok ettiği geleneksel Kazak aris­tokrasisinin yerini alan bu grup kendi içe­risinde seküler aydınlar ve muhafazakâr­lar olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Bunlar­dan ilki Rusya’ya sadık idareciler yetiştir­meyi amaçlayan Orenburg, Omsk ve Se-mipalatinsk’teki devlet okullarından ye­tişmiş kadrolardı. Diğer grup ise Kazak halkının geleneksel kültürünü korumak için geleneksel İslâmî öğretilere bağlılığı savunan, aynı zamanda Orta Asya ve Ta­tarlar arasında yaygınlık kazanan Cedîdciliği benimseyen aydınlardı. Her iki kesi­min de ortak olduğu husus Rus politika­larına karşı olmaktı.

190S yılındaki Rus devrimi Kazak siyasî hayatına yeni açılımlar ekledi. Din adam­larının desteğini alan aydınlar, Rus hükü­metinden siyasî ve kültürel faaliyet alan­larında daha hür hareket etme imtiyazı aldılar. Böylece siyasî partiler kuruldu, ga­zete ve dergi neşriyatı ndaki bazı kısıtla­malar kaldırıldı. Bu dönemde Kazaklar İs­lâm’ın Hıristiyanlık’la (Ortodoks) aynı hu­kukî çerçevede tanınmasını, kendilerin­den alınan toprakların iadesini ve Kazak topraklarında sadece Kazaklar’ın tam va­tandaşlık hakkına sahip olmasını talep etmeye başladılar. Bu arada diğer Türk topraklarında canlanan pantürkizm gibi fikirler Kazaklar arasında da yayılmaya başladı.

1916’da I. Dünya Savaşı sırasında Ruslar’a karşı büyük bir ayaklanma oldu. Gö­rünürdeki sebebi Ruslar’ın on sekiz-kırk üç yaş arasındaki erkekleri askere almak istemesiydi. Ancak arka planda Ruslar’ın toprak politikasına karşı duyulan uzun süreli rahatsızlık, vergilerin ağırlığı ve sa­vaş döneminde el konulan Kazak kaynak­larına duyulan tepki mevcuttu. Rus or­dusu büyük kayıplarla otoritesini tekrar sağladı, fakat Kazak-Rus ilişkileri bir da­ha bu gerginlikten kurtulamadı. Nitekim 1917 Bolşevik İhtilâli’nde Kazaklar çarlık düzeninin yıkılmasını büyük sevinçle karşıladılar. Hemen özerklik talepleri yüksel­di. Nisan 1917’de Orenburg’da ilk umumi Kazak kurultayı toplanarak resmen siyasî otonomi, idare ve okullarda Kazak Türkçesi’nin resmî dil olması talepleri günde­me getirildi. Bundan birkaç ay sonra top­lanan II ve III. Umumi Kazak kurultayla­rında ordu kurma, anayasa hazırlama ve seçim yapılması kararı alındı.

Bolşeviklerin iş başına gelmesinden sonra 20 Ağustos 1920’de Kazak Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Bunu 1936 yılında Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve aynı yıl Sov­yetler Birliği’ninkini model alan bir ana­yasanın kabulü izledi. İlk resmî komünist parti teşkilâtı, Bolşevikler tarafından Rus Komünist Partisi Kırgız Bölge Komitesi adı altında 1920’de teşkil edildi ve 1937 yılında Kazak Komünist Partisi adını aldı. Ancak partinin Moskova’ya bağımlılığı sürdü.

Moskova’nın kararıyla 1920’lerde başla­tılan ekonomik politikalar ve merkezî beş yıllık planlar neticesinde 1938’lerde taş­ra halkının % 98’i kolektif çiftliklere geti­rilmişti. Bu politikalar felâkete varan so­nuçlar doğurmuştur. Olumsuz çalışma şartları, açlık ve hastalık sebebiyle yak­laşık 1.5 milyon Kazak hayatını yitirmiştir.

Komünist Sovyet liderleri kabile gele­neğini yıkmayı, müslüman din adamları­nın etkisini yok etmeyi ve Ruslar’la iş bir­liği yapabilecek sadık bir seçkin kuşak ye­tiştirmeyi amaçlayan sosyal siyasetlerinin bir gereği olarak eğitim ve okuma yaz­ma kampanyaları başlattılar. İlkokuldan 1934’te kurulan Kazak Devlet Üniversi-tesi’ne kadar yayılan kapsamlı bir eğitim sistemi kuruldu. Sosyal siyasetin bir baş­ka önemli amacı da müslüman din adam­larının aktif muhalefetiyle toplumun ate­izm ve sekülerizme karşı gösterdiği pa­sif direnişi kırmaktı. Bu amaca ulaşmak için yetkililer cami ve medreseleri kapa­tarak karşı çıkanları tutukladılar. Bütün baskılara rağmen halkın büyük çoğunlu­ğu Müslümanlığını sürdürdü ve özellikle kırsal kesimlerde din adamları gizli olarak dinî faaliyetlerine devam etti.

Kazakistan’ın siyasî, ekonomik ve sos­yal gelişimi. II. Dünya Savaşı ile Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı 1991 yılı arasındaki dö­nemde Sovyet modelini izlemiştir. Kaza­kistan Komünist Partisi iktidar tekelini ve seçkinler teşkilâtı olma özelliğini koru­muştur. 1980’lerde nüfusun yaklaşık % S’i parti üyesiydi ve parti üyelerinin 35’i Kazak’tı. Parti ve devlet teşkilâtının üst yönetimiyle ağır sanayi ve ziraat gibi ekonominin ana faaliyet alanları Ruslar’ın kontrolündeydi. Dinmukhamed Qonaev’in Kazakistan Komünist Partisi sekreterliği döneminde (1964-1987) durum tedrîcen değişti ve Kazaklar’ın devlet yönetimine katılımı büyük ölçüde arttı.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından son­ra Kazakistan 1991 yılında bağımsızlığını ilân etti ve Sovyet sistemine tehdit ola­rak görüldüğü için bastırılan Kazak kim­liği kamusal alanın her alanında kendini göstermeye başladı.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski