Meysir Nedir, Ne Demek, İslam Tarihinde Meysir, Hakkında Bilgi

Meysir. Câhiliye Arapları arasında yaygın olan bir kumar türü.

Sözlükte “kolay olmak” anlamındaki yesr (yüsr) kökünden türeyen meysir, İs­lâm öncesi Hicaz-Arap toplumunda bir talih oyunu şeklindeki kumar çeşidini ifa­de eder. Bu oyun. kesildikten sonra eti muhtelif hisselere ayrılan bir hayvandan (çoğunlukla dişi deve) pay kazanmak ama­cıyla üzerlerinde pay ve risk değerleri ya­zılı, her biri ayrı isimle anılan belirli sayı­daki okların çekilmesi suretiyle oynanırdı. Kelimenin terim anlamı, hem çaba göstermeden bir malı kolayca ele geçirmeyi hem de maddî kazanç sağlamayı ifade ettiği için sözlük manasıyla paralellik göstermektedir. Bir diğer görüşe göre ise meysir kelimesinin kökünde “bölüşmek” anlamı olup oyun için kesilen hayvan bölüştürüldüğünden bu şekilde adlandırıl­mıştır. Meysirde etlerin bölüştürülmesini yöneten kişiye yâsir yahut kaddâr, bu oyunu oynayan topluluğa eysâr (tekili ye-ser ve yâsir) adı verilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de üç âyette şarapla birlikte zikredilen meysir önce kınanmış[Bakara 2/219] daha sonra kesin ola­rak yasaklanmıştır.[Mâide 5/90-911] Meysirin özel bir kumar türünü mü yok­sa bütün kumar çeşitlerini mi kapsadığı ihtilaflı olmakla birlikte İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu bu âyetlerle bütün ku­mar çeşitlerinin yasaklandığı görüşünde­dir [kumarla ilgili fıkhı hükümler için bk. kumar). Hadislerde ve klasik dönem fı­kıh literatüründe meysir kelimesinin ge­nellikle kumarla eş anlamlı olarak kulla­nıldığı görülür.

İslâm öncesi Hicaz-Arap toplumunda daha çok kış mevsiminde ya da kıtlık gün­lerinde zenginlerin oynadığı en yaygın kumar türlerinden biri olan meysir aynı zamanda Araplar arasında bir övünç ve­silesi kabul edilir ve bu oyuna katılmayan varlıklı kişiler kınanırdı. Oyunda kazanan­ların payları daha çok fakirlere dağıtıldığı için meysir diğer kumar çeşitlerine göre daha sakıncasız ve yararlı sayılmaktaydı. Bununla birlikte Câhiliye devrinde ha­kemlik yapan Akra” b. Habis gibi meysiri kınayan ve yol açtığı olumsuz sonuçlara dikkat çekenler de vardı.

Araplar, meysirde kullanılan ve “ezlâm, aklâm” yahut “kıdâh” diye adlandırılan ve oku andıran tahta çubukları, üzerlerine değişik seçenekler yazıp bir işe girişme­den önce aralarından birini çekmek için de kullanırlardı. Oyunda yer alan on oktan yedisi çeşitli hisselere sa­hip olup diğer üçü boştu. Dolu yedi okun her birinin üzerine birden yediye kadar çentikler atılarak paylan belirlenirdi. His­se sırasına göre “fez, tev’em, rakib, hils, nâfis, müsbil, muallâ” adını taşıyan bu ok­ların içinde en değerlisi yedi hisselik mu­allâ isimli oktu. Boş oklar “sefîh, menîh, vağd (veya musadder)” şeklinde adlandı­rılmıştı: bazı kaynaklarda “muda’af” adı verilen dördüncü bir boş ok bulunduğu ve toplam sayının on bir olduğu belirtilir. Her bir dolu okun üzerindeki çentik sayı­sı meysirdeki payı ve risk değerini göste­riyordu. Boş okların pay ya da risk değeri olmadığından buniara çentik atılmazdı. Bunların rolü oyunu yavaşlatmak veya zorlaştırmaktan ibaret olduğu için çekiliş­te boş ok çıkarsa hemen torbacığa geri atılır, böylece çentikli okların çıkma ihti­mali azalmış olurdu.

Bu oyunda çekilişi yapan “hürde” isim­li kişinin eiine, okların üzerindeki çentik­leri hissetmesini önlemek amacıyla bir deri veya bez parçası sarılır, ayrıca çıkan okun kime ait olduğunu görmemesi için “micvel” adı verilen bir bez ile elinin üstü örtülürdü; meysir genellikle gece oynan­dığı ve ateş yakıldığı için beyaz bir örtü kullanılırdı. Çekilişi gerçekleştirenin ar­kasında onu denetlemek ve oyuncular­dan herhangi birinin lehine ok çekmesini önlemekle görevli “rakib” dururdu. Çeki­lişi yapan kişi okların bulunduğu “ribâbe” adındaki torbacığı salladıktan sonra bi­rer birer aldığı okları bakmadan arkasın­daki denetçiye verirdi. Denetçi oku kimin adına çıkmışsa ona iletir, okun sahibi de üzerindeki çentik sayısı kadar hisseyi tak­sim edilen et arasından alırdı.

Meysirin oynanış şekliyle ilgili olarak kaynaklarda farklı bilgiler bulunmakla bir­likte en yaygın olanı şöyleydi: En çok yedi kişiden oluşan bir topluluğun satın aldığı bir deve kesilerek butlar, uyluklar, ön ve arka bacaklar ve omuzlar olmak üzere on parçaya bölüştürülür. Devenin kafasını ve ayaklarını hayvanı kesen kişi alır, geri ka­lan küçük parçalar ise önceki on parçaya eşit şekilde paylaştırılır. Meysire katılan oyuncular çekilişten önce birden yediye kadar hisseleri ve risk değerleri üzerle­rinde işaretli oklar arasından maddî güç­lerine ve sosyal konumlarına uygun olanı seçerler. Bu okların hisse toplamı yirmi sekiz olduğundan çekilişte ilk çıkan ve on hisseye kadar olan okların sahipleri kazan­mış, diğerleri kaybetmiş sayılır. Meselâ ilk iki çekilişte yedi ve üç hisseyi temsil eden oklar çıkarsa bu okların sahipleri kendi payına düşen et miktarını alır, de­venin bedeli torbacıktaki ok sahipleri ta­rafından hisseleri oranında karşılanır. İlk iki çekilişte meselâ yedi ve altı hisseyi temsil eden okların çıkması halinde yedi hisseli okun sahibi payına düşen eti alır, altı hisseli okun sahibi ise üç hisse kaza­nıp üç hisse kaybetmiş sayıldığından de­venin bedeline diğer kaybedenlerle birlik­te bu oranda katılır. Geri kalan hisselerin karşılanması için kesilen ikinci ve üçüncü develerin pay edilmesinde de aynı usul uygulanır. Öte yandan, ilk çekilişlerde ka­zanan katılımcılar paylarını alıp ayrılabi­lecekleri gibi cömertlik gösterisi yaparak oklarını torbacığa iade edebilir ve kalan hisselerin bedeline katılırlardı. Bu işleme “tesniye” denirdi. Bu durumda karşılan­ması gereken hisselerin sayısı arttığı için çok sayıda deve kesilmesi gerekebilirdi. Kaybedenler yani çekilişe konu deveden pay almaya hak kazanamayanların o de­venin etinden yemeleri ayıp sayılırdı. Bü­tün okların paylan dağıtıldığında artan et hissesi olursa bunlar yoksullara verilirdi. Meysir için yeterli sayıda oyuncu buluna­maması durumunda gerekli sayıyı ta­mamlamak için katılımcılardan bazıları iki veya daha fazla ok alır ve bu sebeple “te­mim” (tamamlayıcı) diye anılırdı.

Meysirin oynanışını, satın alman deve­nin yirmi sekiz parçaya bölüştürülüp bu parçaların her ok sahibine işaretli pay sa­yısınca dağıtılması şeklinde tasvir eden­ler olmuşsa da, bu izah tarzı kazanan ve kaybedeni yani kumar niteliği olmayan basit bir kurra işlemi olarak görülmüş ve İsabetli bulunmamıştır.

Meysirin Kur’ân-ı Kerîm tarafından ke­sin bir dille yasaklanmış olmasının Câhili­ye döneminde oynanan bu oyuna dair ay­rıntılı bilgilerin sonraki nesillere aktarıl­masına engel olduğu anlaşılmaktadır.

Nitekim Ebû Ubeyd Kasım b. Sellâm (ö. 224/838) bu konuda bilgilerine başvur­duğu bedevilerin meysirle ilgili tafsilâtı unuttuklarını kaydetmekte; Ebû Bekir îbnü’l-Arabî de ilgili âyeti açıklarken meysin üzerinde durulmaması ve bunun hafıza­lardan tamamen silinmesi gerektiği fik­rini işlemektedir. Diğer taraftan bu oyu­nun dikili taşlar ve fal okları ile birlikte şeytan işi pislik olarak nitelendirilmesi, meysirde etleri paylaştırılan hayvanların ilkel bir anlayışla putlara sunulan kurban­ları hatırlattığı söylenebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski