Merv Şehri -Türkmenistan- Nerede, Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Merv. Türkmenistan’da tarihî bir şehir.

Verimli Murgâb deltasının aşağı kısmın­da kurulmuştur. Ortaçağ coğrafyacıları tarafından daha güneydeki bugün mev­cut olmayan küçük Merverrûz’dan (Mervürrûz) ayrılması ve öneminin belirtilmesi için Merveşşâhicân (Mervüşşâhicân) adıyla anılmıştır; Ortaçağ’ın siyasî, idari, ticari ve kültürel açılardan önde gelen şehirle­rinden biridir.

İran ile Hazar denizi kıyılarını Orta As­ya’nın önemli şehirlerine bağlayan stra­tejik bir mevkide ve işlek bir ticaret yolu üzerinde yer alan Merv’in ne zaman ku­rulduğu kesin biçimde bilinmemekterir. Bölgede yapılan arkeolojik kazılarda daha eski dönemlerden İtibaren düzenli bir su­lama sistemiyle beslenen gelişmiş bir ta­rım hayatının izlerine rastlanmıştır. Şeh­rin kuzeyinde kalıntıları bulunan bir şed­din Persler tarafından inşa edildiği ve do­ğudaki göçebe kavimlere karşı savunma duvarı vazifesi gördüğü anlaşılmaktadır. İstahrî bu şeddin bir kısmının IV. (X.) yüzyılda mevcut olduğunu söylemektedir. Son Sâsânî hükümdarı III. Yezdicerd’in İslâm ordularına yenile­rek doğuya doğru kaçtığı zaman müs­tahkem bir garnizon halindeki Merv’e sı­ğındığı fakat daha sonra yakındaki bir köyde öldürüldüğü bilin­mektedir.

Hz. Osman’ın Basra valisi, Horasan emîri ve sâhibü’l-ceyşi olan Abdullah b. Âmir’in emrindeki kuvvetlerin gerçekleş­tirdiği fetih harekâtı sırasında ele geçiri­len Merv’in merzübânı 2.200.000 dirhem-lik bir haraç karşılığında Araplar’la an­laşma yoluna gitmişti; şehrin ilk camisi olan Benî Mânân Camii de bu dönemde inşa edilmiştir. Ardından stratejik öne­minden dolayı Horasan’ın askeri ve idarî merkezi haline getirilen şehir pek çok İran şehri gibi başlangıçta müslüman fâ­tihlere karşı başkaldırmışsa da isyan bas­tırılmıştır. Ancak Horasan’ın bu karışık durumu Muâviye b. Ebû Süfyân dönemi­ne kadar sürmüştür. Muâviye devamlı ka­rışıklıkların yaşandığı, bir türlü istikrara kavuşamayan Irak’ın genel valiliğine 45 (665) yılında Ziyâd b. Ebîh’i getirdi. Ziyâd Irak’ta istikran sağladıktan sonra Önce Hakem b. Amr’ı, ardından Rebî’ b. Ziyâd el-Hârisî’yi merkezi Merv olan Horasan valiliğine tayin etti. Bu dönemde özellikle Küfe ve Basra ordugâhlarından getirilen önemli miktardaki Arap askerinin ailele­riyle birlikte şehrin etrafındaki köylere yerleştirildiği görülmektedir. Bu tarihten sonra Orta Asya’daki fetihlerde önemli rol oynayan Merv şehrini bazan Irak genel valisi, bazan da bizzat halifenin tayin ettiği valiler yönetti. Muâviye’nin ölümü üze­rine şehirde başlayan karışıklıklar, Halife Abdülmelik b. Mervân’ın Irak genel valisi Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî tarafından Horasan’a gönderilen Mühelleb b. Ebû Suf-re’nin gelişine (78/697) kadar devam et­ti. Bu tarihten sonra şehrin hâkimiyeti üç nesil boyunca Mühellebîler’in elinde kaldı. Merv’in ikinci camisi olan Mescid-i Atîk’in bu dönemde inşa edildiği anlaşıl­maktadır.

Abbasî ihtilâli Merv’de patlak verdi. Ebû Müslim-i Horasanı 129’da (747] Araplar’-dan çok İranlı köylülerle diğer mevâlîden oluşturduğu ordusunun başında şehre girdiğinde çarpışmayı göze alamayan Emevîler’in son Horasan valisi Nasr b. Seyyar ailesiyle birlikte kaçmayı tercih et­ti. İhtilâlin ardından .valiliğe getirilen Ebû Müslim-i Horasânî ve arkasından Ebû Dâvûd ez-Zühlî imar faaliyetlerinde bulundularsa da şehrin asıl gelişmesi Me’mûn zamanına (808-817] rastlar. Merv’i kendisine başşehir olarak seçen Me’mûn “un Mâverâünnehir istikametine açılan Müşkân kapısı yakın­larında bir saray ve askerî garnizon inşa ettirmesinden sonra şehir o yönde geniş­lemeye başladı. Me’mûn’un İç karışıklık­ların artması üzerine Bağdat’a dönmesi­nin ardından Horasan Tâhir b. Hüseyin’e verildi. Merv de Tâhirî hanedanının idare merkezi oldu. Ancak daha sonra merkez Nîşâbur’a nakledildi. Bununla birlikte III. (IX.) yüzyıl sonlarında Tâhirî hanedanın­dan temsilcilerin Merv’de emirlik yaptığı bilinmektedir.

IV. (X.) yüzyıla gelindiğinde şehir nüfu­sunun üçte biri batı varoşlarında (rabaz) yaşıyordu; sulama kanallarının bir kısmı harap olmuş ve şehirde su sıkıntısı baş­lamıştı. Şehrin, Tâhiriler’in ardından Sâ-mânîler’in hâkimiyetine girmesi ve baş­şehrin Buhara’ya taşınması üzerine eski önemini büsbütün kaybetmeye başladı­ğı anlaşılmaktadır. Merv, Sâmânîler’den sonra kurulan Gazneli hâkimiyeti döne­minde de Horasan’ın idaresinde her açı­dan Öne geçen Nîşâbur’un yanında ikinci planda kaldı.

Merv tarihteki ikinci parlak dönemini Selçuklular zamanında yaşadı. Şehir, Dan-danakan Savaşı’nın (431/1040) ardından yapılan kurultayın kararıyla Doğu Hora­san’ın hâkimiyetini eline alan Çağrı Beyin idare merkezi oldu. Çağrı Bey ve oğlu Al­parslan burada kendi adlarına sikke bas­tırdılar. Alparslan’ın Selçuklu tahtına geç­mesiyle birlikte (455/1063) şehir Hora­san’ın idaresiyle görevlendirilen Selçuklu şehzadelerinin merkezi haline geldi. Melikşah zamanında surları yenilenen Merv, Sultan Muhammed Tapar döneminde do­ğuya tayin edilen Melik Sencer’in siyasî idarî merkezi oldu. Tapar’ın vefatından sonra gelişen olaylarda Sencer’in Selçuk­lu tahtına müdahalesi ve Sâve savaşıyla (513/1119) hâkimiyeti ele geçirmesinin ardından Büyük Selçuklu İmparatorlu-ğu’nun başşehri oldu. Sultan Sencer (1118-1157) uzun iktidarı müddetince bu­rayı geliştirmek için büyük çaba harcadı. Surların dışında kalan rabaz, çevresine yeni surlar yapılmak suretiyle şehre dahil edildi, böylece Yeni Merv (Sultan Kal’a) or­taya çıktı. Sultan Sencer zamanında her açıdan en parlak dönemini yaşayan Merv çok sayıda medrese ve kütüphanesiyle bir ilim merkezi haline geldi. Sultan Sencer’in Karahıtaylar karşısında uğradığı Katvân felâketinin (536/1141) ardından yaklaşık bir yıl uzak kaldığı Merv bu sırada Hâ-rizmşah Atsız’ın hâkimiyetine girdi. At­sız halktan ve ulemâdan pek çok kimseyi katletti; Hârizm’e dönerken de bazı âlim­leri beraberinde götürdü. Sultan Sencer bir yıl sonra yeniden şehre hâkim oldu ve 548’de (1153) Oğuzlar’a yenilip esir dü­şünceye kadar on bir yıl daha burada oturdu. Oğuz istilâsı döneminde Merv, Horasan’ın diğer belli başlı şehirleri gibi yağmalanarak yakılıp yıkıldı. Murgâb neh­ri üzerindeki su şeddinin tahribi büyük kuraklık yaşanmasına ve halkın bölgeyi terketmesine yoi açtı. Şehir bu tarihten sonra eski şaşaalı günlerine bir daha ge­ri dönemedi.

Oğuzlar’ın ardından önce Hârizmşah Alâeddin Tekiş’e isyan eden kardeşi Sultanşah’ın ve daha sonra kısa bir süre için Gurlular’ın ve tekrar Hârizmşahlar’ın hâ­kimiyetine giren Merv, Moğol istilâsı sı­rasında Cengiz Han’ın oğlu Tuluy tarafın­dan yağma ve tahrip edildiği gibi (1221) halkı da kılıçtan geçirildi. Hülâgû’nun İran’a gelmesinin ar­dından bölge İlhanlı topraklarına katıldı. Timurlular zamanında Şâhruh. Merv’i ye­niden eski günlerine döndürebilmek İçin 812 (1410) yılında yeni bir bent yaptıra­rak sulama kanallarını tekrar faaliyete geçirdiyse de ne kâfi miktarda su temin edilebildi ne de suyu eski yerleşim merke­zine taşıyabilmek mümkün oldu. Şah İs­mail’in 916 (1510) yılında Şeybânî Han’ı yenmesinden sonra Safevî hâkimiyetine giren şehir zaman zaman Özbek hücum­larına mâruz kaldı. XII. (XVIII.) yüzyılda da Buhara Emîri Murad Han’ın Murgâb Bendi’ni yıkıp halkı sürgüne yollaması yüzünden canlılığını tamamen kaybetti. Bölge 1884’te Ruslar tarafından ele geçirildi ve yeni sulama kanalları açılarak pa­muk ziraatına elverişli hale getirildi. Merv günümüzde, Sovyetler Birliği’nin dağıl­masından sonra bağımsızlığını ilân eden Türkmenistan Cumhuriyeti’nin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Bugün şehir­de Sultan Sencer Türbesi ile bazı bina ve sur harebelerinden başka yaşadığı eski ihtişamlı günleri hatırlatacak herhangi bir tarihî eser yoktur. Merv adını taşıyan idarî bölümün yüzölçümü 86.800 km2, nüfusu 1.289.500’dür (2003).

IV. (X.) yüzyıl coğrafyacılarından İstahrî, Merv’in ham ipek ihracatıyla tanındı­ğını kaydeder. Ortaçağ boyunca Merv halkının en önemli geçim kaynağı ipek ve kumaş dokumacılığı, ba­kır işçiliği, hayvancılık ve ticaretti. Kay­naklarda, canlı bir ticarî hayata sahne olan şehrin pazarlarından ve burada do­kunan kumaş ve kaftanlardan övgüyle söz edilir. Bugün de gıda ve deri işleme sanayiinin yanında tekstil (yün, pamuk] sanayii ile ünlüdür.

Merv’in dinî ilimler tarihînde önemli bir yeri vardır. Burada Kur’an İlimleri sa­hasında ilk faaliyetleri, Merv kadılığı ya­pan tabiînden Yahya b. Ya’mer el-Ad-vânî’nin başlattığı rivayet edilmektedir. Merv’de kıraat ve tefsir ilminin gelişip yaygınlaşmasında Dahhak b. Müzâhim’in büyük katkıları oldu. Onun öğrencileri arasında Ubeyd b. Süleyman el-Mervezî ve Hasan b. Yahya el-Mervezî ilk akla ge­lenlerdir. Ayrıca başka ilim dallarında da önemli isimler yetişmiştir. Bunlar arasın­da Ahmed b. Ali el-Mervezî, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Ebû İshak el-Merve­zî, Ebû Hâmid el-Mervezî, Ebû Tâlib el-Mervezî, Habeş el-Hâsib el-Mervezî, Ali b. Hucr el-Mervezî, Ahmed b. Hammâd el-Mervezî, Şerîfüddin Muhammed b. Mes’ûd el-Mervezî, Abdülkerîm b. Muhammed es-Sem’anî el-Mervezî sayılabi­lir. Ahmed b. Hanbel de aslen Mervlidir. Halkın çoğunluğunun Hanefî olduğu Merv ilk tasavvufî hareketlerin ortaya çıkma­sında da önemli bir yere sahiptir.

  • Merv Şehri -Türkmenistan- Çevresindeki Mimari Yapılar
  • Merv Şehri -Türkmenistan- Mimarisi, Mimari, Özellikleri

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski