Mangışlak. Hazar denizinin doğu sahillerinde dağlarla kaplı yarımada.
Kuzeyinin alçak yerleri tuzlu bataklıklarla kaplı olan (Buzaçi yarımadası) bölgenin merkezî kısmında kuzeybatıdan güneydoğuya uzanan Mangıstav dağları, dağların güneyinde Mangışlak platosu yer almaktadır. Platonun yanında deniz seviyesinden 132 m. aşağıda olan bir çukur vardır. Kuzeydoğusunda deniz seviyesinden 28 m. alçak yerlerin bulunduğu yarımadanın kuzeydoğu sınırları Üstyurt üe çevrilidir.
Mangışlak adının, eski Türkler’in ve özellikle Oğuziar’ın hayvan sürülerini bu yarımadada barındırmalarından dolayı “bin kışlak” anlamına gelen Ming-Kış-lag’dan geldiği kabul edilmektedir. Kelimenin yer aldığı ilk kaynak olan Dîvanü lugâti’t-Türk’te “dört yaşındaki koyun” için “manyaşlığ koy” denildiği dolayısıyla bölgenin adının “koyun barınağı” mânasına geldiği de ileri sürülmüştür. Kâşgarlı Mahmud bölgenin adını Man Kışlag şeklinde vermekte ve Oğuzlar ülkesinde bir yer olarak göstermektedir.
Bölge İstahrî’nin ve İbn Havkal’in eserleriyle Hudûdü’l-‘âlem’de Eski Türkçe Karadağ kelimesinin Farsça karşılığı olan Siyah-kûh adıyla zikredilmiştir. Öte yandan Aral golünün batısına, Üstyurt taraflarına da bu adın verildiği görülmektedir. Dolayısıyla İslâm tarihi kaynaklarında ilk zamanlarda Mangışlak’ın bir bölgeyi kesin olarak ifade etmediği, bazan Hazar’ın kuzey kıyılarına, bazan doğu kıyılarına bu ismin verildiği anlaşılmaktadır.
Bölgeden ilk bahseden İstahrî, önceleri boş ve ıssız olan Mangışlak’ın X. yüzyılda Oğuzlar tarafından doldurulduğunu kaydeder. Verimsiz olmakla birlikte diğer yörelere oranla daha güvenli olduğu ve hayvan yetiştirmeye uygun otlaklar bulunduğu için Oğuziar’ın bir kısmı buraya yerleşmiştir. Bu dönemde Mangışlak, Hazar ülkesiyle Cürcâniye (Ur-genç) arasındaki sınır olarak gösterilmektedir.
Alparslan devrinde Mangışlak’ta yaşayan Oğuzlar’in bir beylikleri olduğu bilinmektedir. Beyliğin başında Kafşut adında bir bey bulunmaktaydı. 1065’te Mangişlak ve Üstyurt’a bir sefer düzenleyen Alparslan’ın, kervan yollarını taciz eden Kıpçak ve Türkmenler’i vurduktan sonra atası Selçuk’un mezarını ziyaret için Cend şehrine gittiği bilinmektedir. XI. yüzyılın sonuna doğru Mangışlak beyi melik unvanıyla anılmaktaydı. Mangışlak Türkmenleri 1097’de Hârizmşah Kutbüd-din Muhammed ve Tuğrul Tegin arasındaki mücadelelere karıştılar. Hârizmşah Atsız b. Muhammed, daha babasının sağlığında 1128 yılından önce Mangışlak’ı zaptetti. Selçuklu Hükümdarı Sencer. At-sız’ın kendisine bağlı bir bölge olan Mangışlak’ı yakıp yıkmasına karşı hiçbir şey yapamadı. Atsız’ın bu seferinden sonra Mangışlak Oğuzları bağımsızlıklarını kaybettiler. Kaynaklarda burada Oğuziar’ın Yazır kabilesinin yaşadığına işaret edilmekte, XII. yüzyılın ortalarında Mangışlak’taki Oğuziar’ın henüz müslüman olmadığı kaydedilmektedir. Selçuklulardın yıkılışının ardından bölgeye Oğuziar’ın Salur boyu yerleşmiştir.
Mangışlak, XIV. yüzyılın ortalarında Hâ-rizm’in kuzeyi ve Balhan ile birlikte Altın Orda Hanlığı”na bağlandı. Ak Orda Hanlığı’nın nüfuzlu bir prensi olan Tuy Hoca burada valilik yaptı. Bu dönemde Togay Timur ve evlâtlarının yurdu olduğu bilinen Mangışlak’ın Timur devrindeki durumu hakkında bilgi bulunmamaktadır.
XVI. yüzyılın başında Hârizm’de kurulan Hîve Hanlığı Mangışlak’ı da kendine bağlamayı başardı. Mangışlak Türkmen-leri’nin ancak bir asır sonra nisbeten bağımsızlıklarını kazanabildiği ve Hîve’de İç çatışmalardan kaçan Özbek emirlerinin buraya sığındığı görülmektedir. Mangışlak, Ruslar’ın 1556’da Astrahan’ı işgalinden sonra gelişen ticaret yollarından dolayı önem kazanmaya başladı. Bu dönemde Volga havzasından Hârizm’e uzanan ticaret yolları buradan geçiyor, Türkmenler bu ticaretten çeşitli şekillerde faydalanıyorlardı. Mangışlak’ın bir başka önemli yanı da Şirvan’a giden deniz yolunun başlangıç noktası olmasıydı. XVI. yüzyılın ikinci yansında ve XVII. yüzyılın başlarında Şiî İran’dan geçmek istemeyen Sünnî hacı adayları ve tüccarlar genellikle bu yolu kullanmışlardır.
Mangışlak’taki Türkmen kabileleri ve ticaret kervanları XVI. yüzyılın sonlarında Mangıtlar’ın saldırısına uğradı. XVII. yüzyılda Kalmuklar dalgalar halinde gelip Mangışlak’ı yağmalayınca Türkmenler bölgeyi terketmeye başladı. Bu arada bozkırın çölleşmesi Türkmenler’in buraları terketmelerini hızlandırdı. XVII. yüzyılın ortalarında Ersarı kabilesi tamamen, Salurlar kısmen Mangışlak’tan ayrıldı. Sa-lurlar’ın bir kısmı XVIII. yüzyılın başlarına kadar bölgede kaldı. Mangışlak’tan Türkmen göçü bununla da kalmadı, Kalmuklar Çavdur, İğdir ve Soynacı adlı üç Türkmen kabilesini Volga nehri havzasına kadar sürdüler. Çavdur ve İğdir kabilelerinden artakalanlar da 1700’lü yılların ilk dönemlerinde Hârizm’e göç etmek zorunda kaldılar. XIX. yüzyıl başlarında hâlâ Volga’yı aşarak Kuzey Kafkasya’ya gidip yerleşen Türkmen kabileleri vardı. 1819′-da Mangışlak Türkmenleri Hîve Hanlığı’-na bağlıydı. 1830’dan sonra bölgede yaşayan Kazak Türkleri’nin bir kısmı Rusya’ya bağlanmaya başladı. 1840 yılına gelindiğinde Mangışlak neredeyse Türkmenler tarafından tamamen boşaltılmıştı. Bu tarihten itibaren Mangışlak’a Ka-zaklar’ın Bavulı ve Aday kabileleri yerleşti. Bu arada XVII. yüzyılın sonunda Nogaylar’dan bazı kitleler de Mangışlak taraflarına geldiler.
XVIII ve XİX. yüzyıllarda yirmiye yakın Rus heyeti Mangışlak’ta incelemelerde bulundu. Ruslar XIX. yüzyılda bölgede kaleler inşa etmeye başladılar. Orta Asya istikametinde yayılma çabası içindeki Rus Çarlığı, Mangışlak’ı kara ve deniz yolu üzerinde stratejik bir mevki olarak kullandı. Bu durum Hîve Hanlığı ile Rusya arasında önemli bir anlaşmazlık konusu oldu. 1839-1840 yıllarında Ruslar’ın Hîve Hanlığı üzerine yaptığı askerî harekât başarısızlıkla sonuçlandı. Mangışlak, bu olaydan sonra Hîve Hanlığı ve Rusya arasında rekabete sahne olmaya devam etti. Hîve Hanı Allah Kulu Han’ı cezalandırmak için harekete geçen Ruslar öncelikle Mangışlak civarında yaşayan Hîveliler’i tutukladılar. Mangışlak’ta yapılan savaşlarda Hîve kuvvetleri Ruslar’i mağlûp etmeyi başardı (Aralık 1839). Her iki taraf da durumunu güçlendirmek için bölgede yaşayan Aday Kazaklan’nı kendi yanına çekmeye çalışıyordu. Ruslar’ın 1868’de çıkardıkları geçici Bozkır eyaletlerini idare tüzüğünde Kazak halkına çok ağır vergiler koymaları, halktan zorla vergi toplamaları ve Adaylar’ı kendi topraklarından zorla çıkarmaya başlamaları üzerine Adaylar 22 Mart 1870’te Dosan Taci, îsâ Tölenbay ve Algı Calmambet’in liderliğinde ayaklandılar. Ayaklanma kjsa zamanda bütün Mangışlak’a yayıldı. İsyana katılanların 10.000 süvariye ulaşması Petersburg’daki merkezî hükümeti endişelendirdi. Ruslar her taraftan saldırıya geçerek mayıs ayının sonunda Mangışlak’ın bir kısmını tekrar kontrol altına aldılar, îsâ Tölenbay Buhara’ya kaçarken Dosan Taci esir düştü. Mangışlak 1870’te çarın emriyle Kafkas valiliğine bağlandı. Mangışlak’ı kesin olarak ele geçirmek için bir süre daha beklemek zorunda kalan Ruslar 1873’te Hîve’nin düşmesinden sonra Mangışlak’a sahip oldular. Mangışlak 1881’de Kafkas Ötesi Bölgesi Valiliği’ne dahil edildi. 1917’den sonra Kara Bo-ğaz’ın güneyinden itibaren Türkmenler’-den ayrılarak Kazakistan’a verildi.
Bölge, 1973’te Üstyurt platosu da dahil edilerek Mangışlak eyaleti (obiast) adını aldı. Yüzölçümü 167.000 km2 olan eyaletin nüfusu 1973te 199.000 idi. Üç şehri ve on bir küçükyerleşim yeri bulunan eyaletin merkezi 1960’ta kurulan Aktav şehridir. 1964te adı Şevçenko olarak değiştirilen şehre 1991’den sonra tekrar önceki adı verilmiştir. Mangışlak eyaletinin nüfusu 1978’de 256.000 idi ve nüfusun yarısı Aktav’da yaşıyordu.
Mangışlak özellikle petrol, doğalgaz ve uranyum açısından çok zengin bir bölgedir. Sovyet makamlarınca varlığı gizlenen uranyum bu dönemde Aktav’daki atom enerjisi merkezinde kullanılmıştır. Man-gıstav (Mangış-dagı) petrol tesisi dünyaca meşhurdur. Cetibay’da bütün Sovyet-ler’in en büyük maden yataklarının olduğu tesbit edilmiştir. Sovyetler döneminde Cetibay ve Cana Özen’den başka Ten-ge, Tasbolat ve Karamandıbasta da maden yataklarının açıldığı bilinmektedir.
Günümüzde Kazakistan sınırları içinde yer alan Mangışlakta halkın çoğunluğu batıda sahillerde yaşamaktadır. Önemli şehirleri Aktav, Cana Özen (yeni ırmak) ve Tavşıktır. % 89’u şehirlerde yaşayan halkın büyük bir kısmı Kazak olup Rus, Ukraynalı gibi yabancıların yanında Türkmenler ve Özbekler de bulunmaktadır. Mangışlakta koyun ve at yetiştirildiği gibi balıkçılık da halkın önemli geçim kaynakları arasındadır. Toprak verimsiz olduğu için bölgede tarım gelişmemiştir. Mangışlakta mimari eser olarak bazı kale harabelerine rastlanmakta, mescidlerin bir kısmının yerin altına inşa edildiği dikkati çekmektedir.
XIX. yüzyılın sonunda Mangışlaklı âlim Ebû Bekir Molla’nın diğer Kazak mollaları gibi Kazak edebî dilinin gelişmesinde rolü olmuştur. Yine bu asrın sonunda yetişen Makıstav Tınıştıkulı adlı şair bazı destanları yazıya geçirmiştir. XX. yüzyıl başlarında eski bozkır kültürünün en canlı olarak devam ettiği yer Siriderya’nın kuzeyi ve Mangışlak bölgeleriydi.
TDV İslâm Ansiklopedisi