Molla Nedir, Ne Demek, Ünvanı, Anlamı, Hakkında Bilgi

Molla. Bazı İslâm toplumlarında tanınmış din âlimlerine veya belirli seviyede öğrenim görmüş kimselere verilen unvan.

Monla, munla vemulla biçiminde de görülen kelimenin Arapça’da “efendi, sa­hip, âmir” mânasındaki mevlâdan geldi­ği kabul edilmektedir. Arapça’da “efen­dimiz” anlamındaki mevlânânın değişik­liğe uğramasından ortaya çıktığı düşü­nülen ve daha eski bir kullanım olduğu sanılan monla (munla) kelimesindeki “n” harfi zamanla Tye dönüşmüştür. Molla unvanını alan kişinin bilgiyle dolu olduğu kabul edilerek mollanın “doldurmak” anlamındaki mel’ köküne dayandığı da ileri sürülmüşse de bu ih­timal zayıf görülmektedir.

Tarih boyunca çeşitli İslâm toplumla­rında görülen molla kelimesi günümüz­de en çok İran’da kullanılmaktadır. İran’­da halk dilinde yazı yazmayı bilmese de yazıyı okuyabilen kimselere molla denil­miştir. “Molla olmak ne kadar kolay, adam olmak ne kadar zordur” atasözü büyük ihtimalle bunu belirtmek için söylenmiş­tir. İran’da esas olarak bu unvan İyi bir tahsil kademesinden geçmiş, liyakat sahibi kim­seler için kullanılmıştır. Safevîler devrin­de Molla Sadra diye bilinen Sadreddîn-i Şîrâzî, baba-oğul Molla Meclisî’ler gibi çok sayıda âlim ilmî bir şeref ve liyakat ifade eden molla unvanı ile anılmıştır. Bu durum Kaçarlar döneminde de sürmüş, kelime ulemâ arasında Molla Ali Kenî ve Molla Âgâ Derbendî’ye unvan olmuştur. Ahund Molla Kâzım Horasânî’de görül­düğü gibi başına bazan “ahund” kelimesi getirilmiştir. Bu kullanım şekli, belirtilen kişinin sahasındaki üstünlüğünü ve ilmî muhtevasının yüksekliğini göstermektey­di. Molla kelimesi XX. yüzyılda giderek itibarını kaybetmiştir. Günümüz İran’ın­da tamamen aşağılayıcı bir anlam kazan­mış olup genellikle ilmine güvenilmeyen veya -dine muhalif kimselerin dilinde-yüksek dereceli de olsa herhangi bir din âlimi için kullanılmaktadır. Bu anlam kötüleşmesi, sadece okuma yazma öğreti­len okullarda öğrencilere ilk bilgileri ve­ren kişilere molla unvanınınverilmesinden de kaynaklanmış olabilir. Buralarda kız­lara öğreticilik yapan hanımlara “molla bacı” denildiği gibi “mollaya gitmek” ifa­desi bu tarzdaki mektep derslerine ka­tılma mânasına gelmektedir. Bu arada İran’da Zerdüştî ve yahudi cemaatlerinin de kendi din âlimlerinin isimlerinin başına molla unvanını koyduklarını belirtmek gerekir.

Molla unvanı İran’da hiçbir zaman bü­yük şehirlerde görevli kadılar ve şeyhülis­lâmlık mevkiinde bulunanlar için kullanıl­mamıştır. Safevîler’in son dönemlerinde emsalinden üstün olduğu düşünülen ve kendilerine sarayda ikamet imtiyazı ve­rilen âlim kişilere hükümdar tarafından tevcih edilen “mollabaşı” unvanı oldukça dikkat çekicidir. Moilabaşının, şahın ve prenslerin hocası olması ve belirli günler­deki merasimlerde hükümdarın yanında yer alması dışında herhangi bir görevi tesbit edilememiştir. Safevî devrinin ilk mollabaşisı, İsfahan’da kurulan Medrese-i Çârbâğ’ın idaresine getirilen Mîr Muham-med Bakır Hâtunâbâdî’dir. Bu zat, ilk mol­labaşı olma konusunda isim benzerliği ve Safevî sarayına yakınlığı dolayısıyla çok defa Muhammed Bakır Meclisi ile karış­tırılmaktadır. Daha sonra Molla Muhammed Hüse­yin Tebrîzîve Molla Za’ferân 1135 (1722) yılında İsfahan’ı ele geçiren Afgan idare­cileri tarafından mollabaşi yapılmıştır. Sa­fevî Devleti’ni ve kurumlarını yeniden sağ­lamlaştırmak amacıyla II. Tahmasb, Mir­za Abdülhasan’ı mollabaşılık makamına getirdiyse de bu zat Safevî davasına bağ­lılığından dolayı 1736 yılında Nâdir Şah tarafından idam edilmiştir. Şiîlik ve Sün­nîlik arasında barışı sağlamak ve dinî teş­kilâtı buna göre yeniden kurmak isteyen Nâdir Şah, mollabaşılık kurumunu sürdü­rüp politikasının baş propagandacısı ola­rak Molla Ali Ekber’i bu makama getir­miş, fakat Nâdir Şah’ın 1160 (1747) yılın­da ölümüyle bu teşebbüs sonuçsuz kal­mış, mollabaşı da bir Öncekinin akıbetine uğramıştır. Mollabaşı unvanı ve müesse­sesi bazı değişikliklerle Kaçarlar dönemin­de de devam etmiştir. Hanedanın kuru­cusu Âgâ Muhammed Han, devrin yük­sek dereceli âlimleriyle ilişkilerini düzen­lemek için Molla Muhammed Hüseyin Mâzenderânryi mollabaşı tayin etmiş, ar­dından Molla Muhammed Asgar, Feth Ali Şah tarafından mollabaşılığa getirilmiş­tir. Kaçar hükümdarları ve eyalet idare­cisi prensler de nazarî olarak dinî konu­larda hocalık, uygulamada ise dalkavuk­luk görevini yapacak mollabaşılar görev­lendirmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan ön­ceki dönemde molla ismine bir ilmî un­van olarak yer verildiği ve Mevlânâ Celâ-leddîn-i Rûmî’nin sûfîliğinden ziyade ilmî özelliklerine atıfta bulunularak Molla-i Rûm şeklinde anıldığı bilinmektedir. Osmanlılar’da molla kelimesinin kullanılışı İran’dakinden daha farklı ve daha az kar­maşık olmuştur. Bu unvan, genellikle mü­derrislikten sonraki mevleviyet payesi denilen dereceye ulaşan büyük âlimlerle Süleymaniye müderrislerinden mansıp alarak 300 akçelik kadılık mesleğine ge­çen, 300 akçeden yukarı mevleviyete ta­yin edilen birinci sınıf kadılara verilirdi. İstanbul kadısına daha çok “İstanbul efen­disi” denilmekle birlikte diğer vilâyetle­rin kadıları için meselâ “Edirne mollası” veya “Mısır mollası” ifadeleri kullanılırdı. Osmanlı tarihinde Molla Fenârî, Molla Hüsrev, Molla Gürânî ve İzzet Molla gibi unvanı tayinle birleşip devam edenler ol­dukça azdır. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ilmiye sınıfında “zadegan” diye anılan ulemâ nesli ortaya çıkınca “beşik ulemâsı” denilen grup türemiş ve bunla­ra “molla bey” unvanı verilerek diğerlerin­den farklı sosyal bir sınıfa mensup olduk­ları belirtilmek istenmiştir. Babası molla unvanlı olan çocukların bu sınıfa girebilmesi için şeyhülislâmın muvafakati şart koşulmuşken molla unvanını taşımayan ilmiye mensubu vezirlerin ve memurla­rın çocuklarına molla bey unvanının tev­cihi padişahın iradesine bağlanmıştır. Osmanlılar’ın son dönemlerinden itibaren molla kelimesi sosyal anlamda değer kay­bına uğramıştır. Bu sebeple medrese öğ­rencileri isimleriyle değil molla diye çağı­rılmaya başlamış, ayrıca kadınlar arasın da Kur’an ve mevlid okuma gibi dinî hiz­metleri yerine getiren hanımların isimle­rinin sonuna bu kelime eklenmiştir. Mol­la son devirlerde Türkiye’de kılık kıyafeti ve zihniyetiyle geri kalmış, yeniliklere ayak uyduramamış muhafazakârlar için aşa­ğılayıcı bir ifade olarak kullanılmaktadır.

Kazan ve Kırım-Tatar lehçelerinde mol­la kelimesi yüksek bir ilmî seviyeyi gös­terirken Orta Asya’da, kendisinden herhangi bir talepte bulu­nulan önemli kişinin isminin başına bir nezaket ifadesi olarak getirilmektedir. Molla Kürt­çe’de “melâ” şekline dönüşmüş olup az çok medrese tahsili görmüş olanları belirtir. Hindistan yarımadasındaki müslü-manlar arasında toplumda saygınlık ka­zanmış din âlimleri için kullanılan “maul(a)vî” unvanı da molla ile aynı kökten gelmektedir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski