Manisa. Ege bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.
Eski adı Sipylos (Sipil) olan Manisa dağının kuzey eteğinde Gediz nehrinin geçtiği ovanın kenarında denizden 50-70 m. yükseklikte yer alır. Anadolu’nun iç kesimlerini Ege denizi kıyılarına bağlayan yol üzerinde önemli bir yerleşim yeridir. Tarih boyunca bu özelliğini koruyan şehir, Osmanlı döneminde XVI. yüzyıl sonlarına kadar hanedan mensubu şehzadelerin idarî tecrübe kazanmak üzere bulundukları siyasî merkez olarak dikkati çekmiştir. Manisa adının nereden geldiği hususu tartışmalıdır. Genel olarak adını bu bölgeye yerleşen Magnetler’den aldığı, bundan dolayı Magnesia dendiği kabul edilir. Antik kaynaklarda Büyük Menderes nehri civarındaki Malandros (Menderes) Magnesia’sından ayırt edilmek için buraya Magnesia ad Sipylum (Sipil Manisası) denmiştir. Magnesia zamanla Türk hâkimiyeti sırasında Mağnisiye, Mağnisa, Manisa şekline dönüşmüştür.
Tarih
. Eskiçağlarda Batı Anadolu’nun Lydia Lidya denilen kesiminde yer alan şehrin ne zaman ve nasıl kurulduğu bilinmemektedir. Bugünkü şehrin 7 km. kadar doğusunda bulunan harabelerin (Tantalis) ilk iskân mahalli olduğu ve milâttan önce II. bine çıkan bir geçmişi bulunduğu ileri sürülür. Hititler’in etki alanına giren ve milâttan önce XII. yüzyıl başlarından itibaren Anadolu’ya gelen kavimlerce tahrip edilen bu şehrin yerine Frigler’in Spiylos adlı bir yerleşim yeri kurdukları, milâttan önce VII. yüzyılda bu civarda ortaya çıkan ve Magnesia denilen şehrin bunların yerini aldığı belirtilir. Sipil Manisa dağının eteklerinde son derece müstahkem bir mevkide önündeki geniş ovaya hâkim bulunan Magnesia bir süre Lidyalılar’ın idaresinde kaldı. Onların Persler’e yenilmesi üzerine (m.ö. 546) I. Pers satraplığına dahil edildi. Meşhur kral yoluna yakın olması sebebiyle ekonomik yönden gelişme gösterdi. Ardından Büyük İskender’in nüfuzu altına girdi. Onun ölümünden (m.ö. 323) sonra haleflerinin (Diadokhlar) mücadelesine sahne oldu. I. Selevkos milâttan önce 281 ‘de bütün Küçük Asya’yı ele geçirince şehri oğlu I. Antiokos’un idaresine verdi. Milâttan önce 245 yılına ait bir kitabeden şehrin Smyrnalı (İzmir) bir kumandanın idaresinde askerî bir koloni olduğu anlaşılmaktadır. Burası bir şehir (polis) değil askerî bir üs haline gelmiş ve İzmir ile birleşmişti. Selevkiler arasındaki taht mücadelelerinden etkilenen şehir bir ara Bergama Kralı I. Attalos’un nüfuzu altına girdi. III. Antiokos’un kuzeni Akhaios milâttan önce 220’de burayı yeniden ele geçirdi. Milâttan önce 190’da Romalılar Magnesia yakınlarındaki savaşta III. An-tiokos’u yenince şehir halkı elçiler göndererek Roma hâkimiyetini kabul etti. Roma Senatosu, şehri savaş sırasında kendilerine yardım eden Bergama Kralı II. Eumenes’e bıraktı (m.ö. 189). Bergama hâkimiyeti altında iken para basma yetkisi tanındı. Milâttan önce 133’te Bergama Krallığı’nı vesayet altına alan Romalılar milâttan önce 126’da Bergama Kral-iığı’nın kontrolünü ele geçirince Magnesia da onların hâkimiyetinde muhtar bir yönetime kavuştu. Bir ara Pontus Kralı Mithridates’in hâkimiyetine girdiyse de bu durum çok kısa sürdü. Roma idaresi altında Asya eyaletinin önemli bir şehri oldu. Milâttan önce 20’de Augustus’un eyalet düzenlemeleri sırasında yarı otonom bir statü kazandı. Milâttan sonra 17’de bütün Gediz havzasını etkileyen şiddetli depremde büyük hasar gördü, İmparator Tiberius tarafından yeniden inşa edildi. İmparator Claudius döneminde (41-54) su seti yapıldı, Efes-Manisa-Sipil yolu tamir gördü. Roma’nın ikiye ayrılması üzerine Doğu Roma’nın Batı Anadolu’daki Önemli askerî üslerinden biri haline geldi, etrafı surlarla çevrildi ve tahkim edildi. Ayrıca bir piskoposluk merkezi oldu ve Thrakesion idari bölgesi içinde kaldı. Latinler’in 1204’te İstanbul’u almalarından sonra İznik İmparatorluğu’nun sınırlarına dahil edildi. İmparator III. loan-nes Vatatzes (1222-1254) bir süre Magnesia’da oturdu, kendi adına bir kilise yaptırdı ve öldüğünde buraya gömüldü.1071’den itibaren Anadolu’ya giren Türkler’in Ege sahillerine kadar uzandığı bilinen akınlarında şehrin nasıl etkilendiği hakkında bilgi yoktur. Ancak kuvvetli bir askerî istihkâma sahip bulunması bu akınlar sırasında durumunu koruduğuna işaret eder. Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu’nun sınır hattının biraz gerisinde kalan Magnesia’nın durumunda XIII. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir değişiklik olmadı. Anadolu’nun Moğol nüfuzu altına girmesi sınır hattındaki diğer şehirler gibi Magnesia’-yı da etkiledi. Moğol baskısından kaçan Türkmen boyları Batı Anadolu bölgesine yığıldı ve 1280’lerden itibaren siyasî birlikler kurarak bölgedeki şehirleri ele geçirmeye başladı. Bizans imparatoru 1302 baharında oğlu Mikael’i (IX.)bölgeye gönderdi. Magnesia yakınlarında kamp kuran Mikael Türkler tarafından kuşatıldı. Mağlûbiyete uğratılınca buradan Bergama’ya çekildi. Magnesia Bizanslı süvari askerlerinden Attalios adlı birinin yönetimine geçti. Türkler’le savaşmak üzere Bizanslılar tarafından parayla tutulan Ka-talan / İspanyol askeri grubu Roger de Flor liderliğinde 1304’te şehre geldiyse de Attalios kendileriyle anlaştı ve onları içeri sokmadı. Katalanlar burayı ganimetlerini muhafaza ettikleri bir depo gibi kullandılar. Hatta kurmayı düşündükleri bağımsız İspanyol prensliğinin idari üssü yapmayı da planladılar. Şehre giremeyince kuşatma altına aldılarsa da daha sonra geri çekildiler. Onların ayrılması üzerine Türkler baskılarını daha da arttırdılar. Bölgede faaliyet gösteren Saruhan Bey, 130S’e doğru etrafını ele geçirdiği şehri 1310’dan sonra 1314’e doğru uzun bir ablukanın ardından zaptetmeyi başardı. Manisa’nın fetih tarihi ve nasıl ele geçirildiği hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Halk arasındaki efsaneler Saruhan Bey’in Kırtık / Çaybaşı mevkiinden şehre girdiğini belirtir.
Saruhanoğullan’nın merkezi olarak gelişme gösteren Manisa ilk defa Yıldırım Bayezid’in 791-792 (1389-1390) kışındaki askerî harekâtı sırasında Osmanlı idaresi altına alındı. Timur’un Yıldırım Ba-yezid’i yendiği Ankara Savaşi’ndan sonra yeniden Saruhanoğullan’nın idaresine girdi. Ancak ondan önce Timur’un Batı Anadolu seferi ve İzmir kuşatması sırasında Timurlu askerlerin karargâhı oldu. Timur’un torunu Emîrzade Muhammed Sultan burada kışladı. Timurlu ordusunun çekilmesinin ardından Saruhanoğlu Orhan Bey 17 Ağustos 1402’de şehre gelip idareyi ele geçirdi. Osmanlı Padişahı Çelebi Mehmed 1405-1406’da Manisa üzerine yürüyerek şehre girdiyse de onun çekilmesinden sonra Saruhanoğiu İshak Bey’in diğer oğlu Saruhan Bey buraya hâkim oldu. Osmanlı idaresi ancak 818’den (1415) biraz önce tam olarak kurulabildi. Osmanlı hâkimiyetine girmesinin ardından şehrin karşı karşıya kaldığı ilk olay, Şeyh Bedreddin’in müridlerinden Torlak Kemal’in yakalanarak Manisa’da idam edilmesidir (819/1416). Bunun ardından İzmir Beyi Cüneyd’in sebep olduğu karışıklıklardan etkilendi. Yanında muhtemelen Saruhanoğulları’na mensup şahısların da bulunduğu Cüneyd Bey şehir yakınlarında Osmanlı kuvvetleri karşısında yenildi (827-828/1424-1425). II. Murad bölgede sükûneti sağladıktan sonra buraya idareci olarak oğlu Alâeddin’i gönderdi (841/1437). Şehir XVI. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir olayla karşılaşmadı, ancak şehzadelerin gelişi, aralarındaki taht mücadeleleri, buradan padişah olarak ayrılmaları belli başlı hadiseleri oluşturdu. Bu dönemde âdeta ikinci bir siyasî merkez haüne geldi. Özellikle II. Murat’ın, oğlu Mehmed’le (II) saltanat değişimi ve Manisa’ya gelişi ilk defa burayı bir siyasî merkez olarak Bursa ve Edirne’nin Önüne çıkardı. Manisa’da tahttan çekilmiş bir padişah gibi davranmayan II. Murad şehrin imarında rol oynadı. Yeniden tahta geçince de oğlu Mehmed’i tekrar Manisa’ya yolladı (850/1446). II. Mehmed burada iken oğlu Bayezid (II) doğdu, ikinci defa tahta çıkınca da ortanca oğlu Mustafa’yı şehre gönderdi. Daha sonra Manisa II. Bayezid’in oğulları Abdullah’a. Şehinşah’a, Korkut’a, Âlemşah’a ve Mah-mud’a ev sahipliği yaptı. Bu son iki şehzade Manisa’da iken vefat etti II. Bayezid’in oğullan arasındaki taht kavgası sırasında Manisa tekrar ön plana çıktı. Şehzade Korkut bir oldubitti ile gelip yeniden şehre yerleşti. Yavuz Sultan Selim babasını tahttan indirip padişah olunca Manisa’daki Korkut’un üzerine yürüdü, şehri kuşattı. Korkut gizlice kaçtı; Yavuz Sultan Selim, şehirde ve bölgede bozulan düzeni yeniden sağlamak için oğlu Süleyman’ı (Kanunî) idareci olarak tayin etti (919/1513). Şehzade Süleyman 926’da (1520) tahta çıkıncaya kadar şehirde annesi Hafsa Sultan ile birlikte kaldı. Padişah olunca da 921’de (1518) Manisa’da doğan oğlu Mustafa’yı şehre yolladı [Receb 939 / Şubat 1533] Onun 948’de (1541) Amasya’ya nakli üzerine yerine Receb 949’da (Ekim 1542) Şehzade Mehmed geldi. Mehmed 950’de (1543] burada hastalanıp öldü. Bunun üzerine Selim 951’de (1544) Manisa’ya tayin edildi. Burada iken annesi Hürrem Sultan ve kardeşi Cihangir gelip onu ziyaret etti (953/1546]. Aynıyıi Selim’in oğlu Murad (III) Bozdağ yaylağında dünyaya geldi. Bir süre sonra babasının cülusunun ardından o da artık veliaht şehzadelerin makamı haline gelen Manisa’ya gönderildi (969/1562). On iki yıl şehirde kaldıktan sonra padişah oldu. Şehre yollanan son şehzade yine 973’te (1566) burada doğmuş olan Mehmed’dir (III); 992’den (1584) tahta çıktığı 1003’e (1595) kadar burada idarecilik yapmıştır.
XVI. yüzyılın sonlarına doğru bütün Anadolu’yu etkileyen sosyal karışıklıklar Manisa ve yöresinde huzursuzluğa yol açtı. XVII. yüzyıl başlarında Celâli Kalenderoğlu Mehmed Manisa’ya yürüdü, kendisine yüklü miktarda para verilerek şehre girişi önlenebildi. Ancak 1015 (1606-1607) kışı boyunca Manisa yakınlarında kaldı, şehrin ileri gelenleriyle iyi ilişkiler kurdu. Onun ardından 1016’da (1607) eşkıya takibine gitmediği için azledilen Aydın muhassılı Yûsuf Paşa şehrin etrafındaki kasaba ve köyleri ele geçirdi. Buraların halkı Manisa’ya sığındı. Celâli reislerinden Birgili Cennetoğlu Manisa’ya saldirdıysa da Manisa ovasında 1035 Rebîü-levvelinde (Aralık 1625) hükümet kuvvetlerine yenilip idam edildi. 1040’ta (1631) İlyas Paşa, Saruhan sancağı mutasarrıfı İbrahim Paşa ile anlaşmazlığa düşünce onu bozguna uğratıp Manisa’ya girdi, şehri yağmaladı, halk korkudan dağlara kaçtı. XVIII. yüzyılda şehirde bazı küçük olaylar dışında önemli bir hadise vuku bulmadı. Bu dönemde ahalinin bir kısım idarecilerle olan anlaşmazlıklar sonucu mahkemeyi bastıkları ve karışıklıklara yol açtıkları tesbit edilmektedir. Bu olaylardan en ciddi olanları 1117 (1705) ve 1146 (1733) yıllarında meydana gelmiştir. Yüzyılın ikinci yansında şehir bölgenin güçlü ayan ailelerinden Karaosmanoğullan’nın etkisi altına girdi. 1798’de çıkan yangın şehirde tahribata yol açtı. XIX. yüzyılın başlarında şehirde resmî kayıtlara da intikal eden bazı olaylar meydana geldiyse de fazla büyümeden sükûnet sağlandı. Bu dönemdeki en önemli hadise Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Anadolu’ya sevket-tiği kuvvetlerin şehri işgalidir. İşgal sırasında Manisa kapıcıbaşılardan Ali Bey”e verilmiş, o da kalabalık bedevi süvarileriyle gelmiş ve şehir halkı tarafından merasimle karşılanmıştı. Ancak ağır vergi konulması ve bedevî askerlerin yağma hareketleri halkı çok rahatsız etmişti. Bu kuvvetler Kütahya Anlaşması üzerine geri çekildi (1833). Manisa ikinci büyük işgali Yunanlılar’ın Batı Anadolu harekâtı sırasında yaşadı. Yunan kuvvetleri 26 Mayıs 1919’da şehre girdi. Manisa 1922 Eylülüne kadar Yunan işgalinde kaldı. Yunan kuvvetleri çekilirkenS Eylül Salı günü şehri ateşe verdiler, akşam söndürülen yangın sabah çarşı kesiminde tekrar başladı ve 8 Eylül’de kendiliğinden söndü. Yangın sırasında halk dağlara kaçtı, bu büyük yangın neredeyse şehrin tamamını etkiledi, 10.700 ev, on üç cami, 2728 dükkân, on dokuz han yandı, Manisa tam bir harabeye dönüştü. 8 Eylül’de Türk birlikleri Manisa yakınlarındaki küçük bir çarpışmanın ardından şehre girdi. Cumhuriyet döneminde bu tahribatın izleri kapandı ve şehir yeniden gelişmeye başladı.
- Manisa İdari Yapı, Nüfusu, Hakkında Bilgi
- Manisa Tarihi -Fiziki, Sosyal, Ekonomik Durum- Hakkında Bilgi
- Manisa İsmi Nereden Gelmiştir, İsmini Nereden Almıştır, Hakkında Bilgi
- Manisa Mimari, Tarihi, Eserleri, Mimarisi Hakkında Bilgi
TDV İslâm Ansiklopedisi