Kitab-ül Musiki - Farabi ve Müzik, Hakkında Bilgi

el-Mûsîka’l-kebîr. Fârâbî’nin (ö. 339/950) mûsiki nazariyatına dair eseri.

Pek çok kaynakta Kitabü’l-Mûsîkat’l-kebîr adıyla kaydedilir. İki bölümden mey­dana gelen eserin ilk bölümünün bazı kü­tüphanelerde müstakil bir nüsha halinde yer alması, başta Henry George Farmer ol­mak üzere birçok araştırmacının Farâbî’-nin bu adla ayrı bir eseri bulunduğunu ileri sürmesine sebep olmuştur. Özellikle Tür­kiye’de Fârâbî ile ilgili yayınlarda bu hata­ya sıkça rastlanmaktadır.

el-Mûsîka’l-kebîr, Abbasî Halifesi Râzî-Billâh’ın veziri Ebû Ca’fer Muhammed b. Kasım ei-Kerhî’nin isteği üzerine muhte­melen 318 (930) yılında kaleme alınmıştır. Eserin başlarında Fârâbî, bu sahada yazılan eserleri inceledikten sonra onların eksikliklerini tamamlamak için bu kitabı yazdığını ifade etmiştir. Ona göre bir sa­natta ileri bir seviyeye ulaşılabilmesi için önce o sanatın ilkelerinin iyi bilinmesi, ar­dından bu ilkelerden o sanatın verilerine ait gerekli bilgileri ortaya koyabilme gücü ile doğruyu yanlıştan ayırabilmek için ha­taları düzeltip çözüme ulaştırma yetene­ğinin bulunması gerekir. Giriş bölümünde yer alan “eski müellifler” ifadesinden Grek yazarları, “yeni müellifler” ifadesinden de Halîl b. Ahmed, İshak el-Mevsılî ve Ya’küb b. İshak el-Kindî kastedilmiş olmalıdır.

Mûsiki konusunda Grek ve İslâm dün­yası arasında köprü vazifesi gören Fârâbî el-Mûsîkat’l-kebîr’i iki kitap halinde yaz­mış, ancak ikinci kitap henüz ele geçme­miştir. Bugün mevcut olan birinci kitap iki bölümden meydana gelmektedir. Uel-Medhal ilâ şınâ’ati’l-mûsîka” adlı birinci bölüm iki kısımdır. Müzik felsefesiyle ilgili olan, makamlar konusunun ağırlıkla işlendiği birinci kısımda mûsikinin teorik ve pratik yönü, makamların tarifi, sınıflandırılması, türleri ve enstrümanların ortaya çıkışı gi­bi konular ele alınır. İkinci kısımda akusti­ğe giriş, sesin tizlikve pestliği, uddaki tabii sesler, aralıklar ve çeşitleri anlatılır. Ese­rin “eş-Şınâ^a nefsühâ” adını taşıyan ikinci bölümü ise üç kısımdan oluşur. Birinci kıs­mın ilk makalesinde sesin oluşumu, tizlik ve pestliği, aralıklar, oktav, dörtlü, beşli, tanini, cinslerin dereceleri ve türleri gibi konular ele alınır. İkinci makalede skala-lar ve çeşitleri, dizi kuralları, îkâ’ ve türleri üzerinde durulur. İkinci kısmın ilk makale­sinde akordları ve skalasıyla ud ele alın­mış, ikinci makalede ise perdeleri ve akord-larıyla Bağdat tamburu. Horasan tambu­ru, ayrıca mizmâr, sûrnây, rebab ve mi’zef hakkında geniş bilgi verilmiştir. Üçüncü kısmın ilk makalesinde müzikal kompozis­yon, seyir ve geçiş kaideleriyle îkâ” ve tür­leri konu edilmiş, ikinci makalede sesle­rin nitelikleri, güfte ve nitelikleri, müzikal kompozisyonun seslendirilmesi üzerinde durulmuştur.

el-Mûsîka’l-kebîr”in değeri, daha önce yazılmış eserlerin aksine bilfiil mûsiki icra­sını yansıtan teorileri sistematik bir şekle getirmesinden kaynaklanır. Kitap, Fârâbî-nin ifade ettiği gibi mûsiki sanatını icra eden ve teoriyi icra ile kuvvetlendirmek is­teyenler için, mûsiki icrasının teoriden ön­ce geldiği esası üzerine kurulmuştur. Bu sebeple Fârâbî, îka’ların ve onların icracı­sının bu sahanın ustalarının genel icrasına dayalı olduğunu ileri sürerek müzik teori­sinde tartışılan ton sisteminin mûsiki alet­leri üzerinde nasıl elde edileceğini gösterir. Ancak bu konuda Kindî’nin aksine bunla­rı Yunan icracılarından kesin olarak ayırır. eî-Mûsîka’î-kebîr’öe sadece Grek müel­liflerin yazdıkları şerhedilmekle kalmamış, Grekler’den eksik şekilde intikal eden na­zarî bilgiler düzeltilerek tamamlanmıştır.

Eserin ikinci bölümünün ilk kısmı, ses sistemi konusunda en rahat uygulamala­rın yapılabildiği bir saz olan ud enstrüma­nına ayrılmış, ud üzerindeki perdeler tab­lolarla gösterilmiş, ayrıca hemen ud ka­dar bilinen Horasan ve Bağdat tamburla­rının perdeleri ve akord sistemleri geniş bir şekilde ele alınmıştır. George Dimitri Sawa’ya göre ud perdeleri İslâm dünyasın­da yaygın olan ses sistemini ifade eder­ken Bağdat tamburu İslâm Öncesi ses sis­temine dayanmaktadır. Horasan tamburu İse Safiyyüddin el-Urmevî ve sonraki mu­sikişinasların ele aldıkları on yedi perdeli ses sisteminin eski şeklini yansıtması ba­kımından oldukça önemlidir.

Gerek İhvân-ı Safa Risaleleri gerekse Kindî’nin mûsiki risalelerinde görülen, mü­zikal seslerle sayılar ve gök cisimleri arasın­da güçlü bağlar kuran görüşleri temellendiren Pythagoras ve Platon ekollerinin yan­sımalarına el-Mûsîka’l-kebîr’de rastlan­maz. Fârâbî, sayıların kendine mahsus kimlikleri olduğunu ve kâinatı oluşturan unsurlar arasında düzenli ilişkiler ve belli bir uyum bulunduğunu ileri süren Pythagoras’ın değil daha çok duyuma önem ve­ren Aristoxenes’in etkisinde kalmıştır.

Aynı zamanda iyi bir icracı olan Fârâbî’nin bu eseri, Batı’da ve İslâm dünyasında müzik teorisi ve özellikle müzik felsefesi üzerine yazılmış en kapsamlı ve sistema­tik eser olarak gösterilmiş, başta İbn Sînâ olmak üzere daha sonraki asırlarda yazı­lan müzik teorisine dair etkilediği ve bu etkinin Abdülkâdir-i Merâgi’ye kadar uzan­dığı ifade edilmiştir.

el-Mûsîka’i’kebîr’in ikisi Türkiye kütüp­hanelerinde [Köprülü Ktp., nr. 953; Râgıb Paşa Ktp., nr. 876] dördü yurt dışında [Madrid Biblioteca Nacional, nr. 241; Mi­lano Biblioteca Ambrobiana, nr. 289; Leiden Universiteits Bibliotheek, Or., nr. 651; Princeton University Library, Garett, nr. 1984 ] olmak üzere altı nüshası tesbit edil­miştir. Eser, Rodolphe d’Erianger tarafın­dan kaleme alınan La musique arabe adlı eserde Fransızca tercümesiyle birlikte neşredilmiş ayrıca Gattâs Abdülmelik Hasebe ile Mahmûd Ahmed el-Hifnî tarafından Leiden, Köprülü ve Princeton nüshaları esas alınarak yayımlanmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski