Mevkuf Hadis Nedir, Ne Demek, Anlamı, HakkındaBilgi

Mevkuf. Sahabenin sözü ve fiili anlamında terimi. hadîs

Sözlükte “vakfetmek: dikilmek, dur­mak; durdurmak” gibi anlamlara gelen vakf kökünden türemiş bir ism-i mef ûl olan mevkuf “durmuş: durdurulmuş” de­mektir. Terim olarak “isnadın Hz. Peygamber’e ulaşmadan sahâbîde durması veya durdurulması” şeklinde tarif edilmiş ve sahabenin söz, fiil ve takrirlerine dair ri­vayetlere bu ad verilmiştir. Buna göre bir râvinin, “Falan sahâbî şöyle dedi, şunu yaptı, yanında şöyle bir olay meydana ge­lince sesini çıkarmadı” diye naklettiği rivayetler mevkuftur. Yalnız sahabe takrirleri konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş, bunların mevkuf kapsamına girmeyece­ği söylenmiştir. Mevkuf terimi bazan “ka­bul veya reddedileceği konusunda hüküm verilemeyen hadis” mânasında kullanıl­mış, bazan da tabiîn ve daha sonraki dö­nemlerde yaşayan âlimlerin sözleri için, “Hazâ mevkufun ale’z-Zührî” [Bu haber İbn Şihâb ez-Zührîye nisbet edilmiştir] di­ye bir ifade şekli benimsenmiştir. Şafiî fukahasının bir kısmı ile Horasan âlimleri mevkuf yerine eser ke­limesini kullanmışlardır. Ebû Dâvûd es-Sünen’inin bir yerinde mevkufu “maksûr” kelimesiyle karşılamış, ancak bu terim yaygınlaşmamıştır. Bir sahâbînin sözleri ve görüşleri kaynaklarda genellikle sahâbînin ismi zikredilerek “kavlü fülân” diye ifade edilmiştir. Mevkuf teriminin li. (VIII.) yüzyıl boyunca sözlük anlamında kullanıldığı, te­rim olarak kullanımının ise III. (IX.) yüz­yılda yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber sahabeyi ümmetinin en hayırlı nesli olarak nitelediği için onların sözleri ve davranışları Özel bir değerlendirmeye tâ­bi tutulmuş, hadis ve sünnetin tesbit ve naklindeki titizlik sahâbîlerin söz ve amellerinin tesbit ve naklinde de büyük ölçüde gösterilmiş ve sahabe sözleri ha­disler gibi derlenip isnad sistemiyle nakledilmiştir. Tabiîn âlimlerinden Şa’bî’nin Resûl-i Ekrem’in ashabından gelen riva­yetlerin toplanmasına dair tavsiyesi ve İbn Şihâb ez-Zührî’nin Resûlullah’m ha­disleri yanında sahabenin rivayetlerini de derlemesinden sonra muhaddisler, hadislerin tasnifi es­nasında sahabeye ait rivayetleri sened-leriyle birlikte ve sünnetle karışık olarak musanneflere. müsnedlere ve sünenlere kaydetmişlerdir.

Mevkuf rivayetler Kur’an’ın tefsirinden zühd ve takvaya dair konulara, hukukî meselelere ait beyan ve ictihadlardan gaybî ve uhrevî bahislere kadar çok ge­niş bir alanı içine almaktadır. Hz. Ebû Be­kir ve Abdullah b. Abbas’ın, “Dede miras­ta baba hükmündedir” şeklindeki ictihadlan ile Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin. “İyiliğin ıslah edemediği kimseyi kötülük yola getirir” anlamındaki sözü kavlî mevkufun, tabiînden Nâfi’in, “Ab­dullah b. Ömer ergenlik çağına gelen ço­cuklarının odasını ayırır ve izinsiz olarak yanlarına girmezdi” şeklindeki rivayeti de fiilî mevkufun örnekleridir.

Sahâbî sözü ve fiilinin Hz. Peygamber devriyle ilişkilendirilmesi durumunda de­ğerlendirilmesi farklı olmuştur. Sahabe­nin, “Resûlullah zamanında şöyle derdik”; “Onun devrinde şöyle yapardık” şeklindeki açıklamaları Resûl-i Ekrem tarafından görülüp veya duyulup onaylandığı düşün­cesiyle hükmen merfu sayılmıştır. Ancak İbnü’s-Saîâh bu tür rivayetleri de mevkuf kabul eder. Sa­hâbîlerin Hz. Peygamber dönemine işa­retle, “Şu işi yapmamız bize emredildi”; “Şu işten nehyolunduk”; “Resûlullah ara­mızda olduğu halde şöyle derdik”; “Bu işi yapmakta bir sakınca görmezdik”; “Sün­net bu şekildedir”; “Şu iş sünnettendir” şeklinde yapıp söyledikleriyle ilgili rivayet­leri ve açıklamaları da âlimlerin büyük çoğunluğuna göre merfû hükmündedir.

Hadis usulü kitaplarında daha çok bu rivayet sîgalarının ne ölçüde merfû oldu­ğu konusu ele alınırken fıkıh usulü eser­lerinde ayrıca bu sîgalarla rivayet edilen hadislerin delil oima yönünden değeri in­celenmiş, sahabe kavli, sahabe ameli, sa­habe fetvası ve sahabe mezhebi gibi ta­birlerin kullanılması tercih edilmiştir. Bu söz ve fiiller hadis usulü kaynaklarında müstakil olarak mevkuf başlığı altında işlenirken fıkıh usulü kitaplarında bazan sünnet konusu içinde, bazan da dört aslî kaynaktan sonra gelen feri deliller bah­sinde incelenmiştir.

Mevkuf rivayetler Hz. Peygamberin sünnetinin ilk te’villeri olduğu ve merfû hadisler gibi senedle nakledildiği için ha­dis usulü konularının birçoğu ile yakından ilgili olup merfû hadisler gibi isnad yö­nünden muttasıl veya münkatı’, râvileri-nin adalet ve zabtına göre sahih, hasen veya zayıf diye nitelendirilmektedir. İbnü’s-Salâh, mevkuf hadisi senedine göre mevsul olan mevkuf ve mevsul olmayan mevkuf şeklinde ikiye ayırmıştır.

Mevkuf hadislerin bir kısmı âlimlerin çoğuna göre merfû hükmünde mevkuf kabul edilmektedir. Bunlar, İsrâiliyaftan ictihad mahsulü olmamak şartıyla Kur-‘an âyetlerinin nüzul sebeplerine, Kur’an ve Sünnetteki neshedilmiş hükümlere, yapılan bir işten kazanılacak sevap ve günahların mahiyetine, yaratılışa ve pey­gamberler tarihine, ileride meydana ge­lecek savaşlar, fitneler ve kıyamet ahva­line, akıl ve duyu organlarıyla bilinmesi mümkün olmayıp sadece Resûlullah’tan öğrenilebilecek konulara dair bilgilerdir. Sahabenin bunlarla ilgili naklettiği sözleri mutlaka Hz. Peygamber’den işit­miş olması şart değildir. Resûl-i Ekrem’­den dinleyen bir başka sahâbîden ya da ikinci veya üçüncü kişilerden duyması mümkündür.

Rivayet kitapları içinde mevkuf hadis­lere en fazla yer veren eserler musannefler olup Süyûtî, özellikle Abdürrezzâk es-San’ânî ile Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin el-Muşannef leri, Tahâvî’nin Şerhu Mecâ-ni’l-âşâr’ı, İbn Ebû Hâtim’in Tefsîr’i ve İbn Cerîr et-Taberî’nin Câmihı’l-beyânı gibi rivayete dayanan hadis ve tefsir ki­taplarını mevkuf rivayetlerin kaynağı ola­rak göstermiştir. İmam Mâlikin eî-Muvaîfakında 222’si mürsel 822 merfû hadise karşılık 613 mevkuf hadis bulunmaktadır.

Kütüb-i Sitte müellifleri de eserlerinde mevkuf rivayetlere yer vermişlerdir. Bu-hârfnin el-Câmfu’ş-şahîh’inüe bab baş­lıklarında ve bab içinde mevkuf pek çok rivayet bulunmakta, Buhârî, muallak ola­rak zikredilen bu rivayetlerle kendi fıkhî görüşlerini ve ictihadlannı ortaya koy­maktadır. Müslim’in el-Câmiu’s-sahîh’-te mevkuf rivayetlere fazla yer vermeme­si, İbnü’s-Salâh gibi âlimlerin bu eserde mukaddimeden sonra mevkuf rivayet bulunmadığı görüşünü ileri sürmelerine yol açmışsa da İbn Hacer el-Askalânî, durumun böyle olma­dığını göstermek maksadıyla el-Vuküî ‘alâ mâ fî Sahîhi Müslim mine’l-mev-/fü/adlı eserini kaleme almıştır.

Ömer b. Bedr el-Mevsılî, uydurma riva­yetleri derleyen müelliflerin mevzu zan­nettikleri mevkuf ve maktu rivayetleri el-Vuküî ‘ale’l-mevküi adlı eserinde bir araya getirmiş mevzu ile mevkuf ve maktûun far­kını belirtip bunları mevzu kabul etmenin yanlış olduğunu söylemiştir. Ardından Alâî, îcmâlü’l-işâbe û akvâli’ş-şahâbe’yı kaleme alarak sahabe­nin söz ve amelleri hakkında söylenenleri geniş bir şekilde incelemiştir.

Çağdaş müelliflerden Şa’bân Muham­med İsmail Kavlü’ş-şahâbî ve eşeruhû fi’l-fıkhi’l-İslâmi, Abdurrahman b. Abdullah Derviş eş-Şahâbî ve mevkıfü’l-‘ulemâ3 mine’l-ihücöc bikavlihî adlı eserleri kaleme almışlardır. Seyyid b. Kisrevî b. Hasan’ın Mevsûhtü âşâri’s-sahabe’i, ashabın çeşitli konulardaki görüşlerine dair rivayetleri. Salih Ahmed eş-Şâmî’ninMevâ’İzu’ş-şafrâbe’si, ashabın takva hayatını ve buna dair tavsiyelerini derlemek maksa­dıyla yazılmıştır. Mehmet Ali Büyükkara Mevkuf Hadisler ve Değeri, Muhammet Yılmaz Mevkuf Hadisler ve Delil Ol­ma Yönünden Değeri adıyla birer yüksek lisans tezi hazırlamışlardır. Ayrıca Ali Toksarı’nin “Hadis İlmi Açısından Sahâbî Kavli ve Değeri” ve Muhammet Yıi-maz’ın “Mevkuf Hadisler ve Hükmen Mer­fû Kavramı adlı makaleleri bulunmaktadır.

TDV İslam Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski