ﻢ Mim Harfi, Harfinin Okunuşu, Anlamı, Hakkında Bilgi

Mim () Arap alfabesinin yirmi dördüncü harfi.

Türk alfabesinin on altıncı, ebced ter­tibinin ve Fenike alfabesinin on üçüncü harfi olup ebced (cümmei) hesabında sayı değeri 40’tır. Fenike alfabesinde adı “su” anlamına gelen memdir. Ârâmîce ve İbrânîce’de memmâyim, Yunanca’da mü şekline dönüşen harf Arapça’da mîm ola­rak söylenir. Arap dilcileri bu kelimenin “şarap, zâtülcenp (satlıcan) ve toplanma” anlamlarına geldiğini kaydeder. Hiyeroglif alfabesinde ve Doğu sanatında su sembolü olarak geçen dalgalı çizgi  şeklinden doğup gelişti­ği, Arap alfabesinde dalgalı kısmın zamanla sıkışarak topuz biçimini aldığı, düz akışı simgeleyen kuyruk keşidesinin ay­nen devam ettiği kabul edilir. Harfin Süryânîce’deki şeklinin yağmur simgesini an­dırdığı belirtilir. Kıraat âlim­lerine göre mîm genellikle izhar ile oku­nur ve asıl harf kabul edilir. Yalnız bâ har­finden önce gelen sakin mîm ihfâ ile oku­nur ve fer’î harf telakki edilir.

Sîbeveyhi’ye göre mîmin mahreci iki dudak arası olup telaf­fuzu için hava ağızdan geçerken geniz boşluğuna basınç yaparak uğultulu (gunne), açık (mechûr) ve sert (şedîd) bir se­sin meydana gelmesine sebep olur. Halîl b. Ahmed’e göre mîm çıkarılırken dudak­lar kapandığından kapantılı bir ünsüzdür İbn Sînâ’-ya göre mîmin çıkış yeri kısmen dudakla­rın arası, kısmen de geniz boşluğu olup hava geniz boşluğundan geçerken uğul­tulu bir sesin oluşmasına yol açar. Şarkiyatçılara göre mîm kapantılı, yumuşak, geniz ünsüzü olan bir dudaksıldır. Mîm sesinin belirleyici ve ayırıcı sıfatları cehr, beyniyye ve gunne-dir. Buna göre telaffuzunda ağız boşlu­ğunda nefes akışı kesilip ses akışı devam ettiği sırada (cehr] genizde nefes ve ses akışının eş zamanlı olarak sürmesiyle vızıltılı- uğultulu bir ses (gunne) meydana gelir; bu ses sert-yumuşak [şiddet-rihvet] arasında orta tınıda [beyniyye, mutavassıta] bir karakter gösterir. Ayrıca mîmdeki ses izlâk, infitâh, inhifâz, terkik ve zuhur sı­fatları gereği telaffuzu dile hafif ve kolay gelen (izlâk) açık ve ince bir sestir.

Harflerin ses özelliklerinin ve seslen­dirilme hareketlerinin oluşturduğu keli­melerin anlamlarına yansımasını araştı­ran çağdaş fonetikçiler. mîmin ses özelli­ğiyle seslendirme hareketinin bu harfi içeren fiil masdarlarının mânalarına do­kunma ve görme duyularını ilgilendiren bazı olgular halinde ilham verme veya işa­ret etme yoluyla yansıdığını belirlemişler­dir. Mîm harfiyle başlayan Arapça masdarların yarısından fazlasında mîm sesi­nin verdiği yumuşaklık, incelik ve sıcak­lık; seslendirilirken de dudakların hafifçe yumulma ve kapanma hareketinin işaret ettiği “emme, boş bir şeyin içindekini dı­şarı çıkarma ile toplama; engelleme, çiğ­neme ve yeme” anlamlarının; yine ses­lendirmede iki dudağın açılma hareketi­nin işaret ettiği “açılma, genişleme, ya­yılma” mânalarının yansıdığı keşfedilmiş­tir. Mîm ile başlayan masdarlarda “em­me, boş bir şeyin içindekini dışarı çıkarma” anlamlarının daha fazla olması, baş­taki mîmin söylenişinin emme hareketini en iyi şekilde temsil etmesiyle açıklandı­ğı gibi esasen insanlık tarihi içinde mîm sesinin emme olgusunu simgelemek üze­re icat edildiği neticesine varılmıştır. Ni­tekim dünyanın birçok dilinde emilme or­ganı ile [meme, mameile, mamelon, ma­ma] emziren anne [maman, mama, mamma, meme, mother, mâder] isminde mîm sesi hâkimdir. Bebek ve çocuk dilinde gı­danın adı da “mama”dır.

Fonetikçiler, anne ve babayı simgele­yen “m, b” ile benzeri seslerin bebeklerin çıkardığı ilk seslerle de irtibatını irdele­mişlerdir, “b, m” dudaksılları ile bunlara yakın yerlerden çıkan sesleri faz­la kas gücü gerektirmediğinden bebeğin el ve kollarını hareket ettirmesine denk bir eylemle, çevresindeki nesne ve olgu­larla irtibat kurmadan sırf avunmak için fıtrî ve insiyaki olarak çıkarmayı ve tek­rarlamayı sevdiği sesleri oluşturmakta­dır. Bunları ünlülerle seslendirerek “ma, ba, da, ta …” ve onları tekrar ile “mama, baba, bibi, dada, nene, adede, atete, amama” kelimelerini yineler. Bu sebeple bütün dünya dillerinde bu seslerin hece­lerinin tekrarından meydana gelen keli­melerin çocukların çıkardığı ve tekrarla­dığı fıtrî ses ve kelimelere dayandığı ka­bul edilmiştir.

Dilciler, Arapça kelimelerin bünyesinde yer alan mimlerin asıl harf mi ziyade harfi mi olduğu hususunu incelemiş ve şu so­nuçları tesbit etmişlerdir: Kelime başın­daki mimden sonra iki asıl harf bulunan isim ve fiillerde mîm asıl harftir: gibi. Mîmden sonra üç asıl harfin yer al­dığı isimlerde ekseriyetle mîm zaittir: gibi. Kendisinden sonra üçten fazla asıl harf bulunan isimlerdeki mîm çoğunlukla asıl harftir: gibi. Üçlü fiillerin ism-i mef’ûl. zaman ve mekân isimleriyle mîmli masdar mimle­ri, dörtlü, beşli ve altılı fiillerin ism-i fail, ism-i mef’ûl mimleri zaittir. Mîm bazı isimlerin sonuna çokluk bildirmek için eklenmiştir: (çok cesur) (geniş avurtlu) gibi. İkil ve çoğul zamirlerdeki mimlerin de çokluk bildirmek üzere ziyade edildiği belirtilir: Bazı isimlerin sonundaki mimlerin ise zait ol­makla birlikte bu tür bir anlam bildirme­diği ifade edilir: (boğaz) (yutak) gibi. isimlerin ortasındaki mîmlerin ziyade olması nâdirdir: (parlak nesne), (ekşimişsüt) gibi. Fiillerde de mîm harfinin ziyade ol­masına nâdir rastlanır.

Yapı ve anlam bakımından eşdeğer olan bu kelimelerden işlek olanlar asıl, diğerleri dönüşmüş (mübdel) kelimeler olarak kabul edilir. Aynı şekilde Wilhelm Thomsen’in şüyu teorisine göre bir dilde en yaygın olan sesler en çok değişim ve dönüşüme uğrayan seslerdir. Bu değişi­min yönü söylenişi zor olandan kolay ve hafif olana doğrudur. Arap dilinde en yay­gın sesler olan 1. n. m harflerinin zamanla hafif sesler olan v, “y”ye dönüştüğü bazı örneklere dayanılarak ileri sürülmüştür. Yine Sâmî dil­lerinde bazı kelimelerin sonundaki “m”lerin Arapça’da “nûn”a dönüşme eğilimi gösterdiği ifade edilmiştir. Ferrâ’nın farklı yorumuna rağmen “Allâhümme”nin sonundaki çift mîmin lafzatullaha has bir sesleniş ve saygı ifa­desi olarak nida “yâ”sından bedel olduğu kabul edilir. Yemen veya Tay kabilesi lehçesinde “tamtamâniyye” adı verilen harf-i ta’rifin lamı mîme dönüşerek ” fi” şeklinde söylendiği ve Nemir b. Tevleb’in rivayet ettiği şu şâz hadisin söz ko­nusu lehçeye göre olduğu kaydedilmek­tedir: [Yolculuk esnasında oruç tutmak ileri derecede din­darlıktan sayılmaz] Bu duruma şair Ab­dullah b. Anme’nİn bir dizesinde de rast­lanır. Daha çok Kur’an kıraatinde görülen bir dönüşüm şekli de idgamdır. İbdâl tü­rü değişim-dönüşümlerde anlamları ve yapıları eşdeğer olan iki ayrı kelime söz konusu iken idgam tarzı değişim söyleyiş kolaylığı sağlamak amacıyla yalnız telaffuz planında olur ve bir kelimenin fark­lı söylenişini ve okunuşunu ifade eder:  dönüşümleri geniz sesi (gunne) eşliğinde seslendirilir:

Ayrıca kelime sonundaki sakin “mîm”i bâ harfi izlerse mîm geniz sesi eşliğinde “bâ”ya dönüştürülmeden seslendirilir (Allah’a yemin olsun ki) ifadesinde yer alan fi edat olup yemin için olan “veya” den kısaltmadır ve üç hareke ile rivayet edil­mektedir.

ف Arapça Fe Harfi Nedir, Ne Demek, Ebced Hesabında Anlamı

Daha yeni Daha eski