Meryem Suresi Nedir, Kaç Ayet, Kaçıncı Sure, Ne Anlatıyor, Hakkında Bilgi

Meryem sûresi. Kur’ân-i Kerîm’în on dokuzuncu sûresi.

Mekke döneminde muhtemelen Hz. Peygamber‘in risâletinin beşinci veya al­tıncı yılında Habeşistan hicretinden önce nâzil olmuştur. 58 ve 71. âyetlerin Medi­ne devrinde indiği nakledilmekle birlikte bu âyetlerle sûrenin konusu arasındaki sıkı ilişki bu rivayeti şüpheli kılmaktadır. Adını sûrede kendisinden geniş şekilde bahsedilen Hz. Meryem‘den aiır. İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre başındaki hurûf-ı mukattaadan dolayı “Kâf hâ yâ ayn sâd” sûresi olarak da adlandırılır. Doksan sekiz âyet olup fasıla­sı  harfleridir.

İhtiva ettikleri mucizevî olaylar bakı­mından bir önceki Kehf süresiyle arasın­da ilişki bulunan Meryem sûresi Hıristi­yanlığın temel ilkelerinden bahseden ilk Mekkî sûredir. Daha sonra inen Mekkî sûrelerde Meryem ile îsâ hakkında bazı âyetler yer almakla beraber bu bilgiler birer işaret niteliğindedir. Nüzul zamanı dikkate alındığında Meryem sûresinin, bir hıristiyan ülkesi olan Habeşistan’a hicret edecek müslümanları bilgilendirme ve hazırlama niteliği taşıdığı anlaşılır. Sûre­nin üslûbu, özellikle ilk kırk âyetinde sa­dece Hz. İsâ hakkında İslâm’ın görüşlerini ortaya koyan, mücadeleden uzak ifade tarzı bu görüşü destekler. Nitekim Habe­şistan’a sığınan müslümanların sözcüsü Ca’fer b. Ebû Tâlib, Habeş Kralı Ashame en-Necâşî‘nin huzurunda Meryem sûre­sinin Hz. Yahya ve İsâ’dan bahseden ilk kısımlarını okumuş, kral âyetlerden etki­lenerek ağlamıştır. Dolayısıyla bu sûrenin, Habeşistan’a sığınan müslümanların inançlarını oradaki hıristiyanlara anlat­maları konusunda kuvvetli bir delil oluşturduğu anlaşılmaktadır. Aynı zamanda sevgi ve merhamet ifadelerinin yer aldığı ilk bölümlerde âyet sonlarındaki kelime­lerin de bu sevgi atmosferiyle uyum ha­linde olduğu görülmektedir. Ayrıca sûre­nin etkileyici bir fonetik yapısı vardır.

Mekke döneminde nazil olan diğer sû­reler gibi Meryem sûresinde de tevhid inancı, peygamberlik, öldükten sonra di­rilme ve amellerin karşılığına dair konula­rın yanı sıra Allah’ın çocuk sahibi olmak­tan ve ortağı bulunmaktan tenzih edil­mesiyle ilgili âyetler yer almaktadır. Sû­renin yaklaşık üçte ikisini oluşturan pey­gamber kıssaları arasında en dikkat çeki­ci olanı Meryem ve İsâ kıssasıdır. Burada risâletin birliğine, bütün peygamberlerin İnsanları tevhid İnancına çağırdığına işaret edilmektedir. Sûrede ayrıca bazı kıyamet sahnelerine de yer verilir.

Meryem sûresinin muhtevasını iki bö­lümde ele almak mümkündür: Peygam­ber kıssaları [âyet 1-65] Öğüt ve uyanlar, [âyet 66-98]Birinci bölümün 1 -40. âyet­lerinde Ehl-i kitabın tarihinden kesitler verilmiş ve Hz. İsâ’dan sonraki hıristiyanların inançlarında düştükleri yanlışlar izah edilmiştir. İlk olarak Hz. Zekeriyyâ ile oğ­lu Yahya kıssasına temas edilir. Allah’ın Zekeriyyâ’ya karşı rahmeti, Zekeriyyâ’nın ilerlemiş yaşına rağmen kendisine vâris olacak bir evlât istemesi ve Hz. Yahya’­nın mucizevî bir doğumla dünyaya gelişi anlatılır. Yahya’nın doğum kıssasının Hz. İsâ’nın doğumuyla ilgili bölümden önce anlatılması, îsâ’nın doğumunun benzeri İlâhî bir mucizenin daha önce meydana geldiğini vurgulama amacı taşımaktadır. Ardından bu kıssadan daha şaşırtıcı ve mucizevî oian Meryem ve İsâ kıssasına temas edilir. Sûrenin, “İşte Meryem oğlu İsâ; şüphe edip ayrılığa düştükleri şey gerçek söze göre budur” mealindeki 34. âyetinden bu kıssanın hedefinin muha­tapları ihtilâfa düştükleri konuda aydın­latmak olduğu anlaşılmaktadır. Bu âyet­lerde Meryem’in İffetli ve temiz oluşu, İsâ’ya hamile kalışı, İsa’nın babasız ola­rak dünyaya gelmesi, Meryem’in kendi kavmi tarafından kınanması, îsâ’nın be­şikte iken konuşması ve kendisinin Allah’ın kulu olduğunu söylemesi anlatılır, îsâ’nın Allah’ın oğlu olduğu iddiasının çok çirkin bir iddia olduğu belirtilir. Âyetler, hıristiyanlara saptıkları yanlış inançtan dönmeleri için yol göstererek onları İs­lâm’a girmeye, içinde bulundukları şüp­he, çekişme ve ihtilâflardan kurtulmaya teşvik etmekte, yahudilere de Hz. İsâ ve annesine karşı yaptıkları çirkin yakıştır­malar konusunda cevap vermektedir. Da­ha sonraki âyetlerde [âyet 40-50] Hz. İb­rahim ile babası arasında geçen şirk ve tevhid mücadelesi anlatılır. Hz. İbrahim‘in hem Yahudilik’te hem Hıristiyanlık’ta önemli bir peygamber olduğu dikkate alındığında bu sûrede onun babasıyla yaptığı tartışmanın bir bakıma Ehl-i ki­taba ve özellikle hıristiyanlara yönelik bir mesaj niteliğinde olduğu görülür. Ayrıca bu kıssa ile bir anlamda Habeşistan’a sı­ğınanlar da teselli edilmektedir. Çünkü Hz. İbrahim de onlar gibi babasından, ailesinden ve toplumundan gördüğü bas­kılarla memleketinden ayrılmaya zorlan­mıştır. Burada dolaylı olarak Mekkeli müşriklere kendilerinin Hz. İbrahim’e işkence yapanların konumunda olduk­ları hatırlatılmaktadır. Bu bölümde Hz. Mûsâ, İsmail ve İdrîs’e de işaret edilerek Resûl-i Ekrem’den önce gelen peygam­berlerin aynı tebliğle görevlendirildiği, na­maz kılmak ve zekât vermekle emrolunduğu, ancak daha sonraki nesillerin bu yoldan saptığı ifade edilir.

Sûrenin ikinci bölümünde [âyet 66-98] öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden, Al­lah’a evlât ve ortak izafe eden Mekkeli müşriklerin bu tür tavırları sert bir şekil­de eleştirilmekte, müminlere inkarcıların bütün çabalarına rağmen kendilerinin başarılı olacakları konusunda müjde ve­rilmektedir. Sûrenin başlarında yumuşak bir üslûpla reddedilen şirk burada daha açık bir şekilde ortaya konmuştur. Bu bö­lümde yer alan, “İnsan ‘ben öldükten son­ra diri olarak mı çıkarılacağım diyor” me­alindeki 66. âyetin, Mekke müşriklerin­den Übey b. Halefin eline bir kemik par­çası alıp ufaladıktan sonra, “Muhammed, öldükten sonra dirileceğimizi zannedi­yor” demesi üzerine nazil olduğu ifade edilmektedir. Aynı bölüm­de yer alan, “Âyetlerimizi inkâr edip ‘ba­na mai ve evlât verilecek diyen kişiyi gör­dün mü?” mealindeki 77. âyetin nüzul se­bebiyle ilgili olarak da şu olay aktarılmak­tadır: Müslümanlardan Habbâb b. Eret, Mekkeli müşriklerden Âs b. Vâil’den bor­cunu ödemesini isteyince Âs ona, “Muhammed’i inkâr etmedikçe borcumu öde­mem” demiş, Habbâb da, “Allah’a yemin olsun ki sen ölüp tekrar dirilinceye kadar Muhammed’i inkâr etmem” şeklinde ce­vap vermiştir. Âs b. Vâil’in, “Öyle ise ben öldükten sonra tekrar dirildiğim zaman sen bana gelirsin; o zaman benim malım ve evlâdım çok olacaktır, orada sana borcumu öderim” demesi üzerine bu âyet nazil olmuştur. Sûre, ina­nıp yararlı işler yapanlara Allah’ın sevgi bahşedeceğini ve Kur’an’ın takva sahiple­ri için bir müjde, İnatçı toplum için uyarı vesilesi olduğunu İfade eden âyetlerle sona erer.

Bu sûrenin faziletiyle ilgili olarak bazı tefsirlerde yer alan, “Meryem sûresini okuyan kimseye Zekeriyyâ, Yahya, Meryem, İsâ, İbrahim, İshak, Ya’kûb, Mûsâ, Hârûn, İsmail ve İdris‘i inkâr eden veya tasdik eden, dünyada Allah’a dua eden ve etmeyen kimselerin sayısının on katı sevap verilir” şeklindeki hadisin sahih olmadığı an­laşılmaktadır.

Meryem sûresi üzerine yapılmış çalış­malardan bazıları şunlardır: Kâzım Arfâ, Tefsîr-i Sûre-i Mübâreke-i Meryem, Ebû Dayf Mücâhid Hasan, Sûretü Meryem: Tefsir ve dirâse, Bedrettin Çetiner, Kurân-ı Kerîm’den Bazı Âyetlerin Tefsiri: Meryem ve Tâhâ Sûreleri, Nimetullah Akın, Müslüman-Hıristiyan Diyalogu Açısından Meryem Sûresi, Hasan Muhammed Bâcûde, Temmülât fî sureti Meryem.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski