Makâmât-ı erbaa. Mescid-i Haram’da dört büyük Sünnî mezhebin mensuplarına ayrı cemaatler halinde namaz kıldıran imamlara ait yerleri ifade eden tâbir.
Aynı anlamda mevâkıfü’l-eîmme terkibi de kullanılır. Bu uygulamanın hangi tarihte başladığı ve mezhep imamlarına ait makamların üzerinde yer alan binaların hangi dönemde inşa edildiği kesin olarak bilinmemektedir. Eyüb Sabri Paşa. 663 (1265) yılında Mekke’de Hanefî, Şafiî, Mâliki ve Hanbelî mezhepleri için birer imam tayin edildiğini, bu imamların vakit namazlarını kendileri için belirlenen yerlerde kıldırmalarına karar verildiğini ifade ederek bu makamların üzerindeki yapıların büyük ihtimalle Mısır Bahri Memlükleri Sultanı I. Baybars döneminde (1260-1277) inşa edilmiş olabileceğini belirtir. Ancak İbn Cübeyr’in (ö. 614/1217), Mescid-i Harâm’da dört büyük Sünnî mezhep mensuplarının ve Zeydîler’in ayrı cemaatler halinde vakit namazlarını kıldıklarını bildirerek bu makamlardan bahsetmesi ve Takıyyüddin el-Fâsî’nin 497’de (1104) Hanefî ve Mâliki makamlarının, 540’lı (1145) yıllarda Hanbelî makamının mevcut olduğunu gösteren işaretlere rastlandığı şeklindeki ifadelen dikkate alındığında bu makamların V (XI) veya VI. (XII.) yüzyıllarda ihdas edilmiş olduğu söylenebilir. Şafiî makamı Kabe’nin doğusunda Hacerülesved ile Rüknüşşâmî arasında makâm-ı İbrahim’in arkasında, Hanefî makamı Kabe’nin kuzeyinde Rüknüşşâmî ile Rüknülgarbî arasında altın oluğun karşısında, Mâliki makamı Kabe’nin batısında Rüknülgarbî ile Rüknülyemânî arasındaydı. Hanbelî makamı ise ilk olarak tavaf alanının sınırı üzerinde Hacerülesved’in karşısında zemzem kuyusuna yakın bir yerde iken Şafiî cemaatinin saf düzenini engellediği gerekçesiyle II. Abdülhamid döneminde 1884’te güney tarafına. Rüknülyemânî ile Hacerülesved’in arasına alınmıştır.
Memlûk Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Ferec devrinde 807 (1404-1405) yılında onarılarak yeniden yaptırılan Şafiî. Mâlikîve Hanbelî makamları iki taş sütun üzerine yapılan bir kemerden ibaretti. Şâfıî makamında iki sütun arasında herhangi bir yapı mevcut değilken Mâlikî ve Hanbelî makamlarında iki sütunun arasındaki yapının ortasında mihrap bulunuyordu.801 -802 (1399-1400) yıllarında tekrar inşa edilen Hanefî makamı ise dört taş sütun üzerine kurulmuş olup üstü kapalıydı ve öndeki iki direk arasında mermerden bir mihrap vardı.
Kabe’nin çevresindeki bu makamlar bazı Osmanlı padişahları tarafından onarılarak yeniden yaptırıldı. Hanefî makamı Kanunî Sultan Süleyman döneminde 947′-de (1540) iki kat halinde inşa edilerek cemaatin tekbirleri daha rahat işitmesine imkân sağlamak için üst kat müezzinlere ayrıldı. Mâlikîve Hanbelî makamları sekizgen şeklindeki dört sütun halinde tekrar yaptırılarak üzerine ahşap bir çatı ilâve edildi. Sultan Abdülaziz devrinde Hanbelî ve Mâlikî makamlarının çatıları yenilendi; Hanefî makamında yapılan onarımla batı ve doğu taraflarındaki direkler yükseltilerek mevcut iki kemer tek kemer haline getirildi.
Kaynaklarda Zeydîler’e ait ayrı bir makamın bulunduğu zikredilmemekle birlikte Mescid-i Harâm’da müstakil bir cemaat teşkil ettikleri bilinen bu mezhep mensuplarına ait bir yerin olması kuvvetle muhtemeldir. Nâdir Şah’ın, Ca’feriyye’-nin beşinci mezhep olarak tanınıp bu mezhep adına Harem’de bir makam inşa edilmesi için Osmanlı Devleti nezdindeki teşebbüsleri İse başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Makâmât-ı erbaanın bulunduğu dönemlerde ayrı ayrı oluşturulan cemaatlerde hangi mezhep imamının namaza Önce başladığı konusunda farklı rivayetler ve uygulamalar söz konusudur. İbn Cübeyr akşam namazı dışındaki vakit namazlarını önce Şâfiîler’in, ardından sırasıyla Mâlikîler, Hanefîler ve Hanbelîler’in kıldığını belirtirken İbn Battûta önce Şâfiîler’in başladığını, daha sonra sırasıyla Mâlikîler, Hanbelîler ve Hanefî-ler’in kıldığını ifade eder. Takıyyüddin el-Fâsî ilk olarak Şâfiîler’in, ardından sırasıyla Hanefîler, Mâlikîler ve Hanbelîler’in kıldığını ve 790 (1388) yılından itibaren Hanefîler’in Mâlikîler’den önce kılmaya başladığını belirtmektedir. Daha sonraki eserlerde ise önce Hanefîler’in. ardından sırasıyla Mâlikîler. Şâfiîler ve Hanbelîler’in kıldığı, sadece sabah namazında önce Şâfiîler’in, son olarak da Hanefîler’in namaza durduğu kaydedilmektedir. Akşam namazı, vaktin darlığı sebebiyle bütün mezhep mensupları tarafından ayrı cemaatler halinde aynı anda kılınıyordu. Ancak imam ve müezzinlerin seslerinin birbirine karışması yüzünden namazı bozacak durumların ortaya çıkması üzerine Memlûk Sultanı el-Melikü’n-Nâsır Ferec’in emriyle 811 (1408) yılından itibaren akşam namazları tek cemaat halinde Şafiî mezhebine mensup imam tarafından kıldırılmaya başlandı. Ancak bu uygulamaya Memlûk Sultanı el-Melikü’l-Müeyyed Şeyh el-Mahmûdî tarafından 816’da (1413) son verilerek mezhep mensuplarının akşam namazlarını kendi imamlarının arkasında ayrı cemaatler halinde kılmalarına izin verildi. İbn Zahîre (ö. 960/1553), kendi döneminde Hanefî ve Şafiî mezhebi mensuplarının akşam namazını aynı anda kıldıklarını, bu uygulamanın bazı karışıklıklara yol açması sebebiyle durumun Kanunî Sultan Süleyman’a bildirilmesi üzerine 931 (1525) yılı sonlarında akşam namazına önce Hanefî imamının başlamasına karar verildiğini belirtir.
Fıkıh âlimleri, halkın cemaate katılma konusunda gevşeklik göstermesine engel olmak için daimî imamı bulunan camilerde cemaatle namazın tekrarlanması mekruh sayılmıştır. Aralarında İbn Âbidîn’in de bulunduğu bazı fakihler mahalle mescidinde cemaatle kılınan namazın tekrarının mekruh, yol üstünde veya çarşıda bulunan camilerde ise caiz kabul edilmesinden hareketle, Mekke ve Medine mescidlerinin de yol üstü veya çarşı camisi hükmünde sayılması gerektiği için bu mescidlerde birden fazla cemaat oluşturulmasının caiz olacağı görüşündedir. Ayrıca bu konu, farklı mezhebe mensup bir imama uyarak kılınan namazın hükmü açısından da ele alınmış, her mezhep mensubunun kendi imamına uyması gerektiği dikkate alınarak aynı mescidde birden fazla cemaatin oluşması caiz kabul edilmiştir. Mescid-i Harâm’da mezheplerin vakit namazlarını ayrı cemaatler halinde kılmaları uygulamasına Abdüla-zîzb. Suûd döneminde 1343 (1924-25) yılında son verilmiş ve Kabe çevresinde bulunan mezhep imamlarına ait makamlar kaldırılmıştır.
TDV İslâm Ansiklopedisi