Livaül Hamd Ne Demek, Livaül Hamd Sancağı Nedir, Hakkında Bilgi

Livâü’l-hamd. Hz. Peygamber’in kıyamet gününde sahip olup müminleri himayesi altına alacağı manevî nitelikli sancak.

Sözlükte “övmek” anlamına gelen hamd ile “sancak, bayrak” mânasmdaki liva ke­limesinden oluşan livâü’l-hamd İslâm li­teratüründe, kıyamet gününde hesabın başlamasından önce herkesin sıkıntıda bulunduğu bir sırada Hz. Muhammed’in müminlerin altında toplanacağı sancağını ifade eder. Livâü’l-hamd terkibi Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamakla birlikte müteahhir dönem İslâmî eserlerde İsrâ süresindeki bir âyet­te geçen (17/79) “makâm-ı mahmûd” ter­kibiyle bağlantı kurup bazı hadis rivayet­lerine dayanmak suretiyle bu tabir litera­türe mal edilmiştir. “Gecenin bir kısmın­da uykudan kalkıp sana mahsus ihtiyarî bir ibadet olarak namaz kıl! Böylece rabbinin seni övgüye lâyık bir makama yük­selteceğini umabilirsin” mealindeki âyet­te yer alan “makâm-ı mahmûd”un açık­lanması sırasında müteahhir döneme ka­dar tefsir kitaplarında Livâü’l-hamd tabi­rine atıf yapılmamıştır. Taberî, makâm-ı mahmûdun Hz.Peygamber’e kıyamet gününde verilecek geniş alanlı şefaat yet­kisinden ibaret olduğunu söylemiş Mâtürîdî bu mânaya da ihtimal vermekle birlikte biz­zat Resûlullah’ın yahut bütün insanların beğenip takdir edeceği manevî bir ma­kam olabileceğini belirtmiş. Zemahşerî ve Râzî de benzer açıklamalarda bulunmuştur. Zemahşerî’nin tefsirinde İbn Abbas’tan nakledilen bir yorum içinde livâü’l-hamd terkibi geçmektedir. İbn Kesîr de âyetle ilgili açıklamalarında Hz. Peygamber’in bü­tün insanların altında yer alacağı bir liva­sını anmıştır.

Ahmed b. Hanbel’İn Müsned’inde, ay­rıca Dârimî ile Tlrmizî’nin es-Sünen’lerinde “Hz. Peygamber’in Üstünlüğü” adıyla açtıkları bablarda ve “Şefaatin Beyanı” başlığı altında İbn Mâce’nin es-Sünen’inde rivayet edilen hadislerde livâü’l-hamd tabiri yer almaktadır. Bu rivayetlerde Resûl-i Ekrem, kendisinin Allah’ın habibi ve Âdem evlâtlarının en değerlisi (seyyid) ol­duğunu, kıyametin vukuu sırasında kab­rinden ilk çıkacak kişinin kendisi olacağını, Âdem’den itibaren bütün peygamberle­rin altında yer alacakları livâü’l-hamdin kendi elinde bulunacağını, fakat bütün bunlarla övünmediğini ifade etmektedir. Bu rivayetlerin hepsinde Re­sûlullah’ın şefaat özelliğine temas edil­mekte, bir kısmında da “şefâat-i kübrâ” diye tanınan ve kıyamette hesap öncesin­deki uzun bekleyiş sıkıntısından bütün in­sanların kurtulması için, hiçbir peygam­berin cesaret edemeyip sadece kendisi­nin Cenâb-ı Hakk’a niyazını ve bunun ka­bulünü ifade eden hadis metnine de yer verilmektedir. Bu tür rivayetlerde geçen ve peygamberler arasında fazilet mukaye­sesini andıran ifadeler aslında Ebû Hüreyre’den nakledilen, “Peygamberler arasın­da ayırım yapmayın” hadisiyle çe­lişir gibi görünse de Resûl-i Ekrem’in, “Bununla övünmüyorum” şeklindeki sözü bunun bir karşılaştırma amacı taşımadı­ğını, sadece Allah’ın kendisine lütfettiği nimetleri haber vermeye yönelik oldu­ğunu belirtmektedir.

Hadislerde ve diğer kaynaklarda livâü’l-hamdin niteliğine dair herhangi bir be­yan bulunmamaktadır. Livâü’l-hamdin yer aldığı hadislerin muhtevasına Hz. Pey­gamber’in şefaat özelliğinin hâkim oldu­ğuna bakarak bu tabirin Resûlullah’ın ge­nelde bütün insanlara, özel olarak da ken­di ümmetine yönelik manevî bir himayesi, şefaat ve şefkati mânasına geldiği gibi insanlığa yönelik şefaat talebini sunacağı sırada Allah tarafından ilham edilecek ve O’na sunulacak eşsiz hamd ve niyaz mâ­nasında Allah’a ait olabileceğini de söyle­mek mümkündür. Peygamberler silsile­sinin sonuncusu Hz. Muhammed olduğu­na göre onun, ataları sayılan diğer peygamberleri kıyamet işlemlerinin bitimine kadar hamd sancağı çerçevesinde misafir etmesi normal telakki edilecek bir hu­sustur.

Bazı Şîa kaynaklarında livâü’l-hamd Hz. Ali ile ilişkilendirilerek olağan üstü ni­teliklerle tasvir edilmiş ve kıyamet gü­nünde Hz. Ali’nin elinde olacağı ifade edil­miş, bunun için Sünnî literatürden bazı kaynaklara da atıfta bulunulmuştur. Ancak İslâm’ın genel ilkeleri ve güvenilir kaynakları karşısında bu tür yaklaşımla­rın isabetli telakki edilmesi mümkün gö­rünmemektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski