Eskiçağ’larda daha çok kuvvetli bir askerî üs özelliği taşıyan Malatya Ortaçağ’larda giderek gelişme gösteren bir şehir haline geldi. Arap coğrafyacısı İstahrî X. yüzyılda Malatya’yı büyük bir şehir olarak tasvir eder. Etrafı dağlarla çevrili olan şehirde asma, badem ve ceviz ağaçlarının bol olduğunu, toprağında hem sıcak hem soğuk bölge tahıllarının yetiştirildiğini söyler. Hamdullah el-Müstevfî XIV. yüzyılda Malatya’yı kuvvetli bir kalesi olan, otlakları meşhur, mısır, pamuk ve çeşitli meyvelerin yetiştirildiği güzel bir şehir olarak anlatır. Zekeriyyâ el-Kazvînî’-nin Âsârü’l-biîâd’ında Rum ülkesinde bulunan bu meşhur şehirdeki bir dağdan beyaz bir su fışkırdığı ve Fırat nehrinin bölgedeki ziraatı zenginleştirdiği anlatılır. İbnü’l-Adîm ise müslümanların elinde olan Malatya’nın mâmur, büyük ve bol suya sahip, kendini koruyabilen bir şehir olduğunu kaydetmektedir. Osmanlı idaresi altına girdikten hemen sonra yapılan bir tahrire göre Malatya’da yirmi yedisi müslüman, dördü gayri müsüm iskânına açık otuz bir mahalle vardı. Toplam hâne sayısı 1132 olup bunun 947’sini müslümanlar, 185’ini hıristiyanlar oluşturuyordu. Bu rakamlara göre şehirde 6000-6500 dolayında bir nüfus bulunuyordu. Fizikî yapı ve nüfus hacmiyle Malatya orta büyüklükteki şehirler kategorisinin alt seviyelerinde yer almaktaydı. 925’te (1519) yapılan bu resmî tesbitler bundan kırk yıl sonraki sayımlarda da çok büyük bir farklılık göstermemektedir. 967 (1560) sayımına göre şehirde yirmi dokuz müslüman, dört hıristiyan mahallesinde toplam 1563 hâne vardı. Bunun 1233’ünü müslümanlar teşkil ediyordu. Toplam nüfus ise tahminen 8000 dolayına ulaşmaktaydı. XVI. yüzyıl boyunca şehrin fizikî yapısı ve nüfusu durgun bir seyir takip etmişti. Bu dönemde en büyük mahalleleri Câmi-i Kebîr, Mescid-i Atabey, Mescid-i Hasan Bey, Mescid-i Kûçek, Bâb-ı Meşak adlarını taşıyordu. Şehir XVII ve XVIII. yüzyıllarda da beklendiği ölçüde gelişme gösteremedi. 1028-1034 (1619-1625) yıllarına ait avarız kayıtlarını ihtiva eden bir deftere göre avârızhâne sayısı 330 kadardı. Bu da yaklaşık 15.000’e ulaşan bir nüfusa işaret etmektedir. 1619’da Sivas’tan Malatya’ya gelen Polonyalı Simeon surlarla çevrili, bol meyve mahsulü olan şehirde ahali bağ bozumu için yazlık mahalle gittiğinden dolayı bekçiden başka kimseyi göremediğinden bahseder. 100 Ermeni hanesi bulunduğunu söyleyen seyyah ucuzluk ve bolluktan söz eder. Kâtib Çelebi’nin İbrahim Müteferrika’nın ilâvelerini de ihtiva eden Ciftannümâ’sında Malatya bayındır ve büyük bir şehir olarak gösterilir. Dağların eteğinde uzayıp giden bahçeleriyle bol suları methedilir.
IV. Murad’ın silâhdarı Mustafa Paşa’nin burada yaptırdığı han, şehrin yakınında Kirkgöz denilen kantarmalı köprü, 1646′-da Melek Ahmed Paşa tarafından tamir ettirilmiş olan ve halk arasında Battal Ga-zi’nin doğduğu ev olduğuna inanılan yapı zikredilir. Malatya ve civarına dair en geniş bilgiyi veren Evliya Çelebi, 1065’te (1655) gördüğü Malatya’yı yedisinde Er-meniler’in de ikamet ettiği otuz iki mahallesi, çevresinin uzunluğuSlOOadım olan kalesi, on iki camisi, yirmi mescidi, tekkeleri, bir çarşısı, on bir sarayı, Silâh-dar Hanı, yedi sebili, yedi hamamı, mektepleri, çevresindekilerle birlikte yedi kilisesi, pabuççu ve bezzazların kaldığı bekâr odalarıyla anlatır. Şehrin 5265 tek veya iki katlı kagir hanesinden 300’ünün kale içinde yer aldığını, kale dışındaki evlerin ise büyük bir varoşu oluşturduğunu, mahallelerin gece kapatılan kapıları bulunduğunu yazar. Ahalinin yazın göçtüğü Aspuzu’da da cami, medrese, çocuk mektepleri gibi binalar ve her türlü meyvenin yetiştiği 700-800 bağ, 300 kadar fıskiyeli ve havuzlu ayan ve kibar evleri mevcuttur. 1067(1657) tarihli bir şer’iyye sicil defterinde yer alan bilgiler, Evliya Çelebi’nin verdiği mahalle sayısını doğrulamakla birlikte ev sayısının abartılı olduğuna işaret eder. Buna göre Malatya’da otuz beş mahalle (biri karışık, ikisigayri müslim. otuz iki müslüman mahallesi), 293 avârızhâne vardı. Bu da şehirde 14.000 dolayında nüfusun mevcut bulunduğunu gösterir. XVIII. yüzyılın ilk çeyreğinde ise mahalle sayısının XVII. yüzyıldaki rakamlarla hemen hemen aynı kaldığı (otuz iki-otuzdört mahalle), avârızhâne sayısının ise biraz arttığı (368-372 dolayında) tesbit edilmektedir. Buna göre tahminî nüfusunun 18.000 civarında kaldığı söylenebilir.
Malatya’nın XIX. yüzyıldaki durumu hakkında çok sayıda seyyah veya görevli bilgi vermektedir. 183S’te Anadolu’da yaptığı gezi sırasında Malatya’ya uğramış olan İngilizler’in Erzurum konsolosu J. Brant harap halde gördüğü eski Malatya’nın yazlık kısımla birlikte 2800’ü Türk, 1123’ü Ermeni olan 3923 hanesi bulunduğunu, aşiret eşkıyalıklarının, veba-kolera gibi hastalıkların nüfusun azalmasına sebep olduğunu yazmıştır. Tesbitlerine göre çoğu kısımları yıkılmış olan surları, basit kerpiçten yapılma evleri bulunmakta, sadece iki cami ve iki kervansaray dikkati çekmektedir. 1838’de Hafız Paşa ile birlikte uzun süre Malatya’da kalan Alman Mareşali Moltke, şehrin Nizip harbi öncesi Osmanlı ordusunun kışlağı haline gelmesini ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. 5000 kadar kerpiçten yapılma düz damlı evleri olan bu önemli şehrin ahalisi yazları Aspuzu’ya göçmektedir. Aspuzu’da kiraz, elma, kayısı, ceviz, incir, dut ağaçlarından meydana gelen, iki saatlik mesafedeki bir ormanın içine gömülmüş vaziyette 5000 ev bulunmaktadır. Aynı yıl şehre gelen Ainsvvorth eski Malatya’nın bir o kadarı harabe olan 500 evden meydana geldiğini, şehrin perişan haline Hafız Paşa’nın ordusunun karargâhı olmasının yol açtığını anlatır; 8000 Türk ile 3000 Er-meni’den müteşekkil 11.000 nüfusun bulunduğunu kaydeder. Poujoulat aynı yıllarda, uçsuz bucaksız bahçelerin içerisinde gizlenmiş görünümde olan şehrin 15.000 Türk, 5000 Ermeni nüfusu barındırdığını ve geniş Malatya ovasının dağınık Türkmen çadırları ile dolu olduğunu ifade eder.
Charles Texier, yaz aylarında Malatya’ya geldiğinde halkın Aspuzu bağlarına çekildiği bir dönemde şehri boş ve ıssız bulmuş, birkaç nizamiye alayının ilâvesiyle şehrin dağınık haldeki nüfusunun 30.000’e ulaştığını, bunun üçte bire yakınının Ermeni nüfus olduğunu yazmıştır. XIX. yüzyıl sonlarında Vital Cuinet 30.000 olan şehir nüfusunun 26.880’inin müslüman, 3000″inin gayri müslim olduğunu belirtir. Malatya yöresinin ticarî önemine ve ziraî kapasitesine rağmen şehrin imar görmediğini ifade eden müellif eski Malatya’nın yılın yandan fazlasında terkedil-diğini, zenginlerin sadece kışı geçirmek için buraya döndüklerini, diğer zamanda terkedilmiş izlenimi veren eski şehirde Aspuzu’da arsa alamayacak durumdaki 300 hâne nüfusun yaşamakta olduğunu anlatır. 1871-1872 yılına ait resmî Osmanlı yıllıklarına göre ise Malatya’da kırk dört mahalle, 2967 hâne vardı. 1883-1884’te ise şehirde 24.771 kişi yaşıyordu. Eski Malatya’nın nüfusu 4542 idi. XX. yüzyılın başlarında Halep’ten Konya’ya yaptığı seyahat esnasında Malatya ve civarını gezen Gertrude Lovvthian Bell, terkedilmiş ve sokakları bomboş olan şehirdeki camilerin yıkıntı halinde olduğunu, hâlâ ibadete açık durumdaki ulucaminin renkli yazıları bulunduğunu ifade etmiştir.
Ticarî ve askerî yollar üzerinde yer alan Malatya şehirde ve şehir dışındaki hanları, bahçeleri, önemli ziraî geliriyle bir ticaret merkezi durumundaydı. Bu özelliği, Osmanlı devrinde alınan vergilerden ve şehirdeki ticari yapılardan da tesbit edilebilir. 1520’de şehirde geliri evkaf ve emlâke verilen 228 adet dükkân bulunmaktaydı. XVI. yüzyılın ilkyansına ait diğer tahrirlerde belirtildiği üzere şehirde bir han, bir bedesten ve 200 civarında dükkân mevcuttu ve İhtisab, damga, resm-i kapan, mahsûl-i han, bâc-ı siyah, mah-sûl-i bezzâzistan, yol bacları gibi vergiler vergi gelirleri içinde önemli yer tutmaktaydı. Meselâ damga ile birlikte ticarî vergi olan ihtisab geliri 1520’de 20.000, 1553’te 27.000, 1560’ta 12.000, 1612’de 52.000 akçedir. 1520 ve 1530’da şehirden on üç kalem vergiden 184.400 akçe, 1560’ta yirmi üç kalem vergiden 511.093 akçe bedel alınacağı tesbit edilmiştir. Şehirde gelişmiş bir dokuma sanayiinin mevcudiyeti yüksek miktarda alınan boyahane vergisinden de anlaşılmakta, 1530’da 24.000.1560’ta 35.000 akçe geliri bulunmaktadır. Selçuklu devrinde yünlü, pamuklu, bez ve halı dokumacılığının belli başlı merkezlerinden biri olan Malatya Osmanlı döneminde de bu özelliğini korumuştur. Kırmızı iplik halinde pamuk üretimi yapıldığı, beyaz çarşaflarının ünlü olduğu ve Halep’e giden kervanlar içinde Malatya’dan yüklenen pamuk ve kuruyemişin de bulunduğu şehirde boyahane dışında kirişhâne, güherçile imalâthanesi gibi küçük sınaî birimleri de yer alıyordu.
Malatya ve yöresi Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra 1517 tarihli olduğu tahmin edilen bir sancak listesinde Malatya, Yahya Paşaoğlu Mehmed Bey’in yönetiminde Arap vilâyeti içinde yer alan bir sancak olarak zikredilmiştir. 1521 tarihli bir yazmada aynı vilâyet sınırlan içinde görülen Malatya 1522’den itibaren Rûmı Hadis eyaletine bağlanmıştır. 1559’da Malatya ve Bozok sancağı sefer sebebiyle Dulkadır eyaletine bağlanmışsa da tekrar Rum eyaletine iade edilmiştir. 1568 yılından itibaren yeniden Dulkadır’a bağlanmış, doğuya yapılan seferlerden dolayı 1578-1588 arasında bazı arşiv kayıtlarında hem Dulkadır hem de Rum eyaleti içinde gösterilmiş, bu tarihlerden XIX. yüzyıla kadar kısa bir dönem hariç Maraş eyaleti dahilinde yer almıştır. Malatya sancağında 1717-1718 yıllarında malikâne sistemine geçilmiş ve şehir bu durumunu daha sonraki yıllarda da muhafaza etmiştir. Malatya sancağı uzun yıllar gerek mütesellim gerekse malikâne sahibi olarak Rişvanzâdeler’in yönetiminde kalmış, bunlar halkın şikâyeti sebebiyle zaman zaman görevlerinden alınmıştır. Malatya 1839-1845 arasında Diyarbekir eyaletine bağlı kazalar arasında gösterilmiştir. 1874 tarihli Devlet Salnâmesi’nde de Akçadağ, Behisni, Hısnımansûr ve Kâhta kazalarından müteşekkil bir sancaktır. 1883’te Malatya Ma’mûretülazîz (Elazığ) vilâyetine bağlanmıştır. 1909 ve 1915 yıllarında müstakil vilâyet olmak için girişimler olmuşsa da 1917-1918 tarihli son Devlet Salnamesi’nüe de aynı vilâyete dahil olduğu görülmektedir.
- Malatya (Cumhuriyet Dönemi) Şehri, İlçeleri, Nüfusu, Yüzölçümü, Hakkında Bilgi
- Malatya Şehri Tarihi -Başlangıçtan Milli Mücadele Dönemine Dek-
TDV İslâm Ansiklopedisi