Muhammed Abduh -Islahatçılığı, Siyasi Görüşleri, Etkileri- Hakkında Bilgi,

Muhammed Abduh, müslümanlann daha önce sahip oldukları ve başkalarına da ka­zandırdıkları yüksek medeniyet seviyesini yeniden yakalamak için gerekli azim ve gayreti göstermeleri gerektiği tezinden hareketle değişik alan­larda bir dizi ıslahat önerisi ortaya koy­muş ve bazıları için bilfiil katkı sağlamış­tır. Her şeyden önce taklit zihniyetinin İslâmî ilimlerin öğretimine de hâkim oldu­ğunu söyleyen Abduh’a göre artık Kitap ve Sünnetle ve ilk döneme ait eserlerle doğrudan iletişim içinde bulunan, delille­re dayalı muhakeme yapan, ilmî eleştiri ve tartışmaya açık, mezhep taassubun­dan uzak âlimlerin yetiştirilmesi âcil bir ihtiyaç haline gelmiştir; bu husus, hura­felerin İslâm’a mal edilmesini önleme açı­sından da önemlidir. Abduh, ilk asırlardaki saf İslâm anlayışının temel alınması gerektiğini savunmakla birlikte bugüne hitap edecek yeni bir in­şa faaliyetinin gerekliliğini de kabul eder ve bunun siyasî bir devrimle değil eğitim ve kültür yoluyla, İslâm toplumunu gele­ceğe taşıyacak hem iyi din eğitimi almış hem çağın gerektirdiği bilgilerle donatıl­mış sağlam bir neslin yetişmesiyle müm­kün olabileceğine inanır. Ayrıca toplumun değişik katmanlarına yönelik bir eğitim modeli önerir. Muhammed Abduh, Ezher Üniversitesinde uygulanan klasik eğiti­min yenilenmesi ve seviyesinin yüksel­tilmesi için büyük çaba göstermiş, ders programına matematik, coğrafya gibi aklî ilimlerin dahil edilmesini sağlamıştır. Va­kıflar ve yargı düzeni konusunda da ısla-, hata ihtiyaç olduğuna inanan Abduh şer’î mahkemelerin tamamen lağvedilmesi fik­rine karşı çıkar ve bunların işleyişindeki aksaklıkların giderilmesi için bazı öneri­lerde bulunur. Davaların Fransızca de­ğil Arapça görülmesini, bu arada Kıptîler’e ikinci sınıf insan muamelesi yapılma­masını ister.

Muhammed Abduh, çağdaş bir İslâm düşüncesi kurabilmek için modern Batı medeniyetiyle ilişkilerin önemli olduğunu düşünüyor, ancak Batfnın bilim ve tek­nolojisinin alınmasını teşvik ederken di­ne uymayan taraflarından uzak durul­masını istiyordu. İngiliz filozofu Herbert Spencer’le diyalogunda, Doğulu aydınla­rı sorgulamaksızın Avrupalılar”! taklide sevkeden âmilin Bati’nın zahirî gücü ol­duğunu, halbuki Batı’nın maddî gücüne rağmen insanları manen geliştiremedi­ğini, aksine daha da aşağı seviyeye dü­şürdüğünü ifade eder. Öte yandan mo­dern Batı felsefesinde özellikle ahlâk, eğitim ve toplum felsefesiyle ilgili eser­lere ilgi duyuyordu. Bazı Avrupalı yazar ve düşünürlerle şahsî temaslar kurmuş, Tolstoy’a mektup yazdığı gibi dostu Wil-frid Scavven Blunt’ın aracılığıyla Londra’­da Spencer’le görüşüp fikir alışverişinde bulunmuştur.

Abduh, siyaset alanında adalet ilkesi­nin önemine vurgu yaparak yöneten ve yönetilen arasındaki ilişkinin sadece itaat esasına bağlanmasının doğru olmayaca­ğını savunur. Ayrıca meşruiyetin temelin­de hukuka uygunluğun yattığına ve bu­nun denetlenmesi için yönetenlerin top­lum tarafından sözlü veya fiilî uyanlara açık olması gereğine dikkat çeker. Ona göre İslâm toplumundaki hilâfeti Batılılar’ın teokrasi dedikleri, yetkiyi halktan değil Tanrı’dan aldığını iddia eden sistem­le karıştırmamak gerekir.

Halifeliğin Osmanlılar’ın şahsında müs­lümanlann hâmiliği gibi manevî ve sem­bolik rolüne işaret eden Abduh’a göre ittihâd-ı İslâm kavramı siyasî bir birlik yeri­ne müslüman toplumlar arasında yakın­lık, dayanışma ve yardımlaşmaya dayalı dinî-içtimaî birlik şeklinde anlaşılmalıdır. Müslümanlar içinde farklı etnik ve idarî devletlerin varlığı bir realite olduğundan merkeziyetçi olmayan sistem daha ya­rarlıdır. Bir yandan hilâfetin ümmet için taşıdığı Önemin farkında bulunması, öte yandan Mısır’ın kendine has özelliği dola­yısıyla müstakil bir devlet olmasını des­teklemesi Abduh’u bu konularda çelişki­li yazılar yazmaya sevketmiştir.

Muhammed Abduh’un Mısır’daki İngiliz sömürge idaresiyle ilişkisi de dönemlere göre farklılık arzetmiştir. Özellikle Urâbî Paşa hareketi gibi siyasî olaylara aktif ola­rak katıldığı dönemlerde Cemâleddîn-i Efgânî’nin antiemperyalist çizgisinden tâviz vermeyen Abduh, sürgünden dönüp ıslahat faaliyetlerine öncelik verdiği dev­rede İngilizler’Ie iyi ilişkiler kurmaya ve bazı hedeflerine ulaşmada onların deste­ğini almaya çalışmıştır. Aynı yaklaşımla istibdat rejimlerine karşı mücadeledeki faaliyetlerinden yararlanmak, eğitim ve ıslahat konusunda nüfuzlarını kullanmak maksadıyla hocası Efgânî gibi o da bir ara amaçları o dönemde fazla bilinmeyen ma­son locasına girmiş, ancak sömürgeciliğe karşı çıkmadıkları için kısa zamanda on­lardan ayrılmıştır. Siyasî yazıla­rında istibdat rejimlerine karşı şûra ve kanun hâkimiyetini savunurken son dö­nemlerinde toplumu hürriyet ortamına hazır hale getirecek eğitimin gerekliliğini öne çıkarmıştır.

Tesiri. Muhammed Abduh’un görüşle­ri ve ıslahatçı düşünce çizgisi kendinden sonra Mısır’da ve İslâm dünyasında bir­birinden farklı yönelişler halinde devam etmiştir. En yakın takipçisi M. Reşîd Rızâ, onun hayatında kurduğu el-Menâr der­gisi ve yayınevinde Abduh’un makale ve eserlerini neşrederek görüşlerinin yayıl­masına katkıda bulunmuştur. Reşîd Rızâ’nın Menâr ekolü, hocasının ölümünün ardından I. Dünya Savaşı’nın İslâm dünya­sındaki sonuçlarının da tesiriyle giderek daha katı bir Selefîlİğe ve Batıcı modern­leşme karşıtı radikal bir çizgiye kaymıştır. Bu çizgi İhvân-ı Müslimîn hareketinin doğ­masını etkilemiştir. Abduh’un ıslahatçılığı ve İslâm düşüncesiyle Batı modernleşme­si arasında sentez yapmayı öngören akıl­cı yorumları, talebelerinden Muhammed Ferîd Vecdî ile sonraki Ezher şeyhlerin­den Mustafa el-Merâgi, Mustafa Abdür-râzık ve Mahmûd Şeltût tarafından de­vam ettirilmiştir. Abduh’tan etkilenenler arasında Ahmed Lutfî es-Seyyid ve Mu­hammed Kürd Ali gibi milliyetçi aydınlar yanında onun ılımlı yenilikçiliğini radikal-laik bir modernizme dönüştüren Kasım Emîn ve Ali Abdürrâzık gibi düşünürler de vardır. Muhammed Abduh’un düşün­cesi, Osmanlı Türkiyesi’nde Mehmed Akif başta olmak üzere Sırât-ı Müstakim ve Sebîîürreşâd çevresinde yer alan İslam­cı ekolün yanı sıra Ziya Gökalp ve İslâm Mecmuası etrafındaki modernistler üze­rinde etkili olmuş, hatta İctihad grubun­daki Abdullah Cevdet ve Celâl Nuri gibi laik Batıcı kesimler tarafından bile kendi görüşleri doğrultusunda kullanılmıştır. Abduh’un izlerini kısa ziyaretlerde bu­lunduğu Tunus ve Cezayir ulemâsının fa­aliyetlerinde, ayrıca Mahmûd Şükrî el-Âlûsî’nin Irak’ta ve Cemâleddin el-Kasımî’nin Suriye’de öncülük ettiği Selefi ıslahat hareketlerinde de görmek müm­kündür.

TDV İslâm Ansiklopedisi

Daha yeni Daha eski