Osmanlılar’da bazı grupların toplumun bütününden ayrı bir mahalleye kapanmasının onun Osmanlı öncesi İslâm şehirlerinde görüldüğü kadar katı olmadığı, Osmanlı klasik döneminde dinî ve etnik grupların şehirlerde birbirine kapalı cemaatler halinde yaşamadığı bilinmektedir. Öte yandan şehrin ticaret ve sanat kesiminde kendini gösteren mesleki gruplaşmaların mahallelere yansımadığı, bir mahallede boyacı, ekmekçi, berber. kalaycı gibi çeşitli mesleklerden insanların yaşadığı arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır.
Osmanlı şehirlerinde mahallenin en önemli özelliği temel yönetim birimi olmasıdır. Vergi yükümlüsü reâyâ tahrir defterlerine ve diğer vergi kayıtlarına bulundukları mahallelere göre ismen yazılmış, oturdukları binaların hangi mahalle sınırları içinde bulunduğu belirlenmiştir. Mahalle halkı birbirine müteselsilen kefildir, yani mahallelerinde meydana gelen bir olayın aydınlığa kavuşturulmasında ve doğan bir zararın karşılanmasında ortaklaşa sorumludur. Mahallenin tanımı yapılırken bu sosyal durum göz önüne alınmış, genel hatlarıyla “üyelerinin ortak bir mâbedde ibadet ettikleri ve nüfusu yaklaşık 1000 kişiden oluşan yerleşim birimi” olarak belirtilmiştir. 1871 tarihli Osmanlı vilâyet kanununda mahallelerdeki ev sayısı dikkate alınarak “en az elli haneden oluşan bir yerleşim birimi” şeklinde tarif edilmiştir. Ancak bu tanımlar genelleştirilebilecek bir özellik taşımamaktadır. Osmanlı tahrir kayıtlarının incelenmesi, mahalle biriminin belirli bir nüfus ölçüsü içerisine konabilecek derecede kategorileştirmeye izin vermemektedir. Osmanlılar’ın klasik dönemlerinden itibaren mahalle ve köy iktisadî, malî ve idarî yönden kendi içine kapalı en alt yönetim birimini oluşturmuştur. Geleneksel Osmanlı şehirlerindeki mahallenin henüz sınıf ve statü farklarının belirlenmediği fizikî bir mekân niteliğini taşıdığı, bir paşa konağının karşısında bir evkaf kâtibinin küçük bir evinin, bir ilmiye ricalinin konağının yanı başında mahalle suyolcusunun kulübesinin bulunduğu, bu insanların statü farklılıklarına rağmen birbirleriyle konuşup görüştükleri dikkati çekmektedir.
Mahallenin idarî yapı ile bağlantısını sağlayan mahalle görevlilerinin en önemli yardımcıları, Emevîler döneminden itibaren yaygınlaşmaya başlayan mahalle mescidlerinde görev yapan imamlardı. Selçuklular devrinde mahallenin ayan ve ahîleriyle iyi geçinmek zorunda olan imamlar etkinliklerini sürdürüyorlardı. Osmanlılar’da XIX. yüzyılın ilk yansına kadar müslüman mahallelerinin sorumlu yöneticisi imam, gayri müslim mahallelerinin yöneticisi haham veya papazdı. İmam, padişah beratı ile tayin edilen ve beldenin mülkî ve beledî âmiri olan kadının temsilciliğini üstlenen bir memurdu. Haham veya papaz hahambaşı veya patrikhanenin temsilcisiydi. Mahallede meydana gelen doğum, ölüm, evlenme gibi olayları kaydetmek imamın göreviydi. Mahallede her şey onun iznine bağlıydı. Bir kimsenin mahalleye yerleşebilmesi İçin mahalle sakinlerinden birinin ve imamın kefaleti şarttı. İmamın en önemli görevi mahalle halkına vergilerin paylaştırılması ve toplanması işini yürütmekti. Bu görevleri imamların nüfuzunu arttınyordu. Ancak onların bu görevlerini hakkıyla yerine getirdiklerini söylemenin zor olduğu kaydedilmektedir. 1827’de Dersaâdet ve Bilâd-ıSelâ-se ahalisinin erkek nüfusunun sayımı yapılmış, nüfusun artmasının, işsizlik ve serseriliğin önlenmesi için şehre giriş çıkışlar kontrol altına alındığında imamların denetimindeki mürur tezkirelerinde yolsuzluk yapıldığı anlaşılınca her mahalleye iki muhtar tayin edilmiştir. XIX. yüzyıl ıslahatlarıyla mahalle ve köylerde muhtarlık teşkilâtı kurulmaya başlanınca imama göre muhtar daha yetkili bir yönetici konumuna gelmiştir. Mahalle muhtarlıklarının kurulmasına ilk olarak İstanbul’da başlanmış, muhtarlıklar yaygınlaşınca vergilerin salınması ve toplanması, mahallelerin güvenlik işleri ve belediye hizmetleri muhtarlara bırakılmıştır. Muhtar bütün mahallenin kefili, imam da muhtarın kefiliydi. Tanzimat’a kadar mütesellimler tarafından denetlenen muhtarlar bu tarihten sonra muhtemelen muhassıllar ve zaptiye amirlerince denetlenmiştir. 1864 tarihli Vilâyet Nizamnâmesi’nde en az elli hâne bir mahalle olarak kabul edilmiş, ihtiyar meclisleri kurulmuş, şehirlerdeki mahalle muhtarlıkları zaptiye amirlerince, köy muhtarları kaymakamlarca denetlenmeye başlanmıştır. Mahalle sakinlerinin başvurusu ve kadının resmî yazısı ile mahalleye tayin edilen bekçiler imamların ve muhtarların emrinde mahallenin güvenlik işleriyle meşgul olurlardı.
TDV İslâm Ansiklopedisi