Kütahya Mevlevihanesi Tarihçe, Mimari, Hakkında Bilgi

Kütahya Mevlevîhânesi. XIV. yüzyılın sonunda kurulan ve XIX. yüzyılın sonlarında yeniden inşa edilen mevlevîhâne.

Kütahya il merkezinde Börekçiler ma­hallesinde Dönenler (eski Kapanaltı/Tahıl-pazan) meydanının güneybatısında yer alan mevlevîhâne, erken dönem mevlevîhâneleri olan Konya ve Afyonkarahi-sar’dan sonra üçüncü merkezdir. Şece­relere bani ve ilkpostnişin olarak geçmiş bulunan Celâleddin Ergun Çelebi’den (ö. 775/1373) dolayı Erguniyye Dergâhı, Er­gun Çelebi Zaviyesi ve Zâviye-i Erguniy­ye adlarıyla da bilinmektedir.

Kuruluşuyla ilgili rivayete göre mevle-vîhânenin çekirdeğini, 1237-1243 yılları arasında Emîr İmâdüddin Hezâr Dînârî tarafından inşa edilen Hezâr Dînârî Mes­cidi meydana getirmektedir. Önce Celâ­leddin Ergun Çelebi’nin, ardından diğer postnişinlerin buraya defnedilmesiyle adı geçen mescid Ergun Çelebi Türbesi’ne dönüşmüş, kuzeyine de semahane inşa edilip mevlevîhânenin ilk kuruluşu ger­çekleştirilmiştir.

Mevlevîhânenin şeceresi incelendiği za­man idaresinde açıklanamayan büyük boşluklar, dolayısıyla faaliyetinin kesildiği veya zayıf olduğu dönemler görülür. Şeyh vekili Hasan Ulvîel-Mevlevî’nin 1909 ta­rihli mektubunda, bani ve ükpostnişin Celâleddin Ergun Çelebi’den sonra oğlu Burhâneddin İlyas Çelebi ile amcazadesi Zeynüddin Çelebi’nin (ö. 827/1424) posta oturdukları, ancak Timur vak’ası, Kara-manoğullan istilâsı ve II. Yâkub Çelebi’nin ölümünün (832/1429) ardından Kütahya’­nın Osmanlılar’ın idaresine geçmesi üze­rine aileden mevlevîhâneyi idare eden İl­yas Paşa’nın evlâtlarının Konya ve başka yerlere göçüp mevlevîhânenin bir türbedara bırakıldığı anlatılmaktadır. 9S0’ye (1543) kadar geçen 125 yıla yakın süre boyunca boş kalan posta Kütahyalı İbra­him ve Mehmed dedeler oturup dergâhı tekrar faaliyete geçirmişlerdir. Bundan sonra dergâh 1601-1689 arasında, Mevlânâ Dergâhı’nın on yedinci postnişini III. Muhammed (Küçük) Arif Çelebi’nin kızı mesnevîhan Kâmile Hanım ile oğlu Hü­seyin Çelebi ve kızı şair Hâce Fatma Ha­nım tarafından yönetilmiştir. Dergâhın ilginç tarihi boyunca Karahisar Mevlevîhânesi’nde olduğu gibi burada da Şeyh Küçük Hüseyin Çelebi’nin yerine iki kadın vekâleten postnişinlik etmiştir. Postnişin listesine göre bunun arkasından mevle­vîhâneyi sonuna kadar Hüseyin Çelebi’­den gelen çelebiler idare etmiştir. Ancak arada yine yönetim boşlukları olmuştur. Meselâ 1791’de Abdürrahim Atâ Çelebi’­nin oğlu Mehmed Sâib Çelebi on bir ya­şındayken posta geçtiğinde ve 1895’te İdris Hamdi Çelebi’nin Ölümünden sonra küçük kardeşi Ergun ve oğlu Sâkıb büyü-yünceye kadar dergâh Hasan Ulvî, Âmil Çelebi, Ahmed Remzi Dede gibi vekiller tarafından yönetilmiştir. 1. Dünya Savaşı’nda Sâkıb Dede’nin Şam’daki Mevlevî alayına sadece on bir dervişle katılmış ol­ması, komşu âsitâneler olan Bursa’nın altmış yedi ve Karahisar’ın altmış üç der­vişle katıldığı göz önüne alınırsa Kütahya Mevlevîhânesi’nin bu dönemde nüfus ve faaliyet bakımından son derece zayıf du­rumda bulunduğunu gösterir.  

Sefîne-i Nefîse-i Mevieviyân’ın ya­zarı Mustafa Sâkıb Dede. Ali Nutkî ve Abdülbâki Nasır dedelerin babası olan Yenikapı Mevlevîhânesi postnişini Seyyid Ebûbekir Dede, Galata Mevlevîhânesi postnişini Kudretullah Dede’nin babası Yenikapı Mevlevîhânesi aşçıbaşısı Seyyid Ahmed Salih Dede, hattat-şair Pesendî Hacı Ali ve Cafer dedelerle şair Derviş Hüsam bu ocakta hizmet etmiş olan ünlü simaların bazılarıdır.

XIX. yüzyıldan önce mevlevîhânenin ne tür binaları ihtiva ettiği belli değildir. Ancak Ergun Çelebi’nin kurduğu kütüp­hane ile (Vahîd Paşa Kütüphanesi’ne nak­ledilmiştir) XV. yüzyılda inşa edilen Ey-demir Vakıf Hamamı’ndan meydana ge­len bir kuruluş olduğu bilinmektedir. Mevlevîhâne 1812’de onarım geçirmiş, 1814’te bitişiğindeki evin şeyhlerin harem-selâmliğı olarak vakfedilip külliyeye ilâve edilmesinden sonra 1838 -1839 yıl­larında yeniden inşa edilmiştir. 1841-1842’de Abdülmecid döneminde tekrar onarılmış, 1848’de postnişin Hacı Abdülkadir Efendi tarafından çeşmeleri tamir edilmiş, 1887-1889 yıllarında II. Abdül-hamid’in emri üzerine yeniden yaptırıl­mıştır. Zamanla harap olan yapılar top­luluğundan semahane 1959’da esaslı bir onarımla ve Dönenler Camii adıyla kulla­nılmaya başlanmış, 1964 ve 1972 yılların­daki onarım ve ilâvelerle günümüze inti­kal etmiştir.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulu­nan 1284 (1838) tarihli iki krokiye göre mevlevîhânenin yeniden düzenlenmesiy­le birlikte külliyenin cümle kapısı kuzey yönünde açılmış ve güneyde yer alan eski cümle kapısı muhtemelen hareme mah­sus bir arka kapı niteliğine dönüştürül­müştür. İki katlı, kare planlı bir çeşit çadır örtüsü çatının gizlediği bağdadî yalancı kubbe ile örtülü olması gereken ahşap karkasli, hımış semahanenin yan ve ön cephelerinde iki sıra dikdörtgen pencere açılmış ve kuzey cephesinin ortasındaki giriş kapısının üstüne galeri katından kullanılan, köşk denilen bir pencere yer­leştirilmiştir. Semahanenin ortasında yer alan iki kat yüksekliğindeki dairevî semâ meydanı, yuvarlak kesitli ve “nezr-i Mevlânâ” sayısına uygun olarak on sekiz sütunun taşıdığı bir bağdadî kubbe ile ör­tülüdür. Semahaneye girişi sağlayan kapı ile eksenindeki türbeye yapışık mihrabın iki yanında kesintiye uğrayan züvvâr mah­filleri meydana göre daha yüksektir. Ga­leri katına çıkışı sağlayan merdivenin adı geçen krokilerde gösterilmemesine kar­şılık bugün olduğu gibi kapının sağ tara­fında bulunduğu tahmin edilebilir.

Mevcut iki krokide ilkinde çadır örtülü, ikincisinde kırma çatılı olarak farklı örtü sistemleriyle gösterilen tek katlı, dikdört­gen planlı küçük türbenin bu tarihteki içi ve girişi hakkında yeterli bilgi yoktur. An­cak türbe girişinin semahanede olduğu gibi eski giriş yolu üzerinde ve harem bahçesine bakan doğu cephesinde bu­lunduğu söylenebilir Bu tarihlerde türbe ile semahanenin içten bağlantılı olmadığı anlaşılmaktadır.

Semahane- mescid dışarıdan kare plan­lı, iki katlı, üç tarafında iki sıra halinde pencereli, zemin katı kısmen kagir, üst katı ahşap yüksek bir yapıdır. Cephe or­tasında semahaneye girişi sağlayan çık­malı cümle kapısının üstünde İki çini lev­ha görülür. Alttaki büyük olanında kobalt mavi üzerine beyaz iri ta’lik hatla “Yâ Hazreti Ergun” yazılı olupketebesinde Halil Mahir imzası bulunmaktadır. Bu lev­ha 1887-1889 yenilemesinde konulmuş olmalıdır. Alttaki küçük levhada da lâci­vert üzerine mavi ve kiremit renkli rûmî spirallerle süslenmiş beyaz ta’likle “Yâ Hazret-i Mevlânâ” yazılı olup Cumhuri­yet dönemine aittir. Semahanenin iki yan cephesinde sadece altlı üstlü on dört dikdörtgen pencere, arka cephede ise güney köşesine yakın dış merdivenle ula­şılan ikinci kattaki kadınlar mahfilinin gi­riş kapısı dışında sağır bir cephe düzeni görülmektedir. İçten bağdadî yalancı bir kubbe ile örtülü semahanenin kiremitle kaplı kırma çatısının ortasına sekizgen planlı kasnakla yükseltilmiş, her yüzünde birer basık kemerli pencere olan, pirami­dal çatı ile örtülü bir fener kubbe otur­tulmuştur. Tepesinde ise destarlı sikkeli büyük bir bronz alem bulunur.

14,70 x 14,60 m. ölçülerinde kareye ya­kın bir alanı kaplayan semahanede düz tavanlı, iki katlı züvvâr mahfıliyle çevrili, sekiz ahşap direk ile taşman, yüksek kas-naklı bağdadî bir kubbe ile örtülü, 9 m. çapında dairevî bir semâ meydanı mekâ­nın merkezini teşkil eder. Bursa, Yeni-kapı, II. Manisa, Kahire âsitâneleriyle II. Samsun zaviyesi de böyle dairevî planlı, galeriyle çevrili ve kubbe ile örtülü orta semâ mekânına sahiptiler. Günümüzde bunlardan sadece Kütahya ve Kahire mevlevîhânelerinin semahaneleri ayak­tadır. Bu Özelliği sebebiyle Kütahya Mev-levîhânesi’nin semahanesi istisnaî bir ör­nek teşkil eder. Doğu ve batısından ya­rım daire şeklinde birer züvvâr sekisiyle çevrili, ahşap döşemeli semâ meydanının zemininin ortasında suyunun şifalı oldu­ğuna inanılan bir kuyu bulunmaktadır. Her katta sekizgen bir kesite sahip sekiz adet mermer taklidi boyalı direk Bursa kemerleriyle bağlanmıştır. Zemin ve ga­leri katı arasında cümle kapısının üstün­de on iki basamakla ulaşılan, ara katı bi­çiminde ahşap korkuluklarla çevrili bal­kon şeklinde asma bir mutrip mahfili bulunur. Mükebbire balkonuna İse galeri katının iki orta penceresinden çıkılmak­tadır.

Beşik kemerli ve üstü çiçek nakışlı mih­rap nişi semahanenin güneydoğu köşe-sindedir. Kapı ekseninde semahane ve türbe duvarlarında açılan sivri kemerler sayesinde iki mekân birbiriyle irtibatlı hale getirilerek mekânın asıl işlevi öne çıkarılmıştır. Türbe ve semahanenin bu ilişkisi nâdir görülen bir özelliktir. Mihra­bın sağ tarafına sivri piramit çatılı, te­pesi ve sövesi sarıya ve yeşile boyanmış, destarlı sikkeli ahşap bir minber konulmuştur. Türbe girişinin önündeki direk­te, altı sivri dilimli ve yuvarlak torna işi korkuluklu bir ahşap mesnevi kürsüsü asılıdır. Semahanenin güneybatı duva­rında II. Mahmud’un kabartmalı tuğrası, Halet Efendfnin 1227 (1812), Sultan Ab-dülmecid’in 1257(1841) tarihli tamir ki­tabeleri asılmıştır.

Semahanenin meydan çevresindeki dal­galı hareketli kemerler san, yeşil, mavi ve kiremit renkleri hâkim olan nakış ve hat tezyinatıyla çok ilgi çekicidir. Cümle kapısının önündeki ışınlı desenli, çıtalı tavanın ortasındaki oval göbeğin içinde yapraklarla çevrili, san ve beyaz natüra-list gül motifli bir kompozisyon yer alır. Mavi mermer taklitli direk başlıkları si­yah zemin üzerine “C” kıvrımlı sarı yap­raklı motifler ve bordo bir şeritle çevrili­dir. Zemin katın yeşil zeminli direk üstü boşluklarında, alttan zarif, san ve beyaz çiçekli girlandlarla çevrilmiş sehpa üze­rinde yağlı boya destarlı sikke motifleri görülür. Bu boşlukların üstündeki galeri tabanını meydana getiren san ve beyaz zeminli kuşakta, “Ey kâşif-i esrâr-ı Huda Mevlânâ” mısraı ile başlayan şiir, ta’likle yazılmış Farsça beyitler ve aralarında, destarlı sikkeli motifler üzerinde dikdört­gen kartuşlar içinde “Yâ Hazret-i Mevlâ­nâ” ibaresi bulunur. Kubbe kasnağını ta­şıyan sütun üstündeki boşluklarda gir­landlarla çevrili Ashâb-ı Kehf in isimleri yer alır. Galeri katında bulunan kemerin iç tarafındaki üç boyutlu yeşil – sarı zikzak ve sarı – mavi yaprak motiflerinin canlılığı dikkat çekicidir.

Süslemenin ağırlık noktasını kubbe ve kubbe kasnağı oluşturmaktadır. Kasnak eteğinde, ketebesi Ahmed Mahir Kütah-yavî Tekfurdağızâde imzalı, sülüs hatla yazılmış 1304 (1887) tarihli Âyetü’l-kürsî kuşağı dolanır. Kasnak pencerelerinin al­tında, perdeli yuvarlak nişler içinde seh­pa üzerinde destarlı sikkeli kalem işi mo­tifleri tekrarlanır; pencerelerin arasında kurdeleli girlandlar içinde “Allah”, “Mu-hammed” isimleriyle dört halifenin adı yazılıdır. Pencere üstünde bir sıra “C” ve “S” kıvrımlı iri yapraklar arasında sehpa üzerinde vazolu çiçek motifleri vardır. Kubbe göbeğinde de 1304 (1887) tarihli İri sülüs istifli îhlâs sûresi kompozisyonu mevcuttur. Naif sarı çiçek buketleri ara­sında kıvrımlı üzüm .dallarının yer aldığı zikzak motifli bir şerit bu yazının çevre­sinde dolanır.

Türbe semahaneden daha eski olup Beylikler veya Selçuklu dönemine kadar indirilebilir. Semahane XIX. yüzyılda esaslı onarımlar ve yenilemeler geçirdiğinden Önceki durumu hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir.

Semahane-mescid mekânının güney­batısına bitişik olan türbe 7.4 x 4,5 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapı olup ortada basit tromplarla geçilmiş bir kub­be ile örtülüdür. Türbe, S m. açıklıklı, ge­niş basık bir sivri kemerle semahaneye bağlanmıştır. Türbedeki duvar kalınlığı genelde 1 m. olup kalınlık doğu yönünde 1,35 metreye ulaşmaktadır. Mekân, batı ve güney duvarlarının ortasındaki beşik kemerli iki pencereden ışık almaktadır. Hamza Güner’e göre dergâhın banisi ve i!k postnişini Celâleddin Ergun Çelebi ile oğlu Burhâneddin İlyas. Zeynüddin Çe­lebi, Sâkıb Mustafa Dede, Kâmile, Hâce Fatma ve Havva hatunlar, şeyhlerden Mehmed Muhlis Çelebi, Ali Şâkir Çele­bi ve İsmail Hakkı Çelebi ile ailelerinden Mehmed ve Ebûbekir çelebiler. Fatma ve Halime Meliha hanımlar gibi şahısların sandukaları buradadır. İki kademeli, pi­ramidal çatılı türbe alaturka kiremitle örtülmüştür. Çok sayıda onanm geçirmiş olan türbenin mihrap nişi bulunmaması ve dikdörtgen planında mihrabın kıble yönünden hayli kaymış olması eski Hezâr Dînârî Mescidi olduğu rivayetiyle çeliş­mektedir.

1814’te Reîsülküttâb Galib Efendi, mevlevîhânenin bitişiğindeki evi harem-selâmlık olarak şeyhlerin ikametine tah­sis ettirmişti. Arşiv vaziyet krokilerine gö­re 1254 (1838) tarihli yenilemeden önce harem-selâmlık bölümünü, eski tekke kapısının sağındaki küçük hâmûşânın yanındaki harem kapısından girilen, ge­niş harem bahçesinin güneydoğusunda, yan yana uzun yamuk dikdörtgen planlı, kırma çatıyla örtülü iki mekân meydana getirmekteydi. 1838-1839 yıllarındaki ye­nilemede bu iki mekân yıkılıp yerlerine iki katlı büyük bir harem selâmlık, kuzeye doğru birbirine bitişik matbah-ı şerif, hela ve derviş hücreleri inşa edilmiştir.

İki katlı ahşap harem-selâmlık bölü­mü “L” şeklinde bir plana sahip, üst ka­tın şeyhe tahsis edildiği eski tekke kapı­sının sağındaki küçük hâmûşâna bitişik bir kapıyla ulaşılan batı bölümünün se­lâmlığa, doğu bölümünün hareme tahsis edildiği bir bölümlenme sergilemektey­di. Muhtemelen matbah-ı şerif ve derviş hücreleri gibi harem-selâmlık da 1887-1889 yenilemesinde farklı bir planda inşa edilmişti. Harap durumda olan bu ha­rem-selâmlık binası 1972’den sonra yık­tırılıp önündeki küçük hâmûşânla güney­deki eski tekke girişi kaldırılarak arsası park haline getirilmiştir.

Semahane İle birlikte II. Abdülhamid dönemindeki büyük onarımda değişik bir planla yeniden inşa edilen matbah-ı şerif ve derviş hücreleri birimi tekkelerin ka­patılmasından (1925) sonra harap duru­ma gelmiş ve 1964 yılında onarılarak bazı iç değişikliklerle Kızılay aşevi haline dö­nüştürülmüştür. Dikdörtgen planlı bina güneydoğusundaki Eydemir Hamams’na bitişik olarak inşa edilmiştir. Bugünkü du­rumda kagir cepheli yapıya, kuzey tarafa daha yakın olan kitabesi sökülmüş beşik kemerli kapı ile ulaşılmaktadır. Yapı, taş­kın profil ve kilit taşlı yedi beşik kemerli pencereye ve binayı çepeçevre dolanan iki sıra silmeli taş saçağa sahiptir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski