Osmanlı padişahlarına ait lakapların bir kısmı kendi dönemlerinde verilip resmi literatürde yer alırken bir kısmı da çok sonra ayırt edici vasıflarına göre takılmıştır. I. Murad için “Hudâvendigâr”, I. Bayezid için “Yıldırım”, II. Bayezid için “Velî” ve “Sofu”, I. Selim için “Yavuz” lakapları ya kendi dönemlerinde yahut hemen sonra ortaya çıkmıştır. II. Mehmed’in “Fâtih”, I. Süleyman için kullanılan “Kanunî”, II. Selim’in “Sarı” ve IV. Mehmed’in “Avcı” lakapları daha sonraki asırlarda ve özellikle XVIII ve XIX. yüzyıllarda yaygınlık kazanmıştır. Yalnız I. Süleyman için “Muhteşem” lakabı daha kendi döneminde Avrupa literatüründe yer etmiştir.
Osmanlı bürokrasisinde seyfiye, ilmiye ve kalemiye mesleklerinin teşekkülü ile birlikte meslek mensupları çeşitli özelliklerini yansıtan lakaplarla tanınmışlardır. Bilhassa kâtip zümreleri arasında aynı adı taşıyan birkaç kişiyi birbirinden ayırt edebilmek için kendilerinin birtakım resmî rumuzlarla anıldığı ve bunlardan bazılarının asıl adın kısaltması olduğu, daha sonra lakap haline dönüştüğü dikkati çekmektedir. Meselâ Ayn Ali Efendi, Lâm Ali Çelebi, Dâl Mehmed Çelebi gibi örnekler yanında Feridun (Ahmed), Âlî (Gelibolulu Mustafa ve Mehmed Emin Âlî Paşa), İzzî (Süleyman), Subhî (Mehmed), Râgıb (Mehmed), Cevdet (Ahmed) gibi tanınmış şahsiyetlerin lakapları zamanla âdeta kendi asıl adlarının yerini atmıştır. Osmanldar da mesleklerin babadan oğula geçmesi gelenek olduğundan bir iki nesilden itibaren lakapların sonuna zadeler veya oğullan” eklenmeye başlanmıştır.
Başta vezîriâzam olmak üzere Osmanlı devlet erkânının hemen her birinin bir lakabı bulunmaktadır.[Sokullu, Pîrî, Kuyucu, Lala, Köprülü, Topal, Melek, Zurna-zen, Boynueğri, Elmas, Arabacı, Sürmeli vb.; bunlar için bk. Danişmend, V, 7-108] Osmanlı bürokrasisinde özellikle defterdarlara verilen “Mezbele-turpu” Mahmud Efendi, “Yahni kapan ” Aödürrahim Efendi, “Gizli-sıtma” Hacı İbrahim Efendi, “Ekin-iti” Seyyid Feyzullah Efendi, “Sopa-salan” Kâmil Ahmed Efendi gibi lakapların her birinin veriliş hikâyesi Dulunmaktadır.
Osmanlı ulemâsının genel olarak lakaplarına bakıldığında Fenârîzâde, Çivizâde, Dürrîzâde, Arapzâde gibi aileye nîsbetlerinin ön plana çıktığı görülmektedir, Osmanlı döneminde kaleme alınmış bazı tabakat kitaplarında ulemâ biyografileri yazılırken isim tertibinde farklı kullanılışlara yer verilmiş, Atâî biyografi bend-lerinde ismi öne alırken Şeyhî özellikle lakabı ön plana çıkarmıştır. Burada ulemânın lakapları kaydedilirken çoğunun mensup olduğu şehre göre anıldığı dikkati çeker. Bu dönemde devlet erkânının lakapların doğum yerine, aile mesleğine veya sanat alışkanlığına göre verildiği görülmektedir.
Osmanlı geleneğinde özellikle ilmiye mesleğinde belli başlı isimlere ait yaygın olarak kullanılan lakaplar vardır. Ahmed’in “Şemseddin”, Ali’nin “Alâeddin”, Hüseyin’in “Hüsâmeddin”, Mahmud’un. “Bedreddin”, Mustafa’nın “Muslihuddin”, Yûsuf un “Sinâneddin” veya “Ziyâeddin”, İbrahim’in Tâceddin”, İlyas’ın “Fahreddin” veya “Şücâüddin” ile kullanılması yaygındır. Lakaplar, coğrafyanın veya ortamın değişmesiyle Türkçe’den Arapça ve Farsça’ya da dönüşebiliyordu. Konya’da “Kemikoğulları” ailesinin Şam’a yerleşince aynı anlama gelen “Azmzâdeler” diye meşhur olduğu bilinmektedir.
Anadolu’da ailelerin sülâle veya soy adı olarak mutlaka bir lakabı vardı. Ancak bu lakap çekirdek aileye değil birbiriyle akrabalık bağı olan bir sülâleye aitti. Bu sebeple Anadolu kasaba ve şehirlerinde hemen herkes birbirini lakabından tanırdı. Cumhuriyet’in ilkyıllannda ve soyadı kanununun kabulünün (1934) ardından uzun süre devam eden bu. gelenek son otuz-kırk yılda yaşanan yoğun göç olgusu ile giderek kaybolmuştur. Diğer taraftan uygun olan bazı lakaplar aynen veya bazı değişikliklerle soyadı olarak da alınmıştır.
Ortaçağ İslâm ve Türk şehirlerinin tarihî, fizikî ve toplumsal özelliklerine göre birer sıfatla anılması yaygın bir gelenekti, Mekke-i Mükerreme, Medîne-i Münevvere, Kudüs-i şerif gibi kutsal şehirlere ait özel sıfatlar dışında diğerlerinde “dâr” ile başlayıp Arapça bir terkip halinde “dâ-rülceJâJ” (Erzurum), “dârülemân”(İsfahan, Tercan), “dârülfahr” (Diyarbekir), “dârül-feth, dârülmülk” (Kayseri ve Konya), “dâ-rülfeyz” (Harput), “dârüliz” (Amasya), “dârûnnasr” (Erzincan), “medînetÜSSelâm” ve “dârüsselâm” (Bağdat), “dârüssugr” (Antakya) vb. nitelemelere de rastlanır.
TDV İslâm Ansiklopedisi