Malik bin Dinar Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Ebû Yahya Mâlik b. Dînâr el-Basrî (ö. 131/748’denönce) İlk zâhidlerden.

Basra’da doğdu. İlk tahsilini burada ta­mamladığı, ilim öğrenmek için Horasan ve Hindistan’a kadar gittiği, güzel sanat­lara karşı ilgisi ve yeteneği olduğu, verrâklık yaptığı ve geçimini mushaf yazarak kazanmaya çalıştığı kaydedilmektedir. Ho­rasan’da vefat ettiğine dair bazı bilgiler varsa da kaynakların çoğuna göre Basra’da ölmüştür. Mâlik b. Dînâr’ın gençlik yıllarında eğlence ve işret âlem­lerinde bulunduğu, bir gece arkadaşları­nın uyuduğu bir sırada ud çalarken duy­duğu ürperti üzerine o yıllarda Basra’nın meşhur zâhidlerinden Hasan-ı Basrî’nin yanına gidip tövbe ettiği rivayet edilmek­tedir. Diğer bir rivayete göre ise ölen kızı­nın rüyasında ona, “Müminlerin kalpleri­nin ürperme zamanı hâlâ gelmedi mi?” mealindeki âyeti [Hadîd 57/16] oku­ması üzerine zühd hayatına yönelmiştir.

Tasavvufun oluşmasına katkıda bulu­nan zâhidlerden biri olan Mâlik b. Dînâr esas itibariyle Hasan-ı Basrî’yi takip et­miş, hüzün, sadâkat, zikir, zühd, marifet gibi konular üzerinde durmuştur. Ona göre mârifetul-lahın yeri gönüldür, mârifetullahı idrak etmeden ölenler dünyadaki en tatlı şeyin farkına varmadan göç etmişlerdir. Hüzün halini yaşamayan kalbi, içinde oturulma-yan harap bir eve benzetmiş, uyanık ve temiz bir kalple ciddi bir dinî hayat yaşa­mak için bu hali idrak etmenin gereğini vurgulamıştır.

Mâlik b. Dînâr yeme İçme, giyinme, mal mülk, servet edinme ve şöhret kazanma konusunda riyazet ve mücâhedeyi esas alarak buna titizlikle uymuş, her günahın temelinde dünya sevgisi ve menfaat hır­sının bulunduğuna dikkat çekmiştir. İyi bir mümin olabilmek için bu sevginin ye­rine Allah sevgisini koymak gerektiğini, dünyanın onu terkedenlerin ardından ko­şacağını belirten Mâlik bu hususta en gü­zel örneklerden birinin Ömer b. Abdülazîz olduğunu, Ömer dünyayı terkedince dün­yanın onun ayağına geldiğini söylemiştir. Ona göre toplumu ilim, ahlâk ve fazilete yönlendirecek dört grup insan vardır. Bunlardan sıddîklar Kur’an okunduğunda âhirete yönelirler; kurrâ ise Allah’a sığınır ve halkı O’na yöneltir. Ebrârın üzerin­de durduğu konular diline sahip olmak, tövbe -istiğfar etmek ve inzivadır. Âlim­lerin ilmiyle amel etmeyenleri kaygan taş gibidir, bereket ve yağmuru tutamaz.

Mâlik b. Dînâr amel ve davranışlarda esas unsurun ihlâs olduğuna dikkat çek­miş, kılık kıyafete önem vermemiş, sûfînin eski ve yamalı elbiseler giymesi ge­rekmediğini, helâl kazandıktan sonra is­teyenin istediği gibi giyinebileceğini söy­lemiştir. Zühd ve takvanın icaplarını yeri­ne getirmeye, bu esasları halka ve yöne­ticilere anlatmaya çalışmıştır. Asırlarca menkıbeleri anlatılagelen Mâlik’in bir gün Basra valisiyle karşılaştığı, valinin ondan dua istediği, onun da nice mazlumlar ken­disine beddua ederken kendisi için yapa­cağı duanın faydalı olmayacağını, Önce beddualara sebep olan hususları ortadan kaldırması gerektiğini söylediği nakledil­mektedir. Tabiînden olan ve hadis riva­yet eden Mâlik b. Dînâr, Hasan-ı Basrî’den başka Şakîk-ı Belhî, Râbia el-Adeviyye ve Abdülvâhid b. Zeyd ile sohbet etmiştir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski