Mimarbaşı Ne Demek, Osmanlıda Görevi, Hakkında Bilgi

Mimarbaşı. Osmanlı döneminde Hassa Mimarları Ocağı’nın başı.

Mimar ağa, Hassa mimarbaşı, sermi’-mârân-ı Hâssa da denilir. Devletin kuru­luşundan başlayarak saray ve devlet in­şaatlarında mimarlara görev verildiği bi­linmekle beraber Hassa Mimarları Ocağı’nın İstanbul’un fethinden sonra kuruldu­ğu anlaşılmaktadır. Sarayın Bîrun kısmın­dan sayılan ocak teşkilâtta şehreminine bağlı idi. Ancak şehreminliği malzeme te­dariki, masraf ve yevmiyelerin ödenmesi gibi idarî işleri görmekte olup teknik işle­rin tamamı mimarlar ocağına bırakılmış­tı. Ocağın görev alanı ve yetkilerini belir­leyen işler şöyle sıralanabilir: Saraya ve devlete ait her türlü inşaat ve tamirat için ön keşif yapmak, inşaatı ve tamiratı ger­çekleştirmek, masraf defterlerini tutmak, işin bitiminde son keşfi yapıp kabul et­mek; vakıflarla ilgili inşaat ve tamiratları gerçekleştirmek; gayri müslim cemaat­lere ait mâbedlerin tamir veya genişle­tilmesinin gerekli olup olmadığına ilişkin keşifler yapmak; İstanbul’daki inşaat ve şehircilik hizmetlerini yerine getirmek; mâbedlerin. şehir surlarının, su yollan ile ana yolların kapanmamasını sağlamak; yangın ihtimallerinin azaltılması için özel inşaatları kontrol etmek ve gerektiğinde ruhsata bağlamak; seferlerde askerin ge­çeceği yolların açılması, onarılması, köprü yapılması gibi ordu hizmetlerini ifa et­mek; inşaatlarda çalışan usta ve işçilerin yevmiyelerini, inşaat malzemelerinin ev­safını ve fiyatlarını tesbit etmek; eyalet mimarlarını kontrol edip gerektiğinde bunlara ehliyet vermek; mahkemelerde bilirkişilik yapmak. Bu işleri görebilmek için mimarbaşının nezâretinde bir fen he­yeti oluşturulmuştu. Topkapı Sarayı’nda Yalı Köşkü ile Sepetçiler Kasn’nda oturan bu heyetin dışında Vefa civarında “mi­marbaşı kârhânesi” denilen bir atölye de bulunuyordu.

Mimarbaşılığa tayinler ocak içerisinde halifelik ve kethüdâlık mertebesine ulaş­mış olanlarla suyolu nâzın arasından ya­pılıyordu. Ocakta bütün tayinler ve yük­selmeler mimarbaşının arzı üzerine sad­razamın buyruldusu ile oluyordu. Mimar­başılığa tayinler XVII. yüzyıl ortalarına ka­dar kaydıhayat şartıyla idi. 1054’te (1644) Kasım Ağa’nın azledilmesiyle bu sisteme son verilmiştir. Bu göreve getirilenler da­ha önceden kazanmış oldukları mütefer­rika vb. unvanları da koruyorlardı. Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun’un kuru­luşunun (1795) ardından buradan mimar­lar yetişince mimarbaşı tayinlerinde de­ğişiklik yapılarak bu göreve mühendishâne hulefâsmdan olanların getirilmesi kararlaştırılmıştır.

Bütün ocak mensupları gibi mimarbaşılar da ulûfeli idi. XVII. yüzyılda ulufeleri 31-45 akçe arasında değişiyordu. Ulufe dışında başka gelirleri de vardı. Mîrîye ait inşaat ve tamiratlardan “harc-ı mi’mârî” adıyla bir pay ve İstanbul’daki dükkânlar­la “milel-i selâse” denilen Rum, Ermeni ve yahudi cemaatlerine ait evlerden belirli bir rüsum alıyorlardı. Vize sancağında da bir mimarbaşı arpalığı bulunuyordu, 1802’de bunun yıllık geliri 8883 akçe idi. Mi­marbaşının emrindeki hassa mimarları dairesi, saray ve İstanbul dışında mîrîye ve vakıflara ait inşaat ve tamiratları yap­ma görevleri dolayısıyla imparatorluk öl­çüsünde iş görmekteydi.

XVII. yüzyılda Hassa Mimarları Ocağı’nda 150 mimarın kayıtlı olduğu anlaşılmak­tadır. 1691 ‘de bu sayı otuz beş – kırk kişi­ye kadar düşmüş, yüzyılın sonunda on bir kişi kalmıştır. 1604’te bunların yaklaşık yarısı gayri müslimlerden oluşmaktaydı. Sayıları değişen dar bir kadro ile bu işleri yürütmek mümkün ol­madığı için taşrada da eyalet mimarlık­ları ihdas edilmişti. Bu mimarlar mimar-başının teklifiyle görevlendiriliyor ve mi­mar ocağınca kontrol ediliyordu. Nitekim Sinan’ın mimarbaşıhğı döneminde “elle­rine birer arşın alarak” mimarlık yapan kimselerin inşa ettikleri binaların çok geçmeden yıkılması ya da yanması üze­rine mimarbaşının ehil olmayan kimsele­re mimarlık yaptırmaması emredilmişti. Eyalet mimarları, bölgelerindeki küçük çaplı işleri görmekle ve bilhassa sınır boy­larındaki kalelerin tamiratıyla görevlen­dirilmişti. İçlerinden bir kısmı ulûfeli, bir kısmı timarlı idi. Sayıları arttığında bun­lara baş olan kişinin de mimarbaşı olarak anıldığı görülmektedir, ancak kural olarak bu unvan Hassa Mimarları Ocağı’nın başına aitti.

II. Mahmud döneminde önce şehreminliğiyle mimarbaşılık Ebniye-i Hâssa Mü­dürlüğü adıyla birleştirilmişti (1831). Da­ha sonra Meclis-i Umûr-ı Nâfia (1836) ve arkasından Umûr-ı Ticaret ve Nâfıa Ne­zâreti (1839) kurulunca mimarbaşılığın içinde bulunduğu birimler buraya bağ­lanmıştır.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski