Muahat Nedir, Olayı, Muahat Ne Demek, Hakkında Bilgi

Muâhât. Hz. Peygamber’in Medine’de ensar ve muhacirlerden bazılarını birbirleriyle kardeş İlân etmesi.

Arapça uhuvve kökünden türeyen mu­âhât sözlükte “biriyle kardeş olmak, biri­ni kardeş edinmek” anlamına gelir. Resûl-i Ekrem, hicretin ardından Medine’de toplumun iç dinamiklerini harekete geti­ren bir dizi icraat yapmıştır. Bunların için­de selâmın yayılması, açların doyurulma­sı, yakınların ziyaret edilip gözetilmesi ve mescid yapılması gibi sosyal içerikli emir ve tavsiyelerin ön plana çıktığı görülür. Bazı Mekkeli sahâbîlerin önce kendi ara­larında, daha sonra ensardan bazı kimse­lerle kardeş ilân edilmesi bu doğrultudaki icraatın en önemlilerinden biridir. İlk kar­deşliğin hicretten önce veya sonra tesis edildiğine dair farklı rivayetler vardır. Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in, Hz. Osman ile Abdurrahman b. Avf’ın. Talha b. Ubeydullah ile Zübeyr b. Avvâm’ın, Sa’d b. Ebû Vakkâs ile Mus’ab b. Umeyr’in, Ebû Ubeyde b. Cerrah ile Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim’in, Hz. Hamza ile Zeyd b. Hârise’nin ve Bilâl-i Habeşî ile Ubeyde b. Hâris’in kar­deş kılındıkları bilinmekle beraber bunun ne zaman gerçekleştiği belli değildir. Hz. Alî kendi durumunu sorduğu zaman Resûl-i Ekrem ona, “Sen benim dünyada ve âhirette kardeşimsin” cevabını vermiştir.

Buhârî’den gelen, “Hicretten yaklaşık beş ay sonra Mescid-i Nebevî’nin inşaat günlerinde Hz. Peygamber, muhacirlerle ensardan kırk beşer kişiyi Enes b. Mâlik’in evine çağırdı ve İslâm dininde hilf yoktur, din kardeşliği vardır.” diyerek bun­ların arasında ikişer ikişer kardeşlik ak­detti; diyet ve fidye meseleleri dahil ol­mak üzere karşılıklı sorumluluk ve yü­kümlülüklerini açıkladı” şeklindeki rivaye­te göre kardeş ilân edilenlerin sayısı doksan, bazı rivayetlere göre ise ellişerden 100 kişidir. Sayının kırk dört veya seksen iki olduğunu söyleyenler var­sa da bu rakamlar tesbit edilebilen isim­lere dayanılarak varılan sonuçlardır. Yaygın görüş, kardeş ilân edilenlerin 90-100 ki­şiye ulaştığı şeklindedir; Makrîzîise bun­ların toplam 186 kişi olduğunu söyler.

Muâhât, İslâm toplumunda bütünleş­menin gerçekleştirilmesine ve o günkü sosyokültürel ve ekonomik problemlerin çözümüne büyük kolaylıklar getirmiş, özellikle hilf denilen Câhiliye âdetinin or­tadan kaldırılmasını, yurtlarından ve yu­valarından ayrı düşen muhacirlerin ga­ripliğini, mahzunluğunu gidererek Medine’ye ve Medineliler’e ısınmalarının kolay­laştırılmasını, onlara maddî destek im­kânları araştırılırken bunun manevî bir kardeşlikle desteklenmesini ve yardım görmelerinden doğabilecek psikolojik ezikliğe fırsat verilmemesini, o zamana kadar yaşadıkları ağır şartlarda tecrübe kazanan muhacirlerin ensara mürşid, en-sann da onlara bir nevi Öğrenci kılınarak eğitici bir hareketin başlatılmasını, ashap arasında seciye ve karakter benzerliğinin belirginleştirilmesini ve her iki zümrenin ortak bir paydada buluşarak zihniyet be­raberliği içinde inkarcı, münafık ve yahu-di fitnelerine karşı birlikte hareket etme­lerini sağlamıştır. Muhacirlerle ensar ara­sında ahdî kardeşlik kurulmasında bun­lardan başka yararlar da gözetilmiştir. Meselâ Mekkeli putperestlerin Abdullah b. Übey b. Selûl gibi münafıkları ve o ka­nalla Medineliler’i askeri saldırıyla tehdit etmesi kardeşlik psikoloji s iyi e birleşen müslümanlar karşısında etkisiz kalmış­tır. Ayrıca ileride vuku bulacak askerî se­ferlerde kardeşlerden şehirde kalanın her iki ailenin işleriyle ilgilenmesi sebebiyle diğerinin gönül huzuru içinde savaşa ka­tılması sağlanmış olacaktı. Araplar ara­sında her zaman çıkabilecek kabilecilik gayretine dayalı tefrikaya karşı en etkili önlem de yine muâhâttı. Uhuvvet tesi­sinden sonra kardeşler arasında bir süre miras hükümleri de geçerli sayılmış [Enfâl 8/72] ancak buna Bedir Gazvesi’-nin ardından son verilerek miras sadece nesep yönünden yakınlığı olanlara has­redilmiştir. [Enfâl 8/75] Muâhâtın mi­ras hukuku dışında kalan yardımlaşma, birbirine destek olma. öğüt verme, öğüt alma tarzındaki hükümleri ise daima yü­rürlükte kalmış, bu anlamıyla kurum bü­tün müminleri içine alacak şekilde din kardeşi iği genelleştirilmiştir.[Hucurât 49/10]

Muhacirlere çok yakınlık gösteren Me-dineliler onlarla bütün mal varlıklarını bölüşmek istemişlerse de muhacirler bu­nu kabul etmemiştir. Sonuçta Hz. Pey­gamber, mülkiyeti ensarda kalmak üze­re muhacirlerin emekleri karşılığında ürü­ne ortak olabileceklerini bildirmiş, böyle­ce birlikte çalışılıp elde edilen kazanç pay­laşılmıştır. Muhacirlerin borç alarak bunu daha sonra ödemek istemelerine karşılık ensarın yardım etme arzusu, kendi yok­sulluklarını unutup muhacir kardeşleri­nin ihtiyacını gidermeyi (Tsâr) ön plana alacak kadar artmıştır [Haşr 59/9] Ni­tekim Enes b. Mâlik’in nakline göre Resûl-i Ekrem. Bahreyn arazisini parça par­ça ayırıp dağıtmak üzere önce ensarı topladığında onlar hisselerinden feragat ederek şöyle demişlerdir: “Ey Allah’ın re­sulü! Muhacir kardeşlerimize bunun bir mislini vermedikçe bize bir şey verme.[Tecrid Tercemesi, X, 15] Aynı şekilde Be­nî Nadîr ganimetleri paylaştırılırken yine Medineliler’in buna benzer bir tutum or­taya koyduğu bilinmektedir.

Ensarın muâhât çerçevesinde muha­cirlere karşı yardımları, destek ve fera-gatları müslümanlann Medine’nin iktisa­dî hayatında söz sahibi olmasına yol aç­mıştır. Muhacirler kanalıyla kurulan müslüman çarşı-pazarında İslâm’ın ekono­mik ve ticarî hayata getirdiği değerler uygulanmış, bunun sonucunda yahudilerin ensar üzerindeki iktisadî tesirleri azalmaya başlamıştır. Öte yandan Hz. Ömer ile İtbân b. Mâlik Örneğinde görül­düğü gibi kardeşlerden bazıları, Hz. Peygamber’i nöbetleşe takip ederek gündüz öğrendiklerini akşam işinden dönen kardeşlerine aktarıyorlardı. Böylece muâhâtın boyutları ruhî-mânevî ve ilmî sahala­ra da uzanmıştır. Muâhât çerçevesinde Asr-i saâdet’te görülen hayır ve güzellik­lerin daha sonraki asırlarda da müslümanlar için örnek teşkil ettiği söylenebilir.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski