Methiye Nedir, Özellikleri -İran, Fars Edebiyatında- Hakkında Bilgi

İslâm’ın İran bölgesine yayılmasından sonra doğan yeni Farsça şiirin (şi’r-i Derî) Arap edebiyatı tesiriyle esas nazım şekii kaside ve başlıca konusu da methiye olmuştur. Bölgede hâkimiyet kuran Tâhirî, Saffârî ve Sâmânîier, Emevî ve Abbasî halife ve vezirlerinin yolundan giderek edebiyata değer verdikleri gibi şairleri de himaye etmişler, siyasetlerini ve güçlerini yayıp pekiştirmek için özellikle medih şiirlerin­den faydalanmışlardır.

Fars edebiyatında dinle ve dinî şahsi­yetlerle ilgili olan bazı istisnalar dışında methiyelerin çoğu sultan, şah, vezir, emîr gibi yöneticilerle zenginler ve ayan hak­kında yazıldığı için methiye denilince sa­ray ve çevresini öven şiir akla gelmekte­dir. Bir kısmı gerçekten sanat sever olan yöneticiler genelde rakiplerine karşı pro­paganda yapmak, şair ve âlimleri saray­larında ağırlayarak ihtişamlarını onların eserleriyle etkin ve sürekli kılmak, ma­kam ve riyaset hırslarını tatmin etmek, dönemlerinin tarihini arzularına uygun şiirlerle şekillendirmek yanında şahsî üzüntülerini ve mutluluklarını şairlerle paylaşmak için onlara ayrı bir önem ver­mişlerdir. Şairler de ihtiyaçlarını gider­mek, övdüklerinin itibarına denk bir şöh­ret kazanarak melikü’ş-şuarâlıK gibi yük­sek makamlara ulaşmak ve eserlerini ka­lıcı yapmak için yönetici / hamilere ihti­yaç duymuşlardır. Dolayısıyla baştan beri birçok şair, maaş veya caizeler karşılığın­da yöneticileri ve onların yakınlarını öv­mek için sarayda resmen görev almış, yö­neticilerin başarısını, liyakatini, dindarlı­ğını, cömertliğini, kahramanlığını, adale­tini. İlmini ve zenginliğini abartılı biçimde övmüştür. İran edebiyatı tarihinde met-hiyecilere en çokSâmânî, Gazneli, Gurlu, Selçuklu ve Hârizmşahlı yöneticilerin ilti­fat ederek caize verdiği görülmektedir. Gazneli Sultan Mahmud ve oğlu Mesud ile Selçuklu Sultanı Sencer bunların en önde gelenlerindendir. Rûdekî, Unsûrî. Zeynebî gibi şairlere verilen ödüllerin di­ğer şairleri kıskandıracak kadar büyük ol­duğu bilinmektedir.

Methiyecilik bir tür meslek sayıldığı için methiyeci şairin Övdüğü kişiler hakkın­daki mübalağalarla dolu ifadeleri tabii görülmekteydi. Şair ve yöneticilerin bu tutumları şiirde rekabete yol açtığından güçlü ve başarılı şiirlerin yazılmasını teş­vik etmiş, böylece Fars edebiyatının ge­lişmesini sağlamıştır.

Farsça methiyelerde ayrıca dinî ve millî bayramlar, düğün ve şenlikler, av ve eğ­lenceler, yolculuklar, savaş ve fetihler, resmî görüşmeler, yönetici ve yakınlarının vefatı, saray, kervansaray, köprü, medrese, mescid vb. imar faaliyetleri gibi sos­yal konular da yer almıştır. Bunlar hesaba katıldığında methiyelerin kendi dönem­leriyle İlgili tarihî, dinî, içtimaî ve ahlâkî bilgiler de içerdiğini söylemek gerekir.

Fars şairleri zevkleri ve yeteneklerine göre methiye için gazel, kıta vb. şekiller kullanmışlarsa da konular daha çok kasi­de tarzında işlenmiştir. Çünkü kaside özellikle beyit sayısının çokluğu ve kafi­yenin verdiği kolaylık bakımından diğer türlerden daha elverişli olmuştur. Ayrıca sanattaki başarının derecesi iyi bir kaside yazmaya bağlı sayıldığından şairler yete­neklerini daha çok bu nazım şekliyle or­taya koymaya çalışmışlardır.

Farsça methiyeler genel olarak Allah’a, Hz. Peygamber’e ve din büyüklerine, sa­ray ve çevresindeki yöneticilere, ahlâkî ve dinî özelliklere sahip devlet adamları­na yazılmıştır. Safevîler döneminde yay­gınlaşmakla birlikte daha önce Kisâî-yİ Mervezî, Nâsir-ı Hüsrev, Senâî, Ferîdüd-din Attâr, Muhteşem-i Kâşânî dinî met­hiyeler kaleme alırken Sa’dî-i Şîrâzî ahlâkî öğütler ve eğitici nükteler içeren ilk met­hiye şairlerinden sayılmaktadır. Fars ede­biyatında mensur methiyelere de rastlan­maktadır. Sa’dî”nin Gülistanı ve Nizâmî-i Arûzî’nin Çehâr Makâle’si gibi mensur klasik eserlerin hemen tamamı bu nite­liktedir.

İslâm’dan Önce Sâsânî saraylarında şarkıcıların (hunyâger) şahlara methiyeleri ve Bârbed’in Hüsrev-i Pervîz zamanında söylediği övgü şarkıları (hüsrevânî) günü­müze kadar gelmiştir. Fakat İslâm sonra­sı en eski methiye, Târîh-i Sîstân’a göre Vasîf-î Sîstânî’nin Saffârîler’İn kurucusu Ya’küb b. Leys (ö. 265/879) hakkında söy­lediği, kısmen zamanımıza intikal eden kasidedir. Teşbîb, medih ve dua kısımla­rını içeren tam bir kaside olarak ilk met­hiye ise Rûdekî’nin Sâmânî Emîri Ebû Ca’­fer için söylediği “Mâder-i Mey” adlı şiiri­dir.

III. (IX.) yüzyılın ortalarından itibaren iktidarlarını kuvvetlendiren Tahinler za­manında daha çok Arapça’ya önem veril­diğinden Fars şiiri pek gelişmemiştir. Fa­kat eski İran geleneklerine ve millî kültüre değer veren Saffârîler ve Sâmânîier ikti­dara gelince Emevî ve Abbasî halifeleri gibi sanatı teşvik edip saraylarında şair­lere yer vermişlerdir. Fîrûz-ı Meşriki. Ebû Sâlik-t Gürgânî bu şairlerdendir. Fars şii­rinin önderi sayılan ve kendi ifadesine gö­re methiyelerine karşılık yüz binlerce di­nar aian Rûdekî başta olmak üzere Ebû Şekûr-i Belhî. Kisâî-yi Mervezî, Emmâre-i Mervezî de Sâmânîler’i övmüşlerdir. Fars edebiyatı temellerinin atıldığı bu dö­nemin methiyelerinde şairlerin aşın mü­balağaya kaçmadığını söylemek müm­kündür.

Bazıları şair olan Gazneli sultan ve ve­zirleri de şair ve edipleri korumuşlardır. Sultan Mahmud ile oğullan Muhammed ve Mesud’un sarayları birbiriyle rekabet eden şairlerle doluydu. Ünlü Şâhnâme yazan Firdevsî, Unsûrî. Ferruhî-i Sîstânî, Menûçihrî-i Dâmegânî, Esedî-i Tûsî bun­lardandır. Ayrıca bu dönemde şiir hem lafız hem mâna açısından güçlü hale gel­miş, ilmî ve felsefî kavram ve mazmun­lar yerleşip yaygınlaşmış, methiye kalıp­ları gelişerek zenginleşmiş ve şairlik önemli bir mesiek haline gelmiştir. Sara­yın emîrü’ş-şuarâsı Unsûrî ile Ferruhî methiyelerinde Sultan Mahmud’u över­ken katıldıkları bazı askerî harekâtlarını ve fetihlerini de tasvir ettiklerinden dev­rin methiyeleri kahramanlık destanları havasına bürünmüştür. Ayrıca bu dönem­den itibaren methiyecilik, Sâmânî döne­mindeki nisbî tabiiliğini kaybettiğinden bir şair Övgüde ne kadar aşırı giderse o derecede usta sayılmaya başlanmıştı. An­cak Unsûrî ve Enverî gibi methiyeciler, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Abdurrah-man-i Câmî gibi sonraki bazı sûfî edipler bu tavırdan rahatsızlıklarını belirtmiş, hatta bir kısım şairler methiyeciliğe töv­be etmiştir. Ayrıca Şems-i Kays, birçok methiyecinin dinî sınırları aşarak Allah’a ve Peygamberce mahsus sıfatları övdük­lerine yakıştırmakla küfre düştüğüne işaret etmiştir. Sonradan methiyeciüğe tövbe eden Senâî-i Gaznevî, Ebü’1-Ferec-i Rûnî, Mes’ûd-ı Sa’d-i Selmân, Osmân-ı Muhtârî, Seyyid Hasan-ı Gaznevî gibi şa­irler 582’ye kadar Gazne ve Hint bölgelerinde yöneticileri övmeye devam etmişlerdir. Aynı dönemde Büveyhîler’in sarayında da Bündâr-i Râzî, Gazâirî-i Râ-zî gibi methiyecilerin Sâmânî şiir gelene­ğini sürdürdükleri görülmektedir.

Kısa sürede geniş İran topraklarına hükmeden Selçukluların sarayları da şair ve ediplerin yaşadığı merkezler ol­du. Sultan Melikşah, Sencer ve diğer yöneticiler onlara bol maaş ve caizeler verdiğinden güçlü methiyeciler, kuvvetli ve başarılı şairler bu dönemde ortaya çık­tı. Kaside üstadı Katrân-ı Tebrîzî, Sultan Sencer’in emîrü’ş-şuarâsı Emîr Muizzî, Ezraki-i Herevî ve Karahanlılar’dan Hızır Han’ın emîrü’ş-şuarâsı Am’ak-ı Buhârî, aynı sarayda seyyidü’ş-şuarâ lakaplı Reşîdî-i Semerkandî, mânadan çok edebî sanatlara önem veren Abdülvâsi-i Cebelî gibi şairlerden sonra VI. (XII.) yüzyılın or­talarında sıra şöhret sahibi methiyecilere geldi. Bunların başında, yeni mazmunlar kullanmaya özen göstererek geniş ilmî birikimini şiire yansıtan büyük kaside üs­tadı Evhadüddîn-i Enverî yer almaktadır. Onunla birlikte Horasan şairleri Esîrüd-dîn-İ Ahsîkesî, Zahîr-i Fâryâbî ile Azer­baycan şairlerinden Felekî-i Şirvânî, Mü-cîrüddîn-i Beylekânî gibi ünlüler ve bu bölgenin en meşhur kaside şairi Hâkânî-i Şirvânî Selçuklu, Şirvanşahlı ve Gurlu yö­neticileri övmeye devam ettiler. Methiye türü Irak, İsfahan, Hemedan ve Rey’den oluşan bir diğer edebî muhitte Kavâmî-i Râzî, Cemâleddîn-i İsfahanı ve Kemâleddîn-i İsfahânî gibi şairlerle sürdü. Bunla­rın kasidelerinde yeni konu ve fikirler, özel terkipler, teşbihler yanında daha ağdalı ve edebî sanatlarla yüklü bir üslûp göze çarpar. Aynı sıralarda Hârizmşahlar’ın sa­rayında da Edîb Sâbir, Reşîdüddin Vatvât gibi güçlü methiyeciler bulunmaktaydı.

VII. (XIII.) yüzyılın başlarında Moğol is­tilâsı sebebiyle İran’da meydana gelen büyük değişimle birlikte sarayların yok olması neticesinde methiyede ciddi geri­leme olmuştur. Bundan dolayı şairler, Mo­ğol istilâsından daha az etkilenen ve şiiri himaye eden Fars bölgesinde Salgurlu-lar, Luristan’da Atabekân-ı Şebânkâre, Sîstan ve Herat’ta Âl-i Kert yöneticilerini yahut Hindistan. Irak ve Anadolu’ya sığı­narak bu bölgelerin idarecilerini Övdüler. Moğollar’ın devamı olan İlhanlılar tedri­cen müslümanlarla kaynaşınca onların idaresinde vezirlik ve kâtiplik yapan Na-sîrüddîn-i Tûsî, Şemseddin Cüveynî ile kardeşi Atâ Melik Cüveynî ve Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî gibi bürokratlar yanında sonradan müslüman olan Gâzân Han ve Ebû Said Bahadır Han gibi İlhan­lı sultanları da şairleri himaye ettiler. Mecd-i Hemger, Emîr Hüsrev-i Dihlevî, İbn Yemîn-i Tuğrâî ve Selmân-ı Sâvecî gibi dönemin ünlü şairlerinin methiyele­rinde önceki iki asrın kasidecilerinin lafız parlaklığı, azameti, söz ve fesahatin gü­zelliği bulunmadığını söylemek müm­kündür. Sa’dî-i Şîrâzî’nin methiyeleri, bir Ölçüde mübalağalı olmakla birlikte memduha yönelik uyarıcı dinî ve ahlâkî öğütleri itibariyle istisnaî bir durum ar-zeder.

Moğol saldırısından sonra oluşan ruhî ve sosyal gerilim şairleri bir tür inzivaya ve ferdîiiğe şevketti. Bu sebeple gazel ön plana geçti. Nitekim Sa’dî-i Şîrâzî ile Hâ-fız-ı Şîrâzî gibi şairler gazelie de methiye söylemişlerdir. Bu dönemin ünlü şairle­rinden İbn Yemîn, Hâcû-yi Kirmanı, Sel­mân-ı Sâvecî İse gazel yanında Enverî, Hâkânî gibi eski büyük şairleri örnek ala­rak medih kasideleri yazarken Anadolu’­ya sığınan Seyf-İ Fergânî methiyeyi bıra­kıp toplumsal eleştiriye ağırlık verdi.

VIII.  (XIV) yüzyılın ortalarında iktidara gelen Celâyirî, Muzafferi ve İncû hane­danları da sanatı himaye ettiklerinden Selmân-ı Sâvecî, Nâsır-i Buhârî, Hâfız-i Şîrâzî, Ubeyd-i Zâkânî. İmâd-i Faklh gibi şairler onları Övdüler. Taşkın ve mübala­ğalı ifadelerle zor kafiyelerin seçimi, ede­bî sanatların yoğunluğu, matlaın yenilenmesiyle kasidelerin aşırı uzatılması ve şairane tekellüf denilen tavır bu dönem methiyelerinde çok yaygındı. Meselâ Sel­mân-ı Sâvecî’nin Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî için söylediği kasidede 102 edebî sanat kullanılmıştır.

IX.  (XV.) yüzyılda Timur ve sülâlesi za­manında Semerkant ve Buhara sarayları yeniden canlandı ve kaside fazla itibar görmemekle birlikte methiyecilik yeni bir imkân buldu. Acımasız bir hükümdar ol­duğu için şairler Timur’a fazla yaklaşmazken şiire daha çok önem veren oğlu Şâh-ruh’un sarayında İsmet-i Buhârî. Besâtî-i Semerkandî methiye geleneğini devam ettirdiler. Şâhruh’un oğullan Gıyâseddin Baysungur ile Uluğ Bey de şiire önem ve­rerek şairleri himaye ettiler. Fakat bu dö­nem methiyeleri önceki asırların şiirleri kadar sağlam yapılı ve güzel değildir. Kla­sik tarzın tek güçlü şairi Abdurrahman-ı Câmî de mübalağaya kaçmadan bazı şah­siyetleri övmüştür.

Safevîler zamanında saray ve hüküm­darların azamet göstergesi sayılan kasi­de değerini yitirdi. Şah İsmail ve halefleri taassupları sebebiyle şairlerden yöneti­cileri öven kasideler yerine Ehli beyt’e ağıt, dinde ve Şiî mezhebinde üstün tu­tulan şahsiyetleri öven şiirler yazmalarını istediler. Dolayısıyla Muhteşem-i Kâşânî başta olmak üzere dinî duyarlığa sahip olmayanlar da dahil ünlü şairler. Hz. Ali ve on iki imamla İlgili kasidelerin yanında özellikle Kerbelâ Vak’ası’nı konu alan mersiyeler yazdılar. Yönetimden iltifat ve destek görmeyen birçok şair de Hindis­tan’daki Bâbür, Anadolu’daki Osmanlı veya Gîlân’daki İshakiler gibi hanedanla­ra sığındılar. Örfî-i Şîrâzî, Nazîrî-i Nîşâbûrî, Melik-İ Kûmî, Bâbürlü hanedanı men­suplarını öven şiirler yazarak onlardan il­tifat gördüler.    

Daha sonra methiyenin ihyası Kaçarlar döneminde gerçekleşti. Bazısı şair olan bu hanedan mensuplarının şah ve şeh­zadeleri özel bir ilgiyle methiyeci şairler yetiştirerek onlara yüklü caizeler verdiler. Dönemin şairleri eskiye dönüş (bâzgeşt-i edebî) akımına uyup kasidelerinde Hora­san ve İrak üslûbu temsilcileri Unsûrî, En-verî, Hâkânî gibi şairleri örnek aldılar. Edebiyat hâmisi Feth Ali Şah da Gazneli Sultan Mahmud’u örnek tutarak çevre­sinde topladığı şairlere bol ödüller verdi. Seyyid Muhammed Sİhâb. Sabâ-yı Kâşâ-nî, Kâânî-i Şîrâzî, melikü’ş-şuarâ Mah-mûd Hân-ı Kâşânî, Micmer-i İsfahânî, bu dönem yöneticilerini öven kasideler yaz­dılar. Bazı divanlarda methiyelere tesa­düf edilse de İran’da meşrutiyetle birlikte türün ömrü sona erdi. Vahîd-i Destgirdî ile Meliküşşuarâ Bahar, Fars edebiyatının son güçlü methiyecileri sayılır.

  • Methiye Nedir, Özellikleri -Türk Edebiyatında-
  • Methiye Nedir, Özellikleri -İslam Tarihinde-

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski