Kebir Nedir, Ne Demek, Esmaül Hüsna el-Kebir İsminin Anlamı

Kebîr. Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “büyük ve cüsseli, ulu ve yüce olmak” mânasındaki kiber masdarından türemiş bir sıfat olup “büyük ve gövdeli, ulu ve yüce” demektir. Kebîr, esmâ-i hüsnâdan biri olarak “zâtının ve sıfatlarının mahiyeti bilinemeyecek kadar ulu” şek­linde tanımlanır. Kur’ân-ı Kerîm’de kiber kavramı on dokuz âyette Allah’ın zâtına veya sıfatlarına nisbet edilmektedir. Zât-ı ilâhiyyeye izafe edilenlerden altısı kebîr, biri doksan dokuz isim içinde yer alan mü-tekebbir, biri “azamet, yücelik ve hüküm­ranlık” anlamındaki kibriyâ kelimesidir. “Büyük, daha büyük, yegâne büyük” mâ­nasına gelen ve muhtelif hadis rivayetle­rinde Allah’a nisbet edilen ekber Kur’an’-da Cenâb-ı Hakk’in halk, rızâ, mak (gazab} gibi sıfatlarıyla bağlantılı olarak beş âyette yer alır. Bunlardan başka, fiil kalı­bında olmak üzere zât-ı ilâhiyyeyi yücelt­meyi (tekbîr) konu edinen dört ve Allah’ın âyetleri hakkında bilgisizce tartışanlarla yapmayacakları şeyleri söyleyenler için ilâhî gazabın büyük olduğunu ifade eden iki âyette kiber kavramı geçmektedir. Ke­bîr, doksan dokuz ismi içeren Tirmizî ve İbn Mâce rivayetlerinden sadece birincinin listesinde yer almıştır. Ayrıca kibriyâ kelimesi çeşitli hadis­lerde Allah’a nisbet edilmiştir. Tekbir alma çerçevesinde Hz. Peygamber’e izafe edilen sözlü ve fiilî sünnet riva­yetlerinin sayısı ise pek çoktur.

Âlimler, kebîrin ifade ettiği “cüsseli ve gövdeli olan” şeklindeki hacim büyüklüğü mânasının Allah’a nisbet edilemeyeceğini belirtmişlerdir. Esasen bu isim Kur’an’da yer aldığı âyetlerin beşinde “yüce, aş­kın” anlamındaki alî”, birinde de yine ay­nı mânaya gelen “müteâlî” ismiyle birlikte zikredilerek maddî büyüklüğün söz ko­nusu olmadığı vurgulanmıştır. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî Allah’ın gerçek mâbud, putların ise bâtıl şeyler olduğunu ifade eden âyetteki [Hac 22/62] alî-kebîr isimlerini, insanların gerek maddî ihtiyaç­ları olan geçim vasıtaları vb. hususların gerekse ebedî kurtuluşu sağlayan şefaat, dua ve ibadetlerin kabulü gibi mânevi ih­tiyaçlarının putlardan değil Allah’tan is­teneceği şeklinde mânalandirmıştır.

Hemen bütün İslâm âlimleri, kebîr is­minin muhtevasına tenzihi açıdan yakla­şarak “şanı yüce ve azameti büyük olan, kudret ve hükümranlığına sınır bulunma­yan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, yara­tılmışlara benzemeyen” şeklinde anlam vermişlerdir. Gazzâlî, “azamet sahibi” di­ye mânalandırdığı kebîr isminin temel an­lamının zât-t ilâhiyyenin kemalinden ibaret olduğunu kaydeder. Gazzâlî zatî ke­mali de varlığın kemaline irca eder ve bu­nu Allah’ın ezelî- ebedî olması ve her mev­cudun varlığının O’ndan kaynaklanması şeklinde yorumlar.

Kiber kavramının ism-i tafdîl sîgasıyla zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiği “Allahüek-ber” ifadesi, gerek dilciler gerek esmâ-i hüsnâ müelliflerince iki şekilde yorumlan­mıştır. İsm-i tafdîlin mukayeseli üstünlük ifade ettiğini göz önünde bulunduran âlimler ekbere “kebîr” anlamı vermişler­dir. Bazıları da Allah’a nisbet edilen kav­ramlarda mukayese ve iştirakin söz konu­su olmayacağını söyleyerek ekbere ism-i tafdîl mânası vermekte sakınca görmemiş ve bunun “her şeyden yüce. her şeye hâkim, hiçbir şeye benzemeyen” anlamı­na geldiğini belirtmişlerdir. Allah’ın zâtî-tenzihî isimleri grubu içinde mütalaa edilen kebîr alî, azîm, celîl ve müteâlî isimleriyle anlam yakınlığı içinde bulunur.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski